Yazarım diye kandırıyor ve paralel bir evrende yaşıyor. Anıl Nişancalı’nın Evren Bozması, delikanlılığının ilk çağlarında aşk, aile ve sistem arasında sıkışan bir serserinin yapıp ettikleridir. Ayrıntı Yayınları’ndan çıktı.
Size züppece, hınzırca ama bir o kadar da ustaca yazılmış bir kitaptan bahsedeceğim. İsterseniz okuyun diyeceğim de “ahlakımız bozulur, paralel evrenlerde dolaşmak falan istemeyiz, erkekleri sevmeyiz, hele de aşk olaylarına hiç gelemeyiz” kafasındaysanız, Evren Bozması’nın yüzüne bakmayın derim. Ne yalan söyleyeyim, yeraltı edebiyatı bir başkadır, her kafa kaldırmaz ve herkes de yazılanları algılayamaz. Ağzın bozuksa, asilerden, kaybedenlerden, hayalperestlerden ve az biraz günahkârlardansan, sistem kafanı fena halde bozuyorsa o başka tabi. Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan yeraltını takip etmen senin için bombastik olur. Yine de sen bilirsin tabi. Anıl Nişancalı’nın yazdığı Evren Bozması’nı ben okumuş bulundum ve kendimi kıkır kıkır gülerken, saçma sapan duygulanırken ve bu züppe kahramana içimden haddini bildirirken buldum. Bu yazar bozmasının Büyüyen Güzel’e duyduğu aşkla ağzına s.çılacak zaten, o yüzden rahat rahat keyfinize bakın.
Gelelim kuru fasulyenin faydalarına. Evren Bozması’ndaki kahraman veletimiz kendini profesyonel bir rüyacı olarak tanımlıyor ama ben onun acemi bir yalancı olduğunu biliyorum. Erkek işte! Kızları tavlamak için elindeki kozları kullanmasını iyi biliyor, ava çıkıyor, avını büyülüyor ve kapana kıstırıyor. Ama yemezler, karşısında erkek milletinin ne menem bir yaratık olduğunu bilen teyzesi yaşında biri var. Hatırlıyorum bu tipleri ben, eskiden sahilde ellerinde gitarla dolaşanı boldu; iki şarkı çaldı mı hop kızlar tav. Belki şimdi de işliyordur bu numaralar ama ben denizin kıyısında akşam vakti yakılan ateşin etrafında toplanmış bir güruhla zaman geçirmeyeli yıllar var. Bu tipler akıllarından ne geçirirler öpüşmek ve sevişmek dışında onu da bilmiyorum fakat kahramanımızın aklının fazlaca çalıştığını söyleyebilirim. Tam bir hayalperest ve resmen paralel bir evrenden dünyaya bakarak düşünüyor. 21 yaşında bir delikanlının bu kadar rüyaya düşkün olması ve durmadan hayal kurması normal mi yahu? Peki nasıl bir yalan söylüyor dersiniz? En ucuz numaralardan biri ve kahretsin ki çoğu kızda da işe yarıyor. Bir yazar olduğunu ve kitap yazdığını zırvalıyor. Edebiyatın libidoyla nasıl bir bağlantısı var çözebilmiş değilim ama kızlar hemen etkileniyor. Onları da bir elime geçirsem…
Sahte yazarın kurgusu aynen şöyle: “Bir kadını önce güldürün, sonra bir daha aramayın. Bu işler böyle. Bu benim yeni numaram. “Merhaba ben bir kitap yazdım. Sevişmez miyiz?” diye ilerleyen bir edebi kisve.” Söylesenize, tam bir serseri aklı değil mi bu? Gerçekten çok sinirleniyorum, nasıl olur da kitap yazdı diye biriyle sevişmek istenir ki, aklım almıyor doğrusu! Ahlak bekçiliğine soyunduğum falan yok, isteyen kiminle sevişmek isterse sevişir, beni hiç ilgilendirmez. Ben sadece bu numarayı nasıl yiyorlar, ona hayret ediyorum. Bir yazarla yattım kafası mı? Ahhhh beee…
Rüyalar ve hayallerle kurduğu dünyasında bir türlü gerçeklerle yüzleşemeyen kahramanımız ne yapıyor dersiniz? Nisan isimli bir hayat kadınıyla mail yoluyla bağlantı kuruyor, ona bir kitap yazdığını ve bilgiler almak için görüşmek istediğini söylüyor. Ne oluyor peki? Baaaam, Nisan onunla buluşuyor ve baaam elbette sevişiyorlar. Gerçi, maildeki Nisan’la gerçek Nisan arasında görünüş itibariyle dağlar kadar fark var ve bu da beni gülmekten öldürdü ama neyse… İyi oldu o yeni yetmeye. Sen kim oluyorsun da kızları “yazarım ben” deyip kandırıyorsun, düdük makarna?
