Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Şair Elçin Sevgi Suçin’i, eşi yazar ve çevirmen Mehmet Hakkı Suçin ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Elçin Sevgi Suçin şiirlerini her an, her yerde yazabilir. Onun için bir zaman ve mekân sınırı yoktur. Bir resim, bir gazete yazısı, birinin hikâye ettiği bir durum, sokakta ya da herhangi bir mekânda tanık olduğu kısacık bir olay ya da diyalog, bir şiir, bir öykü ya da roman, hatta kuramsal bir kitap dahi onun yaratıcılığını tetikleyebilir. Tek oturumda, odaklanmış bir halde yazar. Şiiri yazmayı bitirdiğinde şiir büyük ölçüde bitmiştir. Elbette daha sonra küçük değişiklikler yapabilir. Bununla birlikte bir oturumda bitiremediği fakat daha sonra tamamladığı şiirler de vardır. Yazdığı bazı şiirler kendince olmamışsa onları çöpe kurban etmekten çekinmez. Şiirlerinin ilk okuyucusu ben olduğum için şiir üretme ve tamamlama süreçlerine ilişkin pek çok tanıklıklarım olmuştur. Evde herkes onun bu odak halini bilir ve bunu bozmamak için azami gayret gösterir. Şiire ilişkin eleştirel yazılarında ise daha sistematik bir yöntemi vardır. Bir şairle ilgili kapsamlı bir değerlendirme yapacaksa şairin şiir evrenini temsil edecek derecede örneklem seçer. Bu örneklem üzerinden okumalar yapar ama kendini daha önce yapılmış tüm yazılara, değerlendirmelere kapatır. Bu, literatür taraması bakımından risk oluştursa da yazılarını çoğu zaman farklı kılar; yeni saptamalar yapmasına, incelediği şairler ilgili yeni şeyler söylemesine imkân yaratır.
Eşinizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Entelektüel düzeyde her şeyi paylaşıyoruz. İkimiz de birbirimizin ilk okurlarıyız. Okuduğumuz kitaplar, güncel edebî olaylar, bölgesel ve uluslararası konjonktürel gelişmeler hakkında her zaman karşılıklı konuşmalarımız olur. Bu konuşmalar bazen son derece analitik bazen de duygusal düzeyde olur fakat Elçin’in yazılarına, şiirlerine duygu ve tema anlamında sızar. Çünkü bireysel dünyasında, coğrafyasında ve dünyanın geri kalanında olup bitenleri düşünmeye, dert etmeye devam eder. Şiirlerinde bu durumu görmek mümkün. Bu karşılıklı paylaşım ve etkileşim bizi muazzam zenginleştiriyor. İki kişilik büyük bir ekip olduğumuzu düşünüyorum.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Şiir konusunda benden fikir almasına ihtiyacı yoktur, fakat şiirlerin ilk okuyucusu olarak elbette fikirlerimi belirtirim. Aklında bir edebî plan varsa bunu benimle paylaştığında günlük meseleleri nasıl konuşuyorsak öyle konuşuruz. Benim rolüm daha ziyade teşvik etmek ve destek olmaktır. Çünkü Elçin yoğunlaştığında ne kadar her şeyden soyutlanıyor ve tüm zihniyle yalnızca o konunun içinde oluyorsa, o yoğunluktan çıktığında da aynı anda pek çok konuya birden eğilebiliyor. Aynı anda birden fazla konuda çalışmak gibi bir huyu var. Bu nedenle zaman zaman öncelikli olanın hatırlatılması gerekebiliyor.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Ritüelleri yoktur. Yeter ki rahatsız edilmesin ve yoğunlaşmak için yeterli zamanı olsun.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Elçin Sevgi’nin elinde her zaman bir hatta birkaç kitap birden görmek mümkün. Ya okuyordur ya da okuduğu sayfaların kenarına notlar düşüyordur. Son haftalarda elinde gördüğüm ve başucunda bekleyen bazı kitaplar şöyle: Louise Glück’ün toplu şiirleri (Poems 1962-2020), İbn-i Arabi’nin bazı risaleleri, Rilke’nin Letters to a Young Poet, el-Mütenebbi’nin bendenizin çevirdiği İnsanın Şarkısı, Voznesenski’nin Oza (Çev. Ülker İnce), Ömer Erdem’in Günler Çözüldükçe, Gülten Akın’ın toplu şiirleri, Nilgün Marmara’nın kitapları, Aydın Afacan’ın Dünya Çok Uzak adlı şiir kitabı, Kierkegaard’ın Korku ve Titreme. Bu çoklu okuma bazılarına garip gelebilir fakat onu tanıyanlar için sıradan bir durum.
edebiyathaber.net (9 Mayıs 2024)