Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Melisa Parlak’ı, eşi Onur Parlak ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Ortama dair özel bir arayışı olduğunu sanmıyorum fakat masada yazmayı sevdiğini söyleyebilirim. Genelde yazılarını bilgisayarda yazar. Masanın çekmecesinde notları, defterleri, kalemleri vardır ve o çekmece gün boyunca açılıp kapanır. Bilgisayara ulaşamıyorsa telefonuna kaydeder hemen. Aklına bir şey gelirse yazması lazım, yoksa unutuyor. Belirli bir anımız yok açıkçası çünkü Melisa yazdığı şeye yoğunlaştığında bu belli oluyor ve yanına pek yaklaşılmıyor.
Eşinizle yazı/ okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Edebiyat dünyasına dair gelişmeleri aktardığı olur. Bazen çok beğendiği ya da ilginç bulduğu kurgu metinlere dair şeyler de anlattığı olur fakat karşılıklı paylaşımlarımızın çoğunu kurgu dışı kitaplar oluşturur. Yazma üzerine olan paylaşımlarımız metne göre değişiyor sanırım. Yazdıklarını önceden okumamı bazen ister. Genelde ben de diğer kişiler gibi son halini okurum.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Roman yazarken bazen olay örgüsünü bozup farklı şekillerde tekrar birleştirir. O zaman olay örgüsünü en ince ayrıntısına kadar anlatır. Araya yeni şeyler sıkıştırır. Bazı şeyleri de beğenmeyip atar. Öykülerinde ise olaylardan pek bahsetmez. Daha çok karakterlerini irdeliyoruz eğer buna ihtiyacı olduğunu düşünüyorsa. Özellikle isimler konusunda çok hassas ve paylaşmayı seviyor. Her zaman fikir almaz. Alacağı zaman da hikâyenin görünmeyen kısmını bile tüