Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Figen Koşar’ı, oğlu Doğukan Doruk Koşar ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Seyahat tutkusu ve gezgin kimliğinin etkisiyle olsa gerek, mekânı yaşamayı ve hissetmeyi çok sever annem. Gerek öykülerinde, gerek roman yazarken, mekân üzerine hissettiklerini okuruna en iyi nasıl aktarabileceği üzerine uzun uzun düşünür. Bu yüzden, biraz da özgür ruhunun rahat bırakmaması sebebiyle, o an özellikle üzerinde çalıştığı konu hakkında saha çalışmasına çıkmaya bayılır. Yazacakları önce zihninde oluşur ve uzun süre onunla birlikte gezer dolaşır. Farklı bir boyutta, farklı bir dünyada yaşadığını anlarım öyle zamanlarda. Gözlemlerini fiziksel olarak evde sakin bir ortamda kaleme dökerken bile aklı hala yazdığı yerdedir diyebilirim bu nedenle. Yaşadığım ilginç anlar da genellikle kaleme aldığı veya üzerine çalıştığı yerlere beni götürmesi ve kendisine has bir biçimde işleyip okuruna hissettirmek istediği bu mekânsallığı, öncesinde bana yansıtması çerçevesinde gerçekleşir diyebilirim. “Sandalın İpi Kısa” isimli ödüllü öyküsüne bu güzel ismi bulma sürecine doğrudan şahit olmam da bu duruma verebileceğim en net örneklerden birisi olabilir. Kendisi ile sahilde çıktığımız rutin yürüyüşlerimizin birinde kıyıda duran sandalları görmesinin ardından öyküsüne vereceği isim konusunda bir anda gelen ilhamı benimle paylaşması, hislerinin ve gözlemlerinin çalışmaları üzerinde nasıl etkin bir rol sahibi olduğunu bana açık bir biçimde göstermişti.
Annenizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Çok şey paylaşırız. İkimizin de edebiyata olan ilgisi ve okuduklarımızı benzer fakat kendimize has biçimlerde ele alışımız birbirimize genellikle çok fazla sayıda kitap önermemiz ve birlikte okuduğumuz eserlerin hem teknik hem de kurgusal yönleri üzerine uzun tartışmalara girmemiz ile sonuçlanır. Evimizde kendisine ve bana ait olan iki farklı geniş kitaplığımız olsa da bu kitaplıklar aslında ortak kullanım alanımızdır diyebilirim. Kendi kitaplığımda uzun uzun aradığım bir kitabı bulamadığımda, annemi elinde o kitap ile salonumuzda uzanırken gördüğüm çok sık olmuştur. Kendisi bendeki edebiyat ilgisinin şekillenmesinde önemli bir etki sahibi olduğu için bu vesileyle buradan bir kez daha teşekkür etmek isterim.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Okurunu edebi anlamda biraz zorlamak ve kurgularını derinleştirmek adına eserlerini çok katmanlı kurgulamaya aşırı dikkat eder annem. “Vourla” isimli romanının da güzel bir biçimde yansıttığı gibi, bu katmanlar genellikle karakter psikolojisi, mekânın tarihi, döneminin siyasi bağlamı, felsefi bir arka plan gibi noktalarda dallanmaya eğilimlidir. Bir sosyal bilimci olmam nedeniyle genellikle bu tarz alanlarda oluşturduğu derinliğe akademik bir gözle bakmamı veya bu derinliği oluşturabilecek farklı alanlarda fikir vermemi sık sık ister. Eserlerini bitirdiğinde ise edebi gözle inceleyen bir okuyucusu olarak teknik veya kurgusal anlamda yazdıklarına daha ilginç bir perspektif katılabilme ihtimali olup olmadığını sorar.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Caz/Klasik müzik ve kahve ikilisi. Sessiz sakin bir ortamda arka plana güzel bir müzik açıp kahvesini yudumlarken sakin sakin yazacakları üzerine düşünmeyi çok sever. Bazen bu ikiliye yağmur sesleri veya şöminede yavaş yavaş yanan odun çıtırtısı da eklenir. Benim sınavlarımın annemin de kafasının yoğun olduğu dönemlerde pikabımızda kısık sesle dönen plak ve salonu dolduran taze demlenmiş kahve kokusu eşliğinde uzun beyaz masamızın iki ucunda birbirimizin dikkatini dağıtmadan karşılıklı çalıştığımız çok olmuştur. Sabah insanıdır. Zihninin en üretken saatlerinin, sabahın erken saatleri olduğuna inanır. Fikirlerini zihninde dolaştırmayı bitirip, aktif olarak yazmaya oturduğunda tam bir disiplin ve konsantrasyon içinde çalışır.
5)Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Son dönemde aktif bir biçimde parçası olduğu okuma grubu nedeniyle Nazım Hikmet romanlarını elinde gördüm. “Kan Konuşmaz” ve “Yeşil Elmalar” şu anda anımsadığım Nazım eserlerinden iki tanesi. Latife Tekin “Manves City” ve “Sürüklenme”yi yeni bitirdi. Bir ara benim kitaplığımdaki Rousseau’lar ile ilgilendi. Lucy Caldwell “Yakınlıklar” ve Jeanette Winterson “Vişnenin Cinsiyeti” son okuduğu kitaplardan. Güncel olarak çalıştığı ve bitmesini heyecanla beklediğim yeni romanı sebebiyle olsa gerek Feridüddin Attar’ın “Mantık-al Tayr” isimli eserini de son zamanlarda sık sık görüyorum elinde. Masasının üzeri Kafkas tarihine ve mitolojisine ait kitaplarla dolu.
edebiyathaber.net (1 Şubat 2024)