Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Ahmet Erkam Saraç’ı, babası Mehmet Saraç ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Bir baba sitemiyle başlamamda bir mahsur yoktur umuyorum. Kendisi Ankara’da yalnız yaşamayı tercih ettiği için yazma sürecine artık eskisi kadar tanık olamıyorum. Fakat ilk kitabındaki öykülerin bir kısmı İstanbul’da yaşadığı zamanlara denk geldiği için o sürece biraz daha hakimim. Genelde bir süre Çengelköy’de yürüyüş yaptığını, sonrasında sahildeki çay bahçesine geçip yürüyüş esnasında kafasında döndürüp dolaştırdığı hikâyeleri kâğıda döktüğünü biliyorum. Eve döndüğünde de kulaklıklarını takıp bu notları bilgisayarda düzenliyordu. Son dönemde ise yaz aylarında genelde terası tercih ediyor. Ankara’da sahil yürüyüşünden mahrum olduğu için, o boşluğu nasıl gideriyor bilemesem de genelde masa başında yazmak yerine bilgisayarını kucağına alıp kanepeye gömülerek yazdığını biliyorum. İlginç bir anı sayılır mı bilemiyorum fakat yazarken aklına çok beğendiği ve benim de ilgimi çekecek bir fikir geldiğinde yazmayı bırakıp yanıma gelerek “Şöyle bir şey buldum,” diyerek anlatmaya başlaması bana garip geliyor. Oturup yaz o zaman oğlum demek geçiyor içimden.
Oğlunuzla yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Kendisinin okuma serüveni benim kitaplığımdan çaldığı kitaplarla başladığı için daha çok tek taraflı bir ilişki oluştu bu konuda aramızda. Okumam için getirdiği kitapları geri istemesi de bunun kanıtı zaten. Öte yandan eskiden bazı öykü ve şiir kitaplarını okumasını tavsiye ederdim fakat şu anda rolleri değişmiş durumdayız. Fakat bana daha çok edebiyat dışı kitaplar önerdiğini söyleyebilirim. Mesela geçtiğimiz günlerde Tanıl Bora ve Kıvanç Koçak’ın hazırladığı Yüz – Cumhuriyet Tarihinden 100 Portre kitabını önerdi. Bunun dışında yazı konusunda da ilk yazdığı öyküleri bana muhakkak gösterir, fikrimi alırdı. Kitabını okuduktan sonra da her ne kadar bazı yaklaşımlarımı eskimiş bulduğunu söylese de fikirlerimi kendisine ilettim.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Yazdıklarının teknik kısmından ziyade birtakım maddi gerçekliklerle ilgili fikir danıştığı olur genelde. Uzun zamandır bir roman üzerine kafa patlattığını biliyorum. Romanın bir kısmı doksanlı yıllar ve iki binli yılların başında geçtiği için bu konuda genellikle siyasi tarihe veya gündelik yaşamdaki detaylara ilişkin sorular sorup fikir alıyor.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Sanırım yazarken en vazgeçilmez şeylerinden birisi müzik dinlemektir, bir ara özellikle yazarken düzenli şekilde Erkan Oğur dinliyordu. Bunun yanı sıra yoğun miktarda kahve ve çay ile ne yazık ki tütün tüketimi olabiliyor.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Yakın zamanda Ahmet Uluçay’ın Sinema İçin bunca Acıya Değer Mi? isimli güncesini okuduğunu biliyorum, çünkü sürekli kitaptan benim de ilgimi çekecek anekdotlar paylaşıyordu. Yine Barış Ünlü’nün Türklük Sözleşmesi’ni incelediğini ve Melih Cevdet Anday’ın Raziye ve İsa’nın Güncesi romanlarını okuduğunu biliyorum.
edebiyathaber.net (2 Mayıs 2024)