Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Beyda Yıldız’ı, arkadaşı yazar Lorîn S. Doğan ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Bildiğim kadarıyla her yerde; masasında, koltuğunda, yatağında o an yazının büyüsüne kapıldığı yer neresi ise orada yazar. Beyda yazma eyleminin içinde kaybolduğu an oturduğu yer eylemsizleşir ve yazmanın büyüsü içine bütün benliğini kaptırır. Erken kalktığını biliyorum. Yazma konusunda dikkate değer bir disiplini ve ciddi bir yazı mesaisi vardır. Romanını dinlendirdiği zamanlarda da boş durmaz. Bazen bir sohbet esnasında aklında uçuşan kelimeler olduğu zaman, izin ister, “bir not almam lazım” der, bilgisayarı açar ve bir süreliğine ruhen bulunduğu ortamdan uzaklaşır. Onu huzursuz eden cümleleri yazdıktan sonra rahatlamış bir şekilde bilgisayarı kapatır. Şahit olduğum en ilginç anı; Corona sürecinde “Duasız ve Törensiz” kitabını çalışırken, benim evine gittiğim bir günde onu hasta, birkaç kat giyinmiş yatağında yazarken görmemdi. Sanki hasta olmaya inat, dünyayı saran bir salgına, belirsizliklere ve yalnızlığa inat, bu coğrafyada kadın olmanın bütün zorluklarına inat, yazmanın belki de her şey için bir iyileştirici güç olacağı inancı odanın her köşesine, yatağın üstüne sinmiş gibi hissettiğim an en ilginç andı. O an yatağının kenarına oturup ondaki yazma inadını seyretmiştim. Yine bir ay yatağa bağlanmasına neden olan bir kaza sonrasında da yazdığı metine ara vermemesi ile edebiyata olan tutkusunu çokça hissettirmişti.
Arkadaşınızla yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Beyda ile akşam serinliklerinde yaptığımız uzun yürüyüşler de durmaksızın konuşuruz. Okuduğumuz kitapları, izlediğimiz filmleri anlatır ve tartışırız. Yazacağımız metinleri, karakterlerimizi adımlarımızın temposu ve uzunluğunda anlatır dururuz. Beyda okumanın yazmak için en iyi çalışma biçimi olduğunu hep dile getirir. Zamanını önce okuyacağı kitaplara göre, sonra yazacağı metne göre planladığından bahseder. Yazacağı metnin gölgesini okuduklarında ve hayatta arar, kitapları hayatla sınar bir nevi. Yazmanın hayatımızdaki yerini, bizdeki duygusunu konuşuruz. Okuduğumuz kitapları, okuyacağımız kitapları, yazacağımız, yazmakta olduğumuz metni, izlediğimiz filmleri, bizi hayrete düşüren cümleleri ya da dizeleri birbirimize anlatırız. Aynı zamanda, hayat tecrübelerimizi, kadın olma hallerimizi, yaşadığımız şehrin üzerimizdeki yükünü, açmazlarımızı, çıkmazlarımızı, yazıyla tutunma çabalarımızı ve en önemlisi de umudu konuşuruz.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Kafasında hikaye belirdiği zaman paylaşır, paylaşırken beni gözlemler, dinler. Kafasında genellikle tek bir hikaye, tek bir konu olmaz. Bunları benimle paylaşırken kendi aynasına dalar aslında. Kendi aynasında, kendi sesiyle konuşur bir nevi. Ruhunda biriken iç sesler, fikirler, sancılar, arayışlar sesinin tonuyla hikayesini kafasında netleştirir. Hikayesini anlatırken ses tonundan, metnini örerken o ana kadar kendisini ne kadar çok dinlediğini, kendisiyle ne kadar çok konuştuğunu, kendisiyle ne kadar çok kavga ettiğini o zaman anlar insan.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Belli bir ritüeli olmadığını biliyorum. Beyda okurken de yazarken de belli bir disiplin içinde olmayı tutku derecesinde sever. Sinemaya ve müziğe de tutkundur. Resme ve fotoğrafa da. Ve bu sanat dallarını yazmanın bir parçası, bir tamamlayıcısı olarak görür.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Sehpasında, koltuğunda, yatağında her zaman okuduğu veya okuyacağı kitapları vardır. Bitirdiği kitapları dahi bir süre yanında tutar. Son gördüğümde elinde Kazvinî’nin Acâibü’l – Mahlûkat kitabı vardı.
edebiyathaber.net (3 Ekim 2024)