Not: Bu yazı, Metin Celâl’in 25 Ekim 2023 tarihli “Müstear adla yazılan tefrikaları ne yapmalı?” adlı yazısına verilen bir cevaptır.
“Müstear adla yazılan tefrikaları ne yapmalı?” sorusuna (Melih Cevdet Anday özelinde) iki yıl boyunca kafa yormuş ve süreçte bu tefrikaların yayınlanmasının uygun olacağına karar verip kitapları yayına hazırlama sorumluluğunu üstlenmiş biri olarak Metin Celâl’in sorularına cevap hakkım doğmuştur. Bold kısımlar Metin Celâl’in yazısından alıntılar olacaktır ve hemen altlarına kendi açıklamalarımı yazacağım:
“Basın bülteninde kaynak bildirilmemiş ama Anday ‘Kendi adımla bir roman yazsaydım, onlardan daha iyi olmazdı sanırım’ dediğine göre bu sözleri romanları yayınlanmadan önce söylemiş olmalı.”
Evet, Melih Cevdet Anday bunu 1962’de Varlık’taki bir söyleşisinde söylüyor. Cevabını daha geniş alırsak: “Son yıllarda on üç, on dört roman yazdım. Bunları da bir değil, birkaç takma adla gazetelerde yayınladım. Romancı olmaya özenmediğim için, kendi adımı kullanmadım. Romancı olmaya özenseydim, hiç çekinmez, imzamı atar, böylece de bu alanda geçireceğim acemilik döneminin bana yüklediği sorumluluktan yararlanırdım. Oysa, ben, o romanlarımın hemen hepsini seviyorum. Kendi adımla bir roman yazsaydım, onlardan daha iyi olmazdı sanırım.” Ama Barem Kanunu’nu 1946’da yazarken kendi adını koyuyor. Üstelik belki de o sene yayınladığı “Rahatı Kaçan Ağaç”tan önce yapıyor bunu.
“Biyografilerine, bütün eserlerine eklenmesini arzu etseler sonradan kitap olarak ‘kendi’ adlarıyla yayınlarlardı ya da müstear adla yazdıklarını belirtip tefrikaların adlarını bütün eserlerine eklerlerdi.”
Melih Cevdet de eklemiş zaten, sağlığında yayınladığı Meryem Gibi, Birbirimizi Anlayamayız ve Yağmurlu Sokak bunlara örnektir. Sunuş’ta belirttim, zaten Metin Celâl de anıyor yazısında bu kitapları!
“Melih Cevdet Anday, bu üç romanın yayınından sonra 28 Kasım 2002’deki vefatına kadar müstear adla yayınladığı tefrikalarından hiçbirini kitaplaştırmamış. Hemen her yazdığı yayınlanan çok önemli bir şair ve yazar olan Melih Cevdet Anday diğer tefrikaları yayınlatmak için yayıncı mı bulamadı, yoksa kendi mi kitaplaştırılmalarını istemedi bilemiyoruz. Ama benim tahminim kitaplaştırılmalarını istememiş olabileceği. Çünkü kitaplaşanlardan farklı olarak gazetelerde kalan tefrikaları popüler, edebi değeri pek olmayan eserler.”
Melih Cevdet Anday, 3 Ekim 1983’te Cumhuriyet’te yer alan bir söyleşisinde müstear romanlarını kastederek şunu söylüyor: “Tercüman’da ve başka gazetelerde yazdığım romanların sayısı yediyi sekizi bulur. Onlardan hiçbiri yok bende, toplayabilsem bastırmak isterdim. Okuyanlar bu konuda beni yüreklendirmişlerdir.” Metin Celâl’in sorularına, Sunuş’ta da alıntıladığım bu ifadelerle bizzat Melih Cevdet’in cevap veriyor oluşunun nasıl gözden kaçtığını anlayamadım. Son cümlesinde “kitaplaşanlardan farklı olarak bunların edebi değerinin pek olmadığını” söylüyor Metin Celâl. Müstear Zamanlar–1’deki beş roman okununca sağlığında yayınladığı üç “müstear tefrika” romandan hiçbir farkının olmadığı görülecektir!
“Kendi adıyla yayınlattığı ilk tefrikası olan 1946 tarihli Barem Kanunu ise tamamlanmamış, kısa kesilmiş, sadece başlangıç bölümleriyle kalmış hissi veren bir tefrika. Kitaplaştırılmaması normal görünüyor.”
Tefrika zaten tamamlanmamış, bunun aksini iddia eden olmadı. Barem Kanunu için yazdığım Sunuş’ta Melih Cevdet’in tefrikanın yarım kaldığına dair beyanını da aktardım. Metin Celâl’in son cümlesi şahsi görüşüdür, yazarın aksi yönde bir beyanı olmadıkça araştırmacıların ve yayıncıların görevi bunları okurla buluşturmaktır. Kitaplaştırmadan geniş bir okur kitlesine bu tefrikalar nasıl ulaştırılabilirdi? Tefrika romanları yayınlayarak, tam da Metin Celâl’in de tasdik ettiği şeyi yaptık: “Kayıt altına aldık.”