Neyse işimize bakalım. Evren Bozması’nın paralel evrenlerde gezip duran delikanlısının bir karın ağrısı var tabii. Büyüyen Güzel ismini verdiği kıza sırılsıklam âşık. Onu gördüğünde saçmalıyor ve kızı da bir yazar olduğuna inandırmaya çalışıyor. Hatta bu yüzden üçü birbirinden bağımsız öyküler de kaleme alıyor. Gecenin Aşırı Hüzünsüz Hikâyesi, Rüya Zembereği, Bir Tatlı Huzurevi Almaya Geldim ismini taşıyan öykülerin içinde en çarpıcı olanı Gece isimli hayat kadınının duruşu ve yaşama bakış açısı. Prensiplere sahip ve hayatın başka bir penceresinden bakan Gece’nin ruhsal dünyasına dalıyoruz kısa bir süreliğine. En güzel sözlerden birini de yazar ona söyletiyor: “Mükemmel olan her kimse, koca bir orospu çocuğu ve yalan söylüyor. Herkes mükemmel ya da kusursuzken, bizi bizden ne ayıracak?”Sonra kahramanımızın rüyalarında geziniyoruz ve yaşlılığını hayal ettiği gelecek zamana uzanıyoruz.
Serserimizin ağzının bozuk olduğunu söylememe gerek yok değil mi size? Müzik tutkusu da ayrı bir olay. Sayfalar boyu, Coldplay, Foo Fighters, Kurt Cobain, Arctic Monkeys, Led Zeppelin, Jim Morrison, The Doors, The Kinks, Red Hot Chilli Peppers, Flogging Molly, The Temptations, The Beatles, Daft Punk, Depeche Mode, Black Keys, RE.M., Bon Iver’dan şarkılar, benzetmeler okuyucuya eşlik ediyor. Örümcek Adam, Darth Vader, Han Solo, Süper Man gibi kahramanlar, Bukowski, Hakan Günday, Murat Menteş, Chuck Palahniuk, Shakespeare, Tolstoy gibi yazarlarla ilgili çağrışımlar, Yüzüklerin Efendisi, Geleceğe Dönüş, Bir Oyuncak Hikâyesi gibi kült filmlerle ilgili anlatımlar kahramanımızın ağzından düşmüyor. Çok bilmiş ne olacak!
Ama ah aşk! İç dünyasında sürekli kendisiyle didişen, ayakları yere basmayan bu delikanlıyı daha da sersemletecek ve aklını başından alırken, aklını başına getirecek kişi, sırılsıklam âşık olduğu Büyüyen Güzel. “Ben bir kızı sevdim. O beni sevmedi. Bu yüzden ben de bir evren bozdum. İşin kontrolünü kaybetmek benim tercihim değildi. Tüm o yarattığım evrenler ve karakterler arasında, ben yazmayı beceremeyen, sadece biraz daha sevilmeyi isteyen bir çocuktum.” Al sana gerçekler! Naber yalancı yazar? Aşk işte böyle insanı evrenden evrene savurur.
Evren Bozması’nın ilerleyen bölümlerinde, “hadi be!” diyeceğiniz bir sonla karşılaşıyorsunuz. Doğrusu bunu beklemediğimi söylemem lazım. Meğer bu yeni yetme delikanlının iç dünyasını kavuran bambaşka bir gerçek varmış da haberimiz yokmuş. Gerçekleri kabullenmek zor tabi, kabul edince büyüdüğünü anlamak da. “Şu anda paralel evrende, bir çocuk büyüdü ve adam oldu.” Gerçekler büyütür, ah benim yalancı yazarım.
Romanın en güzel yanlarından biri ise Büyüyen Güzel’le muhtemelen bir daha ayrılmamak üzere karşılaştıkları Gezi Parkı. Haziran Hareketi’nin en cafcaflı günlerinde kızla buluştukları, birbirlerini anlamaya başladıkları ve kendi yarattıkları kostümlerle kendilerinin kahramanı oldukları o güzel cesaret dolu anlar. Gençlerin tek amacı faşizme karşı savaşmak! “Bütün bu çirkin hikâye içinde, güzel olan tek varlığın peşine, ilk süper kostümle savaşmaya gidiyorum. Faşizmle. Pek siyasi fikirleri olan biri değilim. Ama elimdeki tüm bilim-kurgu kovboylarına dayanarak söylüyorum, “kötü her çağda kötüdür.”
Serserilerin, hayalperestlerin, rüyacıların ve yalancıların da büyümesi gereken bir an oluyor işte. Aşksa aşk, savaşsa savaş, direnişse direniş! Ütopyalar hepsinden ve her şeyden güzel görünüyor şimdi ve paralel evrende de durum değişmiyor. Çiftimiz Gezi’nin orta yerinde nihayet öpüşüyor ve onlar öpüşürken, insanlar orantısız bir cehaletin saldırısına uğruyor. Paralel evrende üç fidan bir darağacına isyan ediyor ve direniş sürüyor. Kostümünü evde hazırlayan süper kovboyların hepsi sokakta direniyor, bir tek sen yoksun okuyucu…
Serap Çakır – edebiyathaber.net (4 Haziran 2015)