Yıllar önce İngiltere’de hafiyelik eğitimi aldığım günlerde Times Literary Supplement’e aboneydim. Burada bir yayınevi (adı yanılmıyorsam Athena idi) her sayıda kibrit kutusu büyüklüğünde bir ilan verir, 1000 sterline kitabınız olsun, derdi. Dergiyi karıştırırken o ilanı gördüğümde, bakalım bizim memleketten ilk kim girecek bu yağlı işe diye düşünürdüm. Ne de olsa memlekette yazar olmak isteyen çok!
“Parayı veren yazar da olur çizer de Abdi, sana ne?”
Sevgili dostlarım bu işler bu kadar ucuz olmamalı. Yazar yayınevine para vermez, ondan para alır –mümkünse tabii. Telif denilen mevzudan kimsenin haberi yok mu yahu! Son kertede yayınevi kitabı yazara değil, okura satar.
Kraliçe onaylı Yüksek Hafiye sertifikasıyla memlekete döndüğümde, kılıcını çeken “dâhilerin” (sanırım hangi yayınevini kastettiğimi anlayanlar olmuştur) niş pazara penetrasyonunun çok sürmediğini gördüm. (Resmen Ali Babacan gibi konuşuyorum, az değilmişim ben!)
Hemen tarifelerini açıkladılar: 100 sayfalık kitaptan şu kadar bastırırsan bilmem kaç kayme, 200 için şunu ödüyorsun gibi… İşte yazar/şair patlaması başlangıcı da o günlere denk gelir. Bunların saygın bir yayınevi olmak gibi derdi yok, matbaadan bir farkları da yok aslında. Yazardan parayı alıp kitabı bassınlar yeter. Yazar da yüzlerce kitabı ya eşine dostuna dağıtır ya da Hasan Ali Toptaş’ın zamanında yaptığı gibi çekyatın içine istifler. Sanıyorum Cemil Kavukçu da aynı yollardan geçti. Kim bilir neler çekerek bugünlere geldiler. Buradan üstatlara selam olsun.
Şimdi gelelim asıl tilki ya da çakal (hayvanları da böyle yaratıklar için neden alet ederiz ki be kardeşim!) kategorisine giren yayınevlerine. Bunlar diğerleri gibi tarife falan açıklamaz, saygın yayınevi gibi görünür, pusuda beklerler. Onlara dosyalarıyla başvuran, umutlarını sömürdüklerini yazar adaylarından “katkı payı” adı altında para isterler.
Benim en önemli müşterim olan HEKİC (Has Edebiyatı Koruma ve İnkişaf Ettirme Cemiyeti) “Bunları bir bir ifşa et Abdi,” dedi. Hangi birini ifşa edeyim o kadar çoklar ki! Gerçi tümünü de edebiyat dünyası bilir, onların “saygınlıklarının” sınırı da budur zaten. Sonunda müşterimle, yazar olmak isteyen arkadaşları onlara karşı uyarmam konusunda anlaştık: Herkesin Hasan Ali Toptaş ya da Cemil Kavukçu olamayacağını ve bu sıkıntılı süreci onlar gibi atlatamayacağını aklımızdan çıkarmayalım dostlarım. Yazar, biraz da beklemesini bilendir.
Abdi Varol – edebiyathaber.net (11 Mayıs 2013)