“Müstear Zamanlar –1’de yer alan ‘romanlar’ kısa tefrikalar. Bir Gönülde İki Sevda 56, Bir Kızın Aşkları 60, Bir Yaz Tatili 59, Aşk Okulu 59, Dullar Çıkmazı 48 sayı sürmüş. Yani birer uzun öykü ya da novella sayılabilirler. Edebi nitelikleri olmadığı belli, o nedenle Eyüp Tosun’un ‘Neticede ‘popüler’ olarak nitelendireceğimiz bu eserler de Melih Cevdet Anday romancılığına dahil metinlerdir’ savına katılmıyorum. Eyüp Tosun bu tefrikaları bulmak için çok emek vermiş, araştırmacının ‘emeklerim boşa gitmesin’ hissiyatını bir yana bırakıp editör ve öykücü kimliği ile bu tefrikaları incelerse bana hak verecektir.”
Metinlerin edebî değeri ne zamandan beri kısa ya da uzun olmalarına göre değerlendiriyor? Melih Cevdet’in, kendi adıyla yayınladığı Gizli Emir’in hacmine bakılırsa, edebî değeri kısalık veya uzunlukla ölçmemiş. Ya da Metin Celâl’in tefrika romanlarını yok saydığı ve edebi değerleri yok dediği Melih Cevdet’in sağlığında yayınladığı Meryem Gibi de yaklaşık Bir Kızın Aşkları hacminde. Melih Cevdet Anday, yani bütün bunları yazan ve söz sahibi olan kişi, söyleşilerinde ve yazılarında bunlar için “roman” diyor. Son kısımdaki bana yapılan tavsiyeye gelince okuma zevki göreceli ve kişisel bir şeydir. Burada Metin şu gözle okusun, Eyüp bu gözle okusun dersek işin içinden çıkmak zorlaşacaktır. Gaye bu metinleri gün yüzüne çıkarmak. Gerisi okurun ve zamanın bileceği bir meseledir.
“Daha önce de söylediğim gibi Melih Cevdet Anday yaşarken isteseydi bu romanları kendi eserleri arasına katardı. Ama Eyüp Tosun’un sunuş yazısından da anlaşılacağı üzere unutmayı tercih etmiş, adeta belleğinden silmiş. Şairin, yazarın yaşarken yayınlattığı eserlere ölümünden sonra yenilerinin eklenmesini doğru bulmuyorum. Onun bıraktığı mirasa saygısızlık edildiğini düşünüyorum.”
Yukarıda da belirttiğim gibi Melih Cevdet Anday, 3 Ekim 1983’te Cumhuriyet’te yer alan bir söyleşisinde müstear romanlarını kastederek şunu söylüyor: “Tercüman’da ve başka gazetelerde yazdığım romanların sayısı yediyi sekizi bulur. Onlardan hiçbiri yok bende, toplayabilsem bastırmak isterdim. Okuyanlar bu konuda beni yüreklendirmişlerdir.” Bulamıyor, ya da eline geçemiyor, ya da bunlar için vakti yok, geçse kendi beyanı ortada, hepsini basacak. Unutmayı tercih etmiş değil, bu başka mesele! Bu çalışmaya kişisel bir yerden yaklaşılıp “emeklerim boşa gitmesin” niyetiyle yayınlama kararı alındığını ima eden iddiadır. Tefrika romanları kitaplaştırma kararımda bütünüyle, okumalarım ve araştırmalarım sonucu ulaştığım Melih Cevdet’in kendi beyanları etkili olmuştur. Sadece Melih Cevdet özelinde de değil bu “tefrika, müstear vs.” meseleleri uzunca bir yazının ve tartışmanın konusu olur. Ama “mirasa saygısızlık” diyerek konuyu başka yerlere çekmek üzücü! Melih Cevdet Anday’ın yayınlayamadığı, bulamadığı metinleri bulup okurla buluşturduk.
“Müstear adlar, tefrikalar bir yana hemen bütün şair ve yazarların dergilerde, gazetelerde unutulmaya terk ettikleri eserleri, çalışmaları vardır. Onları kitaplarına almamalarının nedeni de kendileri için uygun görüp oluşturmaya çalıştıkları edebi kimliğe uymamalarıdır.”
Melih Cevdet’in kendi beyanlarından hareketle bu işleri yaptım. Her şeyi onun beyanına dayandırdım. Meraklısı için Barem Kanunu ve Müstear Zamanlar -1 için yazmış olduğum Sunuş’larda sürece dair ayrıntılı cevaplar sunuyor.
edebiyathaber.net (28 Ekim 2023)