Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Defne Suman’ı, eşi Konstantin Sparis ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Atina’daki evde, balkonlu küçük bir çalışma odası var. O odaya anlamlı bulduğu nesneleri, büyük halasından kalma antika bir halıyı ve kitaplarını yerleştirdi. Orada yazar. Çok düzenlidir. Sabah erken yine o odada yoga yapar. Sonra yazmaya oturur. Kapılarını kapalı tutar. Biz evdekiler de onun kapalı kapılarını görünce onu rahatsız etmeyiz. El ve beyin arasındaki bağlantıya önem verir. Sabahları defterine yazar. Öğleden sonra da taslağını çıkardığı bölümü bilgisayarına geçirir. ABD’deki evimiz çok küçüktü. Mutfak, oturma odası, yemek odası hepsi aynı alana sıkışmıştı. Defne’nin kapatacak bir kapısı bulunan çalışma odası yoktu. O da yazdığını bana belli etmek için başına bir şapka takardı. Şapka taktığında onu rahatsız etmemem gerektiğini anlardım.
Eşinizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Defne içe dönük yaşamayı sever. Onu bıraksanız sonsuza kadar bir kahvede oturup edebiyat yapıtları okuyabilir. Ona dünyadan haberler vermek benim işimdir. Gök cisimlerinin hareketinden günlük siyasete, magazin basınında olup bitenlerden hava durumuna kadar tüm dış dünya haberlerini benden alır. O da yazdığı bölümleri her sabah kahvaltı sofrasında heyecanla bana anlatır. Kurguda sıkıştığı yerlerde bana danışır ama sonra yine kendi yoluna gider. Yemek pişirmekle ilgili bir ayrıntıya kafa yoruyorsa benden yardım ister.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Defne’nin yazmakta olduğu roman karakterleri bizim evimizin üyeleri olurlar. Sofrada onlar hakkında uzun uzun konuşuruz. Kurguyu da bana ayrıntısıyla anlatır. Gerçekçi bulmazsam benimle uzun uzun tartışır, beni ikna etmeye çalışır. Yemek pişirme konusunda ben ondan bilgiliyim. Yemek sahnelerinde mutlaka benden yardım ister. Bir erkeğin kendini nasıl hissedeceğini tam kestiremediği durumlarda da benden başıma gelmiş benzer olayları anlatmamı ister ve o durumda nasıl hissettiğimi bana ayrıntısıyla sorar.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Sabahları yoga yapar. Sonra da kapıları mutlaka kapatır. Yazmadan önce yirmi dört dakika kitap okur. Günde en az iki saat tek başına kalması gerekir. Evden çıkar, bisikletine biner, bir kahveye gidip orada el yazısıyla defterlerini doldurur. Kahvesine badem sütü koyar. Yazarken alarm kurar. Her kırk sekiz dakikada bir kalkıp evde tur atar, bana bir uğrar. Cümle ortasında ondan bir şey rica edersem, hiç konuşmadan ricamı yerine getirir. Konuşursa cümlenin kaçacağına inanır. Yazarken interneti ve telefonlarını kapatır. Pandemi döneminde bu değişti ama eskiden güneş battıktan sonra yazmayı keserdi. Şimdi gece geç saatlere kadar yazıyor.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Biz Defne ile Atina ile Büyükada arasında gidip gelerek yaşıyoruz. Atina’ya her dönüşümüzde bavulumuza yirmi kilo kitap doldurur. Şu aralar elinde birtakım apartman romanları dolanıyor. Elif Şafak’ın Bit Palas’ı, Vedat Türkali’nin Yeşilçam denilen Türkiye’si ve Demir Özlü’nün adını hatırlayamadığım bir kitabını evin çeşitli odalarında görüyorum.
edebiyathaber.net (9 Aralık 2021)