Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık.Yazar Emel Aslan’ı, arkadaşı Esin Pehlevan ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Mümkünse doğada; ağaçlar, kuşlar, kediler, köpekler eşliğinde. Yazarken onu izlediğimde, meditasyon mu yapıyor, öykü mü yazıyor ayırt edemiyorum. Uzun ve tek başına yaptığı doğa yürüyüşlerinde öyküsünü zihninde tamamlar. Bazen yemek yaparken bile yazar. Not aldığını hiç görmedim, zihnini yazı tahtası olarak kullanır Emel. Yazmaya başladıktan kısa süre sonra da bitmiş olur öyküsü. Yazarken denk geldiğim öyle tek bir anı gelmiyor aklıma, daha çok bir hatıralar geçidi. Genellikle huzur verici, sessiz, sakin anlar kalmış zihnimde.
Arkadaşınızla yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Her şeyi dersem abartmış olmam. Okuruna karşı saygı ve sorumluluk hissetmeyenler, yazmaya kalkışmamalı diye düşünüyorum. Böyle özensiz ve çalakalem yazılan kitaplara, yazılara anlam veremiyoruz. İçeriği gereği teknik bilgiyi de gerektirir polisiye öyküler. Malzemeden psikolojiye ne varsa araştırır Emel, sorar, sorgulatır. Sahicidir kurguları, okuyanı kandırmaz. Sadece yazıları değil yazarları da konuşuruz. Kimine hayran, kimine seyran, Can Yücel’e âşık oluruz. Dinlemenin konuşmaktan yeğ olduğuna ayan oluruz. Dinlerken içimizdeki yolculuklara tanık oluruz. Bazen bir katilin peşinde, çocukluğumuzun gizlerine çıkar yolumuz. Öyküsünün sonunda gizemi çözerken kendi içindeki düğümlere üfler Emel. Bir de o kadar çok mizah dergisi okur ki… Penguen’den Leman’a, Uykusuz’dan Gırgır’a ne kadar dergi varsa alırdı, birçoğunun yayın hayatı bitmeden önce. Gülmeye de güldürmeye de bayılır. En çok da geçmişteki sakarlıklarımıza güleriz; aşkın, dostluğun, yemenin içmenin bile acemisi olduğumuz dönemlere.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/öneri alır?
Herhangi bir konuda fikir almak, egosuyla baş edebilenlere has vakur bir duruş diye düşünürüm. İkilemlere maruz kalma ihtimalini bile isteye seçmektir görüş sormak. Editörlük yapmasına rağmen yirminci oyununda bile sahneye ilk kez çıkıyormuş gibi hisseden tiyatro sanatçılarına benzetirim, yeni öyküsünü yayınlamadan önceki sürecini. Sadece fikir almaz; okuduğu, izlediği ne varsa, övgüden yergiye, yaşamdan aldıklarını paylaşır. Öyküsündeki tek bir kelimenin alternatifi veya uygunluğu konusunda dakikalarca konuştuğumuzu bilirim. Emel hürmet eder, yazdığı ya da tercüme ettiği dilin kalbini kırmaktan çekinir. Yazılarını, yorumlarına güvendiği dostlarıyla paylaşır.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Çevresi düzenli olmalı, fuzuli nesneler ortalıktan kalkmalı. Radyo 3’ü sever. TDK Sözlük ve yazım kılavuzu bilgisayarında hep açıktır. Mümkünse klasik müzik ve doğanın sesleri dışında ses olmasın ister. Bir de bitki çayı varsa masada, tamamdır. Yazmaya oturmadan önce veya yazarken tıkandığı noktada muhakkak bir yürüyüş yapıp döner. Bir de gündüz insanıdır Emel. Gece oturup yazamaz, erkenden uykusu gelir.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Fazlasıyla yerli polisiye okur, özellikle yeni çıkan eserleri, öykücüleri, romancıları takip eder. Okumaya yetişemediği zamanlarda, gün içinde başka işlerle meşgulken, sesli kitaplar dinler. Sıklıkla –kendi tabiriyle– polisiye zehirlenmesi geçirdiğinden, polisiye dışı edebiyata sığınır. Genellikle birden fazla kitabı eşzamanlı okur. En son elinde gördüğüm kitaplar Elçin Poyrazlar’ın son romanı Çıplak Kalp ve İthaki Yayınları’ndan Tuhaf, Çok Tuhaf adlı öykü seçkisi oldu.
edebiyathaber.net (11 Ocak 2024)
“<strong>Yazarın Odası: Emel Aslan | Meltem Dağcı</strong>” üzerine bir yorum