Edebiyat Haber’in de medya destekçilerinden olduğu, Türkiye Yayıncılar Birliği’nin yürüttüğü “Yayınlama Özgürlüğü Yolunda Projesi” kapsamında Diyarbakır’da bölge toplantısı düzenlendi. Toplantıya aralarında Aram Yayınevi, Kurdi-Der, Nibuhar’ın olduğu çok sayıda yayınevi, gazeteci ve yazar da katıldı.
Toplantının açılış konuşmasını Yayınlama Özgürlüğü Projesi koordinatörü Metin Celal Zeynioğlu yaptı. Toplantıda Şair Ahmet Telli, yayıncı Tuğrul Paşaoğlu ve Avukat Tora Pekin yayın özgürlüğü konusunda yaşanan sorunları aktaran birer konuşma yaptılar.
Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celal, Yayınlama Özgürlüğü Projesi’ni, yaşanan gelişmeleri bizzat yaşayanların ağzından duymak amacıyla gerçekleştirdiklerini belirtti. Zeynioğlu, Türkiye’de yıllarca basılan kitapların toplandığını ve devamında yayıncılara dava açıldığını hatırlatarak “Ama son üç dört yıldır değişen bir durum var. Türkiye genelinde duyulmayan yasaklama, engelleme ve sansürler var. O anlamda da bu bölge toplantılarını yapmayı amaçladık” dedi. Diyarbakır’ın yayıncılığın merkezlerinden olduğunu anlatan Zeynioğlu, burada yaşanan sorunların pek gündeme gelmediğine dikkat çekti.
Diyarbakır; kendi dilini yazması yasaklanan şehir
Cumhuriyet gazetesinin avukatlığını yapan Avukat Tora Pekin konuşmasında Diyarbakır’ı kendi ana dilini konuşması, yazması yasaklanan bir şehir olarak nitelendirdi. “Diyarbakır hala çocukların anadilde eğitim görmesi engellenen bir şehir” diyen Pekin, bu yasaklara karşı Diyarbakır’ın büyük mücadele verdiğini söyledi. İfade özgürlüğünün Türkiye’de sorunların başında geldiğini anlatan Pekin, Cumhuriyet Gazetesi’nin Charlie Hebdo saldırısı sonrası, dayanışma amacıyla karikatürleri yayınladığını hatırlattı. Karikatürlerin yayınlanmasından sonra fırtınaların koptuğunu anlatan Pekin, “İki hafta boyunca gazete kuşatıldı. Başbakan, Cumhurbaşkanı çok ağır açıklamalar yaptı. Savcılık soruşturma açtı.” dedi.
Sansür günlük hayatımızın parçası haline geldi
Penguen dergisi dahil bir çok yayın organına dava açılarak hüküm verildiğini anlatan Pekin, en son Youtube, Twitter ve Facebook’a erişimin engellenmesi ile sosyal medyanın tümüyle sıfırlandığını hatırlattı. Başbakan’ın, katledilen savcının cenaze törenine gazetecilerin alınmasını engelleyerek yeni bir sansür yöntemini uyguladığını belirten Pekin, sansürün, engellemenin günlük hayatımızın parçası haline gelip sıradanlaştığına dikkat çekti.
Toplumun belleğinden 17-25 aralık silinmek isteniyor
Şu anda yaşanan sorunun, 17-25 Aralık soruşturmalarının başlaması ile ivme kazandığını ifade eden Pekin, “İktidar öyle şiddetli müdahale etti ki önce yasaları değiştirdi. Savcıları görevden aldı. Adalet düzeninde işleri bambaşka bir hale getirdi. Sulh Ceza mahkemelerine kendi hakimlerini atadı. İktidara dair eleştirilerde yayın yasakları çıkıyor. İnternete erişim kararları çıkıyor. 17-25 Aralık aktörleri, bununla da yetinmiyor. Yüksek meblağlı tazminat davaları açılıyor. Özellikle internette erişim yasaklarına baktığınız zaman, 17-25 Aralık’a yönelik bütün haberler internetten silinecek, öyle gözüküyor. Bundan 5-10 sene sonra bu konu konuşulduğunda, sadece paralelciler varmış, o paralelciler bir darbe girişimi yapmış. 17-25 Aralık denildiğinde, insanların aklına sadece bu gelecek.” dedi.
Nefret söylemi maddesi çoğunluğu korumak için
Pekin, yasal düzenleme ile yeniden yasakların geliştirildiğini söyledi. İktidarın sözde azınlıkları korumak adı altında, TCK’nın 216. Maddesini getirdiğini hatırlatan Pekin, bu maddenin, azınlıkları korumak yerine, Türkiye’deki çoğunluğu korumak için konulduğunu söyledi. 216. Maddenin Türkiye’deki İslam eleştirisi anlamına gelebilecek her türlü yayın faaliyetine karşı kullanılabilecek gibi göründüğünü anlatan Pekin, “Nefret söylemi ile ilgili çıkan madde, aslında Türklük ve Müslüman çoğunluğu korumak için açılmış bir madde gibi uygulanıyor. İlerde bunun daha çok yaygın bir şekilde uygulanacağı görülüyor. İslamofobi diyerek Türkiye’deki İslam eleştirisi anlamına gelebilecek her türlü karşı yayında kullanabilecekler gibi görünüyor” diye konuştu.
Telli: Kürt ve Kürtçe yasak
Yazar ve Şair Ahmet Telli, geçmişte yazarların kitap yazarken 141 ve 142. Maddelerle karşılaşmamak için, otosansür uyguladığını anlattı. Amacının otosansürle yayınlama yapanları suçlamak olmadığını belirten Telli, geçmişte yaşadığı sorunları şu şekilde anlattı: “Otuzlu yaşlarımda, ‘Devrimci Kürt şairi Cigerhun ve Lenin Şafağı’ başlıklı yazımdan dolayı 142’den yargılandım ve hüküm giydim. Bana Lenin veya Marksizim sorulmadı, ‘Cegerxvini tanıyor musun’ diye sordular. Yazıda ‘Kürt’ veya Kürtlüğe dair ne olursa olsun, ceza gerekçesi yapılabiliyordu. Bu günden düne baktığımızda çok yol kat edildi. Bu gün Kürtçe yayın yapılabiliyorsa, yönetenlerin egemenlerin lütfu değil, bu mücadele ile kazanılmış bir hak da değil, gerekliliktir.”
İletişim Yayınları yayın yönetmeni Yayıncı – Yazar Tuğrul Paşaoğlu, kendisinin de dergi dağıtımcılığı yaptığı için yargılandığını söyledi. İletişim Yayınevi olarak Kürt meselesi, Alevilik, mezhep ve kışkırtma davaları, Ermeni soykırımı ve din istismarından yargılandıklarını belirten Paşaoğlu, davaların devletin neyi tehlikeli gördüğü, neyi durdurmak ve susturmak istediği konuları ile alakalı olduğuna dikkat çekti.
Kürtçe kitapları birçok yayınevi satmıyor
Toplantıda Diyarbakır’daki yayıncı, gazeteci ve yazarlar yaşadıkları sorunları anlattı. Kürt yazarlar kitaplarından dolayı çok sayıda suçtan yargılandıklarını, birçoğunun hapis ve para cezalarına çarptırıldıklarını belirtti. Kürt yazarların kitaplarının birkaç yayınevi ve kitabevi dışında sergilenmediği ve yayınlanmadığını belirten katılımcılar, Batı illerinde yaşayan Kürtlerin bundan mahrum bırakıldığını söyledi.
edebiyathaber.net (9 Nisan 2015)