Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Gülten Dayıoğlu’nu, torunu Ece Dayıoğlu ile konuştuk.
1) Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Babaannem için kurguyu yazıya dökme aşamasına gelmek önemli bir süreçtir. Bunun için önce bu sürece değinmek istiyorum. Babaannem yazma aşamasına gelinceye dek kendi süzgecinden geçirdiği ve belki yıllar boyunca belleğinde dinlendirdiği deneyim ve duyumları yazarlık yaratıcılığıyla bir araya getirir, eserin temel kurgusu doğal sürecinde gelişirken -ki bu aylar bazen de yıllar sürebilir- babaannem sürecin doğal akışına düşünsel olarak müdahale etmekten kaçınır. Kurgu ortaya çıkmaya başladığında babaannem bunu günlerce hatta aylarca tekrar tekrar yaşar, kurgudaki karakterlere bürünür ve hayata onların gözlerinden bakar. Ben torunu olarak bu süreçte onu merakla gözler, dinler, onun biz okuyuculara sunmak üzere olduğu dünyaya girmeye gayret ederim. Bu aşama babaannemin kurguyu olgunlaştırma aşamasıdır, babaannem zaman ve mekân ayrımı yapmaksızın kendini kurguya adar. Bu süreçte, onunla bir kahve içecek olsanız kendisinden “seni kime benzetiyorum biliyor musun, sen romandaki doktor hanımsın, aynı onun havası var sende” gibi cümleler duyabilirsiniz. Ancak ne zaman ki bu yaratma aşaması yerini yazma aşamasına bırakır işte o zaman babaannemi bulabilene aşk olsun! Yazma süreci babaannem için kutsaldır, yalnız kalmalıdır, çalışma odasına kapanarak tüm enerjisini kurguya akıtmalıdır, her roman bittikten sonra yayınevine verilmeden önce mutlaka altı kez okunmalıdır. Kitap yayınlandığı gün babaannem beni arar bana “Ecem, nur topu gibi bir çocuğumuz daha doğdu” der ben de ona “gözümüz aydın” derim.
2) Babaannenizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Babaannem çok okur. Klasikler, tarihi romanlar, polisiyeler, fantastik-bilimkurgular… Ama dürüst olmak gerekirse babaannem güncel eserlerde oldukça seçicidir. Babaannemin çocukluğumda bana anlattığı öyküleri ona yeniden anlattırmak çok hoşuma gider. Edgar Allen Poe, Sir Arthur Conan Doyle, İskender Pala, Amin Maalouf, Jose Saramago, Albert Camus’den alıntılar yapmayı severiz. Michel de Montaigne’in Denemeleri’ni bazen döner döner okuruz.
3) Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Babaannem kurguyu oluşturma aşamasında eserle ilgili ne varsa benimle paylaşır. Dinleyişimden ve ilgimden benim heyecanlanıp heyecanlanmadığımı anlamaya çalışır. Bu aşamada onun için önemli olan kurgunun benim temsil ettiğim yaş grubuna hitap edip etmediğini ve sürükleyiciliğini anlamaktır. Babaannem kurgu ve karakterlerle ilgili benden geri bildirim alır. Özellikle gençleri ilgilendiren konularda gençlerin bakış açılarını anlayabilmek açısından görüşlerim babaannem için önem taşır.
4) Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Babaannemin çok bariz ritüelleri yoktur. Bilmeyen baktığında göremez. Mesela yazım aşamasında yürümeyi, doğayla baş başa kalmayı ve uğur olarak sakladığı at kestanesini avucunda ovuşturmayı sever. Parka giderek ağaçlara sarılmak, her baharda çimenlerin üzerinde yuvarlanmak dikkatimi çeken ritüellerinden bazılarıdır.
5) Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Babaannemin elinde okurken son gördüğüm eserler, Amin Maalouf’un Yapı Kredi Yayınlarından çıkan Uygarlıkların Batışı ile Hıfzı Topuz’un Remzi Yayınlarından çıkan Melih Cevdet Anday-Anı ve Mektuplar’dır.
edebiyathaber.net (6 Şubat 2020)