Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Demet Özdemir’i, eşi Serdar Özdemir ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Yazılarını genellikle sabahları çalışma odasında yazar. Sabah saatlerinde daha dingin ve konsantre çalışabiliyor. Çoğu yazar gibi sessizlikte yazmayı seviyor. Ama takdir edersiniz ki yazmak öyle oturdum da yazdım diyebileceğiniz bir iş değil. Hikayeler, karakterler, mekanlar ve zamanlar, yazarın sürekli aklında dolaşıyor, yazar günlük işlerinin dışında arka planda bunlarla yaşıyor. Yazarın aklı sürekli bunları işliyor, yoğuruyor ve okuyucunun okuduğunda mutlu olacağı, bir şeyler bulacağı cümlelere dönüştürüyor. Bu yüzden Demet de aslında yirmi dört saat her yerde her an yazıyor diyebilirim. Küçük notlar tutuyor, ses kayıtları alıyor ve daha sonra çalışma odasında bu küçük yazılarını derliyor, üzerinde uzun saatler çalışıyor ve sonunda keyifli öyküler ortaya çıkıyor.
Özel bir anı maalesef hatırlamıyorum ama altı ayın sonunda hala altı adet öykünün bitmediğini söylediğinde çok garibime gitmişti. Zaman uzun, öykü sayısı az gelmişti bana! Öykü yazmak ne kadar zor olabilirdi ki! Ama kitabı çıkıp okuyucularından ilk yorumlar gelmeye başladığında aslında verdiği emeğin ne kadar büyük ve ne kadar değerli olduğunu anladım.
Şunu anlatabilirim; ben çok öykü okuyan biri değildim ama Demet’in öyküleriyle birlikte bu edebi türü okumaya başladım. Hatta öykü okumaya alıştım diyebilirim çünkü öykü gerçekten farklı bir tür, edebi metinlerle ilgili okulda öğrendiğimiz giriş-gelişme-sonuç bütünselliğinin çok dışında. Açık uçlu öykülerini okuduğumda da ısrarla soruyordum, nerde bu öykülerin sonu, diye. Ben bir son istiyorum, Demet ise onu bana bırakıyor.
Eşinizle yazı/ okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Ben mühendis olduğum için hayata daha çok analitik ve sonuç odaklı bakıyorum. O yüzden öykü-roman gibi yazı türlerini çok okuyamıyorum. Hayal dünyam zayıftır. Fakat Demet’e her konuda destek olurum. Onu elimden geldiğince teşvik eder, cesaretlendiririm. Hikayeler üzerine değerlendirmelerimi ve eleştirilerimi paylaşırım. Her konuda objektif olmaya çalışırım. Demet de her zaman fikrimi önemsemiştir. Her başarılı kadının arkasında bir erkek var mıdır bilmem ama ben elimden gelen desteği eşime vermeye çalışıyorum.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Demet, yazmayı sevdiği kadar konuşmayı da çok sever. Sadece yazmak konusunda değil, hayatla ilgili her konuda konuşuruz. Birbirimizin dinleriz, fikirlerimizi önemseriz, paylaşırız. Karakterler konusunda konuşuruz, anlam birliği, dil bilgisi konularında ikinci bir göz olarak yazdıklarını gözden geçiririm.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Ritüeli olmayan yazar yoktur bence. Sanırım bu iş kendinizi huzurlu ve dingin hissettiğiniz ortamlarda ortaya çıkan bir yetenek. Demet çalışma odasında, sessiz bir ortamda sabah kahvesini yudumlarken yazı yazmayı çok sever. Hele bir de kedimiz, canımız Paşa Bey odada uyuyorsa her şey yazmak için elverişlidir diyebiliriz. Öğleden sonraları ise plaktan çalan Fransızca klasik şarkılar eşliğinde yazmayı ya da okumayı sever.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Demet’i günün her anı elinde bir kitap veya dergiyle görmek mümkün. Ne olduklarına ben daha tam anlamadan kitap bitmiş, bir diğerine geçmiş olur ama en son “James Joyce okumaya başladım” diye anlatıyordu. Soruda karşıma çıkınca biraz kopya aldım ve sordum. Fuat Sevimay’ın Benden’iz James Joyce kitabını okuyunca arkasından Jaymes Joyce “Dublinliler” ve yazarın “Bir Genç Adam Olarak Portresi’ni” tekrar okumaya başlamış. Fatih Yiğitler çevirisinden Darcy O’Brien’ın “James Joyce’un Vicdanı” ile devam ettiğini söyledi. Onun dışında ciddi bir öykü okuyucusu ve özellikle yeni çıkanları takip ediyor. Eve gelen kargolardan ve kitaplığın hızla dolmasında biliyorum.
edebiyathaber.net (24 Mart 2022)