Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Ayşe Hicret Aydoğan’ı, annesi Semiray Aydoğan ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Ayşe’m, babası ve ben bu şekilde hitap ederiz, inceleme yazısı yazacaksa her zaman gittiği bir kafede yazar. Öykülerinde ise durum biraz değişir. Neyden beslenmesi gerekiyorsa ona göre evde ya da dışarıda yazar. Bazen bir park, bazen aynı kafe olabiliyor. Bir öykü yazıyordu, konusuyla ilgili konuşmuştuk ve stresli olduğunu hissetmiştim. Gece geç vakitte beni aradı ve öyküyü tamamlamakta zorlandığını, babasına ihtiyacı olduğunu söyledi. Eşim Kâmil Beyi kaybettikten sonra sık sık benimle kalmaya gelir Ayşe Hicret. O öyküyü, Kâmil Beyin de yazılarını yazdığı masada birkaç saatte bitirdi.
Kızınızla yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Ayşe Hicret edebiyat dünyasının içine doğdu. Evimizde daima kitaplarla, yazıyla hemhâl bir durum vardı. Yetenekleri doğrultusunda destek olmak için elimizden geleni yaptık. Okuduğumuz kitapları birbirimize tavsiye ederiz. Tek bir tür okumayız. Maneviyatını geliştirmesi konusunu ısrarla salık veriyorum. Manevi dünyamız gelişmeden yaşama eğilemeyiz. Öykü psikolojiyi, sosyolojiyi, sanatın diğer dallarını içine alan bir tür. Ayşe Hicret’e beğendiğim videoları, yazıları sık sık yollarım. Konu olarak değerlendirmesini söylerim.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Ayşe Hicret’in tüm yazılarını ilk okuyanlardan biriyim. Yazmadan önce mutlaka belirlediği konu ve temadan bahseder. Bazen tıkandığını söyler, konuyu farklı açılardan ele alırız. Anne-kız ilişkimizde de bu paylaşımların çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Kızımla benzer ilgi alanlarına sahibiz. Edebiyat dışında nefes çalışmaları, iletişim, psikoloji, egzersiz ve doğa. Bu konularda ikimiz de kendimizi geliştirmeye önem veriyoruz. Dolayısıyla birbirimizi besleyecek ortak noktalara sahibiz şükür ki. Her zaman arkasında durmaya özen gösteren bir anneyim. Bir yazısında da yazmıştı; piyano çalmaya başladığında piyanonun sesinden hoşlanmadığım hâlde YouTube’dan piyano dinletileri açmaya başladım. Ayşe Hicret’in ne hissettiğini anlayabilmek ve sohbetlerimize farklı bir alan açabilmek için. Bunu duyunca çok duygulanmıştı.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Bir anne olarak ne kadar uyarsam da Türk kahvesinden vazgeçemiyor. Ayşe Hicret çok disiplinli çalışır ve odaklanma konusunda son derece başarılıdır. Çalışırken sessizlik aramaz. Yazarken veya okurken zihni dış dünyaya âdeta kapanır. Bir öykü tasarısı varsa hazırlık sürecinde biraz içine kapanır. Öykü bittikten sonra rahatlar. Tüm aile o sıralar anlarız ki bir öykü yazacak, kafasında tasarlıyor. Yazma sürecinde mutlaka yürüyüş yapar. Doğayla iç içe olmayı sever. Vakit açısından rahat bir dönemdeyse birlikte seyahat etmeyi de çok severiz. Sohbet konularımızda sıklıkla hayvanlara, börtü böceğe, çiçeklere değiniriz. Bunların kızımı çok beslediğinin farkındayım. Mükemmeliyetçi bir yapıdaydı, ancak bunu büyük oranda aştığımızı düşünüyorum. En büyük sanatkârdan ilham alması gerektiğini hatırlatmak annesi olarak boynumun borcu.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Düzenli inceleme yazıları yazdığı için birden fazla kitap olur elinde. Son çıkan öykü kitaplarını takip eder ve mutlaka görüşlerini paylaşır. En son Henry Miller’ın Yazmak Üzerine kitabını okuyordu. Bir kitap toplantısı için ise Sabahattin Kudret Aksal’ın Gazoz Ağacı kitabına çalışıyordu.
edebiyathaber.net (9 Kasım 2023)