Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık.Yazar Dilek Yılmaz’ı, yakın arkadaşı İlke Çandırbay ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Sanırım sohbette, yürüyüşte, yani yolda belde, ama önce illa kafasında yazıyor. Kaleme alma anları ise yalnız olduğu, kendine ait zamanlar. Ben mesela bunca zaman yazarken hiç rastlamadım ama sohbetlerinde karakterlerine rastladığım olmuştur. Dilek yazdığı kadar keyifli de konuşan biri. Yazmayı düşündüğü şeyler günlük hayatının içinde de bir öykü gibi dinlenebilir. “Yazılı metinlerini mi sohbetini mi seversin derseniz” yekten cevap veremeyecek kadar severim kelimeleri dillendirmesini de.
Arkadaşınızla yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Okumayı da okuduklarımız üzerine sohbet etmeyi de pek severiz. Dikkatli bir okur olması, okuduğum şeyleri onunla sohbet etme ihtiyacına götürür hep beni. Kitaplar üzerine konuşurken metin detaylarından ziyade, en çok kadından doğru hayata bakışlarını konuşuruz ya da hayattan kadına bakışlarını. Metinlerin bize çağrıştırdıklarının sohbetini ederiz çoklukla. Yani metin kendi durduğu yerden bizi yine kendi gündemimize götürür.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Yazdıklarından spesifik başlıklar olarak bahsetmez. Hatta aslında günlük hayatında “yazıyor olduğundan da” bahsetmez. Hani tanımasanız, bir metni ile karşılınca şaşırabilirsiniz. Sanırım bu sohbet ederken zaten kafasında yazıyor, not alıyor olması nedeniyle de böyle. Ama bazen belli bir karakterin hangi durumda ne diyebileceği ya da belli çevreden birinin nasıl davranabileceği üzerine konuşabiliriz. Ama işte bu anlarda da sohbetin merkezini “aranan o kelimeyi bulmak” ya da “bir karakteri netleştirmek” oluşturmaz. Biz hayat üzerine konuşurken, yazdığı karakterin de bize denk gelmesi, sohbetimizin parçası olması gibidir. İnsanı konuşuruz yani çoklukla.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Kahvaltı hazırlamaktan, kahve içmeye, ince ince küçük detaylarıyla şahane bir “ritüel insanı” olarak görürüm kendisini. Birlikte paylaşılan an asla sıradan olmaz o küçük özenler sayesinde. Buna rağmen bir yazma ritüeli olduğunu düşünmem. Ama dağınıklıkta okuyamadığını bildiğimden, yazamadığını da tahmin ederim. Yani bir ritüelden bahsedeceksek, yazma anına değil öncesine ilişkin tarif yapabiliriz. Etraf düzenlenir, çiçekler sulanır, kedi mutlu edilir, sonra başka bir dünyaya gidilebilir.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Evinde, keyifli, okuma isteği uyandıran bir kitaplığı var. Kitaplardan her zaman birkaçı değişe değişe hep başucunda ya da el uzatsanız alacağınız şekilde sehpa üzerinde yan yana üst üste durur. Dolayısıyla bir değil birden çok okumadan bahsetmek gerekli belki de. Ama elinde ne gördünüz diye soruyorsanız, sanırım en son Tobias Wolff’un “Hikâyemiz Burada Başlıyor”unu gördüm.
edebiyathaber.net (21 Mart 2024)