Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Dilek Neşe Açıker’i, editörü ve arkadaşı Vildan Bizer’le konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Masa başında ve olabilecek en rahatsız pozisyonda yazar. Sandalyenin ucuna oturur, öyle ki düşecek zannedersiniz. Her zaman her yerde yazabilenlerden değildir. Dışarıda zihnini besler, evinde yazar. İlginç bir anıdan ziyade ilginç bir durum ya da alışkanlıktan bahsedebilirim. Yazdığı metinle ilgili aklına bir şey geldiği anda sizinle sohbet ettiğini unutur, söylediğiniz hiçbir şeyi duymaz. Gerçekten duymaz. Hatta bu konuda ailesinin ona taktığı bir de lakabı var; böyle anlarda ona Duvar diyorlar. Bir de isimler meselesi var. Karakterlere ilginç, hatta bazıları tamamen anlamsız – kendi bir anlam uydurur – isimler verir. Örneğin; Yanardöner’in Sıradan Mucizesi’nde, Kurusıkı’nın karısı Luket’in ismi. Okuduğunuzda sanki gerçekten böyle bir isim varmış hissi veriyor, ama aslında sadece Neşe’nin tuhaflıklarından biri. Karaktere isim düşündüğü sırada bir televizyon spikerinin ağzından çıkan cümleden esinlendi. Bildiğiniz İngilizce “look at” i aldı ve Luket yaptı.
Arkadaşınızla yazı/ okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Yazı ikimizin de hayatının odağı ve ikimiz de bu konuda heyecanı yüksek insanlarız. Üzerinde çalıştığımız metin hakkında uzun uzun konuşmayı severiz. Bunun dışında genel olarak kitap dünyası hakkında ya da izlediğimiz bir film veya dizinin senaryosu hakkında konuşabiliriz. Birimiz o gün bir makale okumuştur, etkilenmişizdir ve konuşma bu çerçevede kalır. Hayal dünyamıza katkıda bulunan heyecan verici metinler konusunda uzun uzun sohbet edebiliriz. Bazen sadece dağarcığımıza yeni giren bir kelime ya da kavramı paylaşır, dilde ve hayattaki yerine kafa yorarız. Sevmediklerimizi acımasızca eleştirdiğimiz de olur.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Yazma konusunda aramızda bir kimya vardır. Genelde kafası karışıktır ve spesifik olarak metin üzerinde bir yere ya da kurguladığı bir olaya takılmaz, daha çok eksiklik hisseder. Uzun uzun sohbet ederek neyin eksik (bazen de fazla) olduğunu buluruz. Ona sorular sorarak düşüncelerini derli toplu hale getirmesini sağlarım ve o da kendi yolunu bulur. Öğrenmekten keyif alır, hatta heyecan duyar. En güzeli birlikte çalışmamızın arkadaşlığımız üzerinde yarattığı pozitif etki. Bu herkesle yakalayabileceğiniz bir şey değil.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Etrafı hiç bakmadığı notlarla dolu olur. Çoğu zaman saçını bile taramaz, kendini unutur. Arka planla müzik olursa yazamaz çünkü aklı notalara takılır, ama sessizlikte de yazamaz. Genelde bir spor karşılaşmasının gürültüsü eşliğinde yazar. Bu sayede konsantrasyon sağlayabiliyor. Kafası hep dağınıktır. On beş yirmi dakika kesintisiz yazabilir. Yeniden yazmaya devam edebilmesi için arada mutlaka hareket etmeli, farklı bir şey yapmalıdır. Bilgisayarın başına oturduğu anda da kaldığı yerde devam edebilir. Sanki o ara hiç verilmemiştir. Yazarken durmadan atıştırır.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Son iki yıldır Hitit Medeniyetiyle ilgili araştırmalar, Shakespeare külliyatı, haritacılık üzerine kitaplar ağırlıktaydı. Bunun yanında İtalyan ve Güney Amerikalı bazı yazarların romanları da okuduklarına dahildi. Bolca da makale okur. Birkaç örnek vermek gerekirse; Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal tarafından yazılan Anadolu Uygarlıkları, Simon Garfield’den Harita Üzerine, Ariel Suhamy ve Alia Daval’dan Spinoza ve Yaratıklar, Adolfo Bioy Casares’ten Morel’in Buluşu, Murakami’den Dans, Dans, Dans, Elizabeth Foley ve Beth Coates’den Yetişkinlere Shekaspeare ve Shakespeare’in kendi eserlerini sayabilirim.
edebiyathaber.net (18 Şubat 2021)