Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Ayşe Sarısayın’ı, eşi Hüseyin Sarısayın’la konuştuk.
1) Yazılarını nerede oturup yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Yaklaşık 10 yıldır ağırlıklı olarak Heybeliada’da yaşıyoruz, ama şehirde de kaldığımızdan Ayşe’nin her iki evde de çalışma odası ve kütüphanesi var. Yazılarını bu iki mekânda da bahçeye bakan bir masada, bilgisayarda yazıyor. Her yerde rahatlıkla çalışabiliyor, mutlaka çalışma odası ya da sessiz bir mekân aramıyor; vapurda, trende ya da bir cafede de yazabiliyor.
Evde çalıştığı zamanlarda genellikle bilgisayarının üzerine ya patisini ya kuyruğunu koyup uyuklayan kedimiz Bay Cimbil eşlik eder ona. İlginç anı olarak aklıma ilk gelen, bir çocuk kitabı (Köpeğimin Adı Erik) yazarken Cimbil’in klavyenin tuşlarına basarak sayfanın tamamını anlamsız (belki de kedi dilinde çok anlamlı) kelimelerle doldurması, bir paragrafı da tümüyle silmesi. Beğenmemişti herhalde! Çok güldüğümüz bu olay hiç aklında olmayan bir yol açtı Ayşe’ye, bu romanda Cimbil de yaramazlıklarıyla yer aldı.
2) Eşinizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Yazdığı hemen hemen tüm yazıların -öykü olur, roman olur, çevirdiği bir kitap ya da bir deneme, inceleme ya da anı olur- ilk okuyucusu/eleştirmeni genellikle ben oluyorum. Çok okuyan birisi olduğundan onun okuma hızına yetişememekle birlikte okuduklarımızı birbirimizle mutlaka paylaşırız. Ben Ayşe’ye nazaran edebiyat dışı güncel olayları ve sosyal medyayı daha yakından takip ettiğim için onu bu konularda bilgilendiririm, o da beni edebiyatla ilgili gelişmelerden haberdar eder. Bir de kendisini çok heyecanlandıran bir metin okuduğunda, o anda yanıma gelip etkilendiği satırları yüksek sesle okumayı çok sever. Bazen de kendi yazdığı bir metinde çıkmaza girip uzun süre uğraştıktan sonra çözüm bulduğunda hemen okuma ihtiyacı duyar.
3) Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Teknik konulara ve spora Ayşe’den daha yakın olduğum için yazdıklarında ya da yaptığı çevirilerde bu türden terimler geçiyorsa bana soruyor önce. Biliyorsam yardımcı oluyorum, tam bilmiyorsam da çeşitli kaynaklardan araştırıp veri toplamaya çalışıyorum. Genelde dışarıdan bakan tarafsız bir göz olarak yazdıklarında bir mantık hatası ya da zaman kayması olup olmadığına dikkat etmemi istiyor. Olası hataları sonraki okumalarında kendi de görür elbette, ama benim varlığım ona bir ölçüde zaman kazandırıyor.
4) Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Öncelikle bol miktarda kahve ve ne yazık ki sigara! Ön çalışmalarının, kısa notlarının bulunduğu bir defter, kurşunkalem, az kullansa da kırmızı ve yeşil ispirtolu kalemleri. Evde çalışıyorsa arka fonda çalan hafif bir müzik, bahçeye/sokağa bakan masa, elinin altında sevdiği şiir kitapları ve en önemlisi masasında ya da ayak ucunda yatan Bay Cimbil.
5) Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Daha önce de belirttiğim gibi Ayşe çok iyi bir okur, aynı anda birden fazla kitap hep başucunda. Eskiden okuduğu kitapları da zaman zaman dönüp tekrar okur, bu nedenle son dönemde elinde gördüklerim zamandan bağımsız bir liste:
- Mahcubiyet ve Haysiyet (Dag Solstad, çeviren Banu Gürsaler Syvertsen)
- Kapalıçarşı (Fuat Sevimay)
- Çivili Sandıklar (Fikret Ürgüp)
- Lokman Kasidesi (Mehmet Said Aydın)
- Bir “Çevirgen”in Notları (Celal Üster)
- İnanç da Sevgi de Aklın Yolunu İzlemez (Hermann Hesse, çeviren Kâmuran Şipal)
- Gergedan Büyük Küfür Kitabı (Mine Söğüt)
- Zamanın Sularında (Turgay Gönenç)