Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Deniz Ayfer Tüzün’ü, yakın arkadaşı Ayşe Güray Koç ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Çalışma alanı çoğu zaman her yerdir bence. Birçok kez çevresinden duydukları, gördükleri, okuduklarından etkilenerek bütün bu etkileşimleri bilinçlendirip, çalışma masasında kâğıda döktüğüne tanık oldum. Tabii özellikle başında bulunduğu, sizin de bildiğiniz gibi Cumba var. Orada da beraber çalıştığımız için, Deniz’in yazma anlarına da doğal olarak sıklıkla tanık oluyorum. Dediğim gibi her yer aslında onun için çalışmaya başladığı ilk yer olabilir. Son derece düzenlidir ayrıca çalışma alanı. Yani tarif üzerine gitseniz, masasında ya da çalışma alanında olan materyalleri arasında, aradığınız herhangi bir şeyi hemen bulabilirsiniz. Kitapları, sözlükler, dosyaları, proje defterleri hatta kalemleri bile belli bir gruplandırma ve sıralamadadır. Küçük sayılabilecek ama neredeyse her şeyiyle yazmaya ayarlanmış odasında sakin, düşüncelerine dönük, tamamen yazdığı ile ilgili olduğunu hem ev halkı hem de dostları, yakınları olarak biliriz. Bazen bir çay, kahve ya da yiyecek bir şeyler vermek için yanına girdiğimde, o an yazdığıyla arasına girilmiş gibi yazdığı şeyin içinden; -o sırada bir öykü olabilir, şiir ya da oyun olabilir bu- birkaç replikle ya da dizeyle espri katar hemen o dakikaya. Bakarsınız ki, o dakika yazılmış bir metafor odanın içindedir mesela. Bazen de ki genelde tiyatro oyunu yazarken, hareketlendirdiği bir kahramanı sesli olarak hatta rolüyle odada yanında tutar. Böyle anlara denk geldiğimde doğal olarak komik durumlar da yaşanıyor elbette. Örneğin kendisinin de Şelale adlı bir tiplemeyle oynadığı bir oyunu hazırlarken, yanına girdiğimde onu odanın ortasında Şelale olarak görmüş olmak sanırım ilginç anılarımızdan biri olmuştu.
Arkadaşınızla yazı/ okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Genelde her ikimizin okudukları da, duygu ve düşüncelerin nasıl paylaşıldığı, nasıl bir yazın tekniği kullanıldığı, yazar kimse o yazarın genel olarak edebi karakteri gibi konularla aramızda paylaşım konuları olur. Bunları harmanlarız. Eleştirel olarak sohbetlerimiz olduğunda genelde önce o dinler ve notlar alır. Genel olarak not almak gibi bir alışkanlığı da var tabii. Bazı zamanlar üzerine inceleme yazıları yazılmış eserler üzerinde de konuşuruz. Bu bir kitap ya da sadece bir öykü veya şiir de olabilir.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Yazma sürecinin en başında önce, yazacağı konuyu ve/veya temayı söyler ve yazmaya başlar. Yazma süreci bitene kadar hiç birimiz okumayız yazdıklarını. Bittikten sonra herhangi bir yayımlanma sürecine girmeden okutur. Üzerinde bir yazar olmadığım için, yazın kurallarının dışında notlarımı söylerim. Görsel boyut benim için daha ön planda olur. Mesleğim gereği örneğin, yarattığı mekân ve kostümler konusunda eksiklikler ya da hata sayılabilecek noktalar varsa bunları söylerim. O da notlarını alır ve olabilecek düzeltmeleri yapar.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Maalesef sigarası hemen çalışma masasına koyulur. Ayrıca kahvesi de mutlaka olmalı. Sakinliği de mutlaka sağlar. Ama genelde etnik müzik dinleyerek yazdığını söyleyebilirim. Elbette odasına giderken bir de evdeki kedi Çapkın ile mutlaka birbirlerine sataşırlar.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Biliyorsunuz düzenli olarak çıkardığımız bir fanzinimiz var. (Cumba Fanzin) Ve bu yıl itibariyle her sayımızda yaklaşık altı-yedi kitabın kısa yazılarla tanıtımlarını yapıyoruz. Bunun hazırlığını Deniz yapıyor. Dolayısıyla bu tanıtımlar için gelen kitapları okumak durumunda kalıyor. Bu sebeple elindeki kitaplar sıklıkla değişiyor. Ama bunların dışında şu aralar üzerinde senaryolaştırma için çalıştığı bir romanı –ismini şimdilik veremeyeceğim maalesef, kendi yakında açıklayacaktır- ve Ahmet Ümit’in ‘Bir Aşk Masalı’nı okuyor.
edebiyathaber.net (24 Kasım 2022)