Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Gamze Güller’i, yazar arkadaşı Suzan Bilgen Özgün’le konuştuk.
1) Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Evinin her odası kitaplıklarla çevrilidir. Salonu da büyük bir çalışma odası gibidir. Salondaki yemek masasını çalışma masası olarak kullanır, yazılarını orada yazar. Aynı anda pek çok konuyla uğraştığı için masasının üzeri genellikle dağınıktır. Kitaplar, defterler, dosyalar ve bolca kalem arasında çalışır. Yazdığı anlarda yanında olmam çünkü yazarken yalnız olmak ister ve sessizlik arar. Ama yoğun çalıştığı dönemlerde yaşadığımız ilginç bir anımız var. 2015 yılıydı. Eve kapanmış “En Çok Onu Sevdim” romanını tamamlıyordu. Artık sonlara gelmişti ve gerekli bir şey olmadıkça evden çıkmadan üç ay boyunca çalıştı. Görüşemesek bile çok sık telefonlaşırız, o dönem telefonda bile konuşmaya vakti yok gibiydi ve çok yorgundu. Kendine çok yüklendiğini düşündüğüm için biraz dışarı çıkıp bir kahve içelim dedim. Buluştuğumuzda dalgındı. Genellikle saatler boyunca süren hararetli sohbetlerimiz olur. Bu kez kafasını toplamakta güçlük çekiyor, gündelik bir sohbete dâhil olmakta zorluk çekiyordu. Aklı karakterlerindeydi. Konuşmaya adapte olabilmesi zaman aldı. Buna kendisi de şaşırdı. Yine de çok kalamadı, bir an önce dönüp yazmaya devam etmek istiyordu. Kitabı tamamlayıp teslim ettikten sonra yapayalnız kaldığını söyledi bana. “Sanki en sevdiğim dostlarım toparlanıp evi terk etmişler gibi,” demişti. Bunu hiç unutmam.
2) Arkadaşınızla yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Yazdığımız, okuduğumuz hatta izlediğimiz her şeyi paylaşırız. Birbirimizin fikrine çok önem veririz. İyi bir şey yakaladıysak mutlaka haberleşiriz. Sonrasında bunlar üzerine konuşmak da çok iyi gelir bize. Neyi beğendik, neyi beğenmedik, neler bulduk okuduklarımızda ya da izlediklerimizde… Bazen yakaladığımız güzel bir fikri birbirimizle paylaştığımızda, “Bunu mutlaka yaz, sen yazmazsan bak ben yazarım,” diye birbirimize takıldığımız çok olmuştur.
3) Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Yazdıklarını pek kimseye okutmadığını biliyorum ama benimle mutlaka paylaşır. Yayımlanmadan önce yazdığı her şeyi okurum. Yazdıklarına körleşebiliyor insan, bu nedenle güvendiğiniz birinin fikri çok önemlidir. Benim fikirlerime ve eleştirilerime çok güvendiğini biliyorum. Ben de her yazdığımı mutlaka ona okuturum, yazmam konusunda beni en çok motive eden insanlardan biridir. Bu nedenle her ikimiz de birbirimizi çekincesiz eleştiririz. Sonunda herkes kendine en doğru geleni uygulasa da birbirimizi yargısız dinleyebiliriz ki bu iki taraf için de önemli bir kazanımdır.
4) Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Çok erken kalkar ve çalışmaya da erkenden başlar. Sabahı verimli kullanmak ister. Sabahları daha iyi çalıştığını söyler her zaman. Çalışırken mutlaka kahve içer. Bir de sıcağı sevmediğini biliyorum. Bu nedenle sabah serinliği de ona iyi gelir. Mutlaka sessizlikte çalışır. Müziğin veya herhangi bir sesin metnin sesini duymasına engel olduğunu söyler. Bir şeyi tamamlamayı kafasına koyduysa bitene kadar başından kalkmaz. Birlikte bir dönem öykü değerlendirme jüri üyeliği, kitap inceleme atölyesi gibi ortak çalıştığımız işler de olduğu için şunu samimiyetle söyleyebilirim: Tanıdığım en disiplinli ve çalışkan insanlardan biridir, bu yönünü hep çok takdir etmişimdir.
5) Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Bu ara görüşmeler yok malum ama üzerinde konuştuğumuz diyebiliriz.
Jean Stafford / Toplu Öyküler (Delidolu Kitap)
Bir Maskenin İtirafları / Yukio Mişima (Can Yayınları)
Benim Durumumdaki Erkekler / Per Petterson (Metis Yayınları)
Mekân Yaratmak / Jennifer M. Groh (Metis Bilim)
edebiyathaber.net (11 Haziran 2020)