Dan Franklin – 14 Mayıs 2010
Yarın kupa finali var. Futbol sezonu resmen kapanıyor. Chelsea, ligin son sırasındaki Portsmouth’u muhtemelen son yolculuğuna uğurlayacak. Dünyanın en büyük spor olayı olan Dünya Kupası’nın başlamasına ise sadece bir ay kaldı. Bu yüzden düşünüyorum da acaba futbolun yayıncılıkla nasıl bir bağlantısı olabilir, özellikle de dijital yayıncılıkla?
Adım gibi eminim ki şair Simon Armitage, Faber&Faber’e imza atarken haklı olarak kendine şu soruyu sormuştur: Şiir dünyasının Manchester United’ında oynamak varken neden bir başka takımı seçeyim? “İmza atmak” dedim çünkü bana göre yazarlar birçok yönden futbolculara benzerler. Bu öyle su götürmez bir teori değil belki ama hele bir dinleyin bakalım…
Lionel Messi (ne kadar tartışılır olsa da) dünyanın en iyi futbolcusu. Geçenlerde Nou Camp’de vasat ama artist Arsenallileri darma duman ettikten sonra İngiltere gazeteleri bile “MESSI-H” diye manşet attı. Yani Messi’nin, Barcelona’nın yıldız futbolcularından biri olduğu kesin. Diyeceğim o ki, bence Barcelona, Messi’yi YAYINLAMIŞTIR.
Yayıncılık sektörünün dijital alana kaymaya başlamasıyla son zamanlarda sıkça duyduğumuz soru ise şu: yazarlar -online bir satıcıyla anlaşmalı olarak bile olsa- eserlerini tüketiciye direkt kendileri satabilecekken neden bir yayınevine ihtiyaç duysun?
Yayınevlerinin vazgeçilmez olmasının nedeni ile dünyanın en iyi kulüplerinin en iyi futbolcuları istemesinin nedeni bence aynı: en iyi futbolcular en iyi takımlarda başarıya ulaşır. Bir futbol takımı, oyuncusuna destek (maddi, pastoral, lojistik), altyapı, taktik ve TANIM kazandırır.
Aynı şekilde bir yayıncılık şirketi de editoryal tavsiyeler verir (editörünüz sizin menajerinizdir, Brian Clough’unuzdur, Alex Ferguson’unuzdur, Jose Mourinho’nuzdur, hatta Allah muhafaza, Diego Maradona’nızdır). Yayınevlerindeki yardımcı ekip sizin adınıza pazarlama, reklam ve tasarım yapar; tıpkı antrenör ekibinin yapacağı her şey gibi. Hepsinden öte, yayınevi, ticareti takip eden bir yönetici, belki bir futbol direktörü ya da editoryal direktördür. Barcelona için bu işleri yapan ise genellikle kendi kulüp üyeleridir.
Örneğin; yayın hakları sözleşmesinde bir futbolcunun kendi ülkesinde de oynayabileceğini belirten maddeye dayanarak Barcelona, Messi’nin bir aylığına Arjantin’e gitmesine izin verebiliyor.
Bu metaforlar daha da çoğaltılabilir mi? Şirketinizin yayınladığı yazarlar sizin takım arkadaşınız mı? (İlginçtir; Gerard Picqué’nin kitabının tanıtımına bütün takım arkadaşları gelmişti.) Yazmak gibi bireysel bir aktivite futbol gibi bir takım sporuyla gerçekten karşılaştırılabilir mi? Roy Hodgson önderliğinde “mucizevî” bir şekilde UEFA Kupası finaline uzanan Fulhom ile kıyaslanabilecek bir yayınevi var mı?
Eğer Messi, Barcelona’yı bırakıp yola yalnız devam etseydi, Yetenek Sizsiniz’de karşımıza çıkıp top sektirerek bizi eğlendirmeye çalışan tiplerden biri olurdu. Aynı şekilde yıldız bir yazarın yayınevinden ayrılması da bir işe yaramayacaktır. Çünkü yayınevleri, okuyucu kitlesi oluşturma konusunda olmasa bile, sağladığı yatırım ve antrenörlük konusunda çok büyük hayati önem taşımaktadır.
Yine de, bazı yazarlar çıkış yakalayıp büyük başarılara imza atmıştır. Futbolcuların da çok küçük bir kısmı kendi başlarına gelişme gösterip kademe atlamıştır. Bu şansı yakalayamayanlar ise insanları kitap okumaya sevk edecek ya da yeteneklerine hayran bırakmayı sağlayacak ne varsa deneyip durabilir.
Tabi tüm bunların olabilmesi için yazarların ve futbolcuların sıra dışı yeteneklere sahip olması gerektiğini söylemeye hacet yok. Zira yeteneksiz hiçbir şey olmaz…
Bu teoriyle birlikte ortaya bazı kaçınılmaz sorular da çıkmaktadır. Örneğin: Yayıncılar Birliği ile Futbol Federasyonu birbirine denk midir? Kitapçılar aslında sessiz futbol stadyumları mıdır? Edebiyatçılar hangi mankenlerle çıkıyor? Hangi yayın şirketi hangi futbol kulübüne benziyor? Bir de şey: İngiltere bu yaz Dünya Kupası’nı kazanır mı dersiniz?
Futurebook.net’ten çeviren: Emin Baş (10 Temmuz 2014)