Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Hande Ortaç’ı, yakın arkadaşı Su Başbuğu ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Hande yazarlık dışındaki işi yüzünden zaten neredeyse 24 saat çalışan biridir. Hande’nin ‘işlemediği’ bir an bulmak zordur. Ya çalışır, ya yazar, ya okur… Hande maalesef pek boş durmaz, duramaz. Buna bağlı olarak da her yerde yazabilecek bir konsantrasyona sahiptir. Her an her yere adapte olabilme ve orayı çalışma masasına çevirebilme yetisine sahiptir. Ama tercihi evdeki kütüphanenin önünde, masasında notları, büyük ekranı, kahvesi suyu hazır bir şekilde oturup yazmaktır. O sıradaki konsantrasyonunu hiçbir şey asla bozamaz. Evde yangın da çıksa, parti de verseniz, o klavyeyi dövmeye başladığında dünya durur. Ara ara durup yazdıklarını yüksek sesle okur -farkında olmadan- ve mesela yazdığı komik bir şeye katıla katıla gülebilir.
Arkadaşınızla yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Tanıştığımızda Hande, Cem Uçan ve Aylin Sökmen ile birlikte altZine.net’in editörlerinden biriydi. Dergiyi o zaman yenice devralmışlardı. Ben de bir kaç ay içinde kendimi web sitesinin tasarımlarını yaparken buldum. Sonrası iyilik güzellik. 11 sene kadar altZine’de beraber çalıştık. Editör ekibine zaman içinde Özge Calafato, Engin Türkgeldi, Sanem Bozkurt, Ümit Aykut Aktaş, Tuğba Çelik, Mevsim Yenice katıldı, aramızdan ayrılanlar oldu, ekip gelişti, değişti, biz ikimiz sabit üyeler olarak bu zamana kadar altZine’de çalışmaya devam ettik. 2013 yılında ise altKitap.net ekibi bize altKitap e-kitap yayınevini emanet ettiler. Biz de inanılmaz bir heyecanla kolları sıvayıp işe koyulduk ve böylece bir yayınevimiz ve her sene verilmesi için canla başla uğraştığımız altKitap Öykü Ödülü oldu! Bu mecra tüm olanakları ve bizim hayal gücümüzün sınırlarıyla var olmaya devam ediyor.
altZine’i 2020 yılı itibariyle artık güncellemiyoruz fakat özellikle altZine’in aktif olarak yayımlandığı dönemde paylaşımlarımızın %50’si edebiyat odaklıydı diyebilirim. Şimdi ise daha çok o yazıyor, ben okuyorum.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Fikir aşamasından son okumaya kadar gizli editörü olarak çalışıyorum diyebilirim. İşlerini korkusuzca benim acımasız yorumlarıma bırakır. Bazen cümle cümle, kelime kelime tartışırız, bazen tartışmalarımız başka öykülere yol açar, bazen üzerine konuştuğumuz metin bir kara delikte kaybolur, bir daha gün yüzü görmez.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Dediğim gibi her yerde, her an yazmaya hevesli ve konsantre olmaya hazır biri. Yolda, evde, plajda, restoranda gerçekten her an aklının bir köşesinde yazacağı şey asılı durur ve yazıya dökülebilecek hale geldiyse de en yakındaki deftere işlenir. Bu tabii çok fazla ritüele mahal vermeyen bir çalışma şekli. Yine de bütün bu zamansızlıkta ve mekansızlıkta bile sabit olan iki şey defteri ve dolma kalemidir. Bunlar yanında olmadan neredeyse markete bile gitmez.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Gerçekten her baktığınızda başka bir kitap okuyor oluyor. Bu aralar daha çok çizgi romanlara yoğunlaştı gibi; Alice Oseman’ın Kalp Çarpıntısı üçlemesi, Una’nın Aramızda, Fabien Toulmé’nin Hakim’in Yolculuğu serisi ve Barbara Yelin’in İrmina çizgi romanlarını okudu. Şu anda Umami Kitap’in ilk kitabı Yakut Orman’ı okuduğunu görüyorum.
edebiyathaber.net (11 Kasım 2021)
“Yazarın Odası: Hande Ortaç | Meltem Dağcı” üzerine bir yorum