Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Melike Şenyüksel’i, arkadaşı Canan Hançerli ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Aslında onu yazı yazarken hiç gözlemlemedim. Yazı yazmak için özel bir yeri ve zamanı tercih ettiğini düşünmüyorum. Biz sohbet ederken bile yazıyor bence. Kendine çekildiği, günlerce görünmediği, sesinin çıkmadığı zaman dilimleri oluyor. Ben daha çok sonuçları ile karşılaşıyorum. Fikrimi almak istiyor, üzerine biraz konuşuyoruz.
Arkadaşınızla yazı/ okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Biz yüksek lisans ve tez yazma süreçlerimizi beraber geçirdik. Toplumsal cinsiyet üzerine çalışmak çok keyifliydi. İkimiz de eğitimci olduğumuzdan kendi alanlarımızla toplumsal cinsiyeti buluşturan tez konuları seçtik. Okuduğumuz her kaynağı birbirimizle paylaştık. Sadece edebiyat odaklı değil akademik okumalar için de böyleydi bu. Onun tezini yazarken kullandığı akademik dil ve yüklendiği onca sorumluluğa rağmen pes etmemesi beni etkilemişti. Kitabını bir bütün olarak okurken de onun bambaşka bir yönüyle tanıştım. Okuduklarımızı, dinlediğimiz müzikleri, Melike’nin yazdıklarını paylaşır ve duygularımız üzerinde bıraktığı izler üzerine saatlerce sohbet edebiliriz. Bu sohbet bazen bir bankın üzerinde, bazen sahilde, bazen de evlerimizdedir; özetle yer, zaman, mekân pek önemli değildir.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Ben matematik öğretmeniyim ve sayısal bir disiplinden geliyorum. Dolayısıyla bu durum Melike ve benim olaylara bakışımızda bazen farklılıklar yaratıyor. Bu bağlamda Melike, benim analitik düşünme becerisine sahip olmamın onun yazdıklarını yorumlama bakımından farklı bir bakış açısı sağladığını ve faydalı olduğunu söyler.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Melike her an her yerde yazıyor aslında. Sizinle sohbet halindeyken, otobüsün içindeyken, bir evin koridorundayken, okulda öğrencileriyle birlikteyken, yaşamın içinde her an yazıyor. Yazarken ritüelleri olduğunu düşünmüyorum, yazmaktan kastettiğiniz kâğıda dökmek ise kesinlikle piyano dinletileri eşliğinde yazdığını söyleyebilirim. Öykülerinde doğanın esintilerini, bir dalganın dile geldiğini, rüzgârın kulağınıza fısıldadığını hissedebilirsiniz. Günlük yaşamda kelimelerle arası inanılmaz iyidir, onları evirip çevirip kullanmayı çok iyi bilir. Onun kelimelerle olan oyunları bizleri bazen güldürür ama düşündürür de. Örneğin, “gender” kelimesini “cendere” olarak kullanması oldukça ironiktir. Bir dönem DEÜ Kadın Çalışmaları Bölümü öğrencileri olarak bazı arkadaşlarımız toplumsal cinsiyete değinen bir blog hazırlamışlardı ve Melike’nin “cendere” adlandırması da bu bloğa isim olmuştu.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Zengin ve çok yönlü bir kütüphanesi var. Evine gelenlerin de erişebilecekleri her yerde mutlaka okunacak bir şeyler bulundurmaya özen gösterir. Banyosunda mesela gezi ve dekorasyon dergileri olur. Son dönem elinde gördüğüm kitaplardan bazıları şunlar:
Ursula K. Le Guin- Yazma Üzerine Sohbetler
Susan Sontag- Böyle Yaşıyoruz Artık
John Berger- G
Modern Mahrem – Nilüfer Göle
Genevieve Lloyd- Erkek Akıl
Mona Chollet- Bugünün Cadıları
Özellikle son kitap “Bugünün Cadıları”nı okurken çok keyif aldığını söylemişti. Ben de aldım okuma listeme.
edebiyathaber.net (21 Ocak 2021)