Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık.Yazar Fatma Umay’ı, arkadaşı Badem Karagözoğlu ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Fatma harika bir dost, bir öğretmen, bir anne ve hayattan keyif almasını bilen bir kadın. Gündelik rutini oldukça yoğun, ama benim ona dair en çok ilham aldığım şey, o sıkıştırılmış zaman içerisinde kendine ait kelimeleri inatla doğurabilmesi. Mesela kitabının büyük kısmını telefonun notlar bölümünde biriktirdiğini öğrendiğimde hem çok şaşırmıştım hem de çok hak vermiştim. Bir şekilde akan zaman içerisinde boşluklar yaratıyor ve oralara bir sürü kelime sığdırıyordu bu yüzden de elinin altındaki ilk aktarım aracına yönelebiliyordu. Mesela birlikte sohbet ederken ya da eğlenirken bile bir anda eline telefonu alıp aklındaki hikâyeye dair küçük notlar alabiliyor. Her konuşmamızdan ilhamlar toplayabiliyor. Onunla birlikteyken aramızda kelimelerin uçuştuğunu hissediyorum. Bir kadının, hele anne ise “kendine ait bir oda” yaratabilmesi gerçekten çok meşakkatli. Fatma kendine ait o odayı gündelik hayatın koşturmasının içine sıkıştırmayı başarabilmiş bir yazar. Kitabı da zaten bir kadının yaratma eylemi ile kendini var etmesi ve yok etmesi üzerine. Yaratma gücünü eline almış, hayatın varolan iplerini kesebilmiş ve kendi ipleriyle hayatla oynayan bir kadın Fatma.
Arkadaşınızla yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Fatma ile birlikteyken o bir anda kitap okumaya başlar. Öyle izinsizce kitap evrenine geçer. Sonra bir anda da sana bir şeyler okuyayım mı? der. Fatma ile kitap zevklerimiz ilk karşılaştığımızda çok farklıydı. Ben daha çok felsefe, sosyoloji gibi düşünce kitapları okuyordum o ise kurmaca, öykü, roman ağırlıklıydı. Benim hayatıma kurmacayı o sokmuştur. Birlikteyken bir anda kitap okumaya başlamamız mesela beni çok etkiliyor.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Özellikle fikir veya öneri almak için konuşmayız. Ama derin muhabbetlerimiz ikimizin de yaratıcı tarafını besler, birbirimize ilham oluruz. Kelimelerimin ulaştığı nadir insanlardan biridir. Dikkatle dinler, dikkatle anlatır ve dikkatle konuşulan her kelimeyi zihnindeki bir kütüphaneye yerleştirir, hissederim. Fatma ile derin muhabbetlerimiz ikimizin de terapi alması ve psikoloji üzerine derin sohbetler gerçekleştirmemizle başladı. Psikoloji ile başlayan muhabbetlerimiz şu anda daha çok mitoloji, feminizm, felsefe olarak ilerliyor. Benim için kelimeleri çok besleyici bir dost o.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Fatma ile birlikte yazma deneyimlerimiz oldu. Onun yazma deneyimine birden fazla kez şahit oldum. En büyük yazma ritüeli bir kaplumbağa gibi kendi kabuğuna çekilmesi sanırım. Öyle kendinden geçe geçe yazar, her şeyden kopmak için etrafını şeffaf nazik bir perde ile sarar. Bu perde onun bize, “ben şimdi yazıyorum” deme şeklidir. Bizi ve hayatı görmekten vazgeçmez. Garip bir odak dünyasına girer. Gözlerinin yok olduğunu hissederim. Dokunamazsınız o an ona. Sonra bir anda size okumak ister yazdıklarını. O trans halinden çıkışını gözlerinin daha yumuşak tonundan anlarsınız.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Özellikle bu aralar çok fazla kitap okuyor takip edemiyorum. En son bana geldiğinde kütüphanemden Yerlerde Bir Aziz’i okudu. Aslı Tohumcu’nun Aç Koynunu Ben Geldim romanını çok sevdi. Okumayı uzun bir zaman dilimine yaydığı Joseph Campbell’ın Tanrıçalar ve Tanrıça’nın Dönüşümleri kitabı da şu an sıklıkla elinde.
edebiyathaber.net (15 Ağustos 2024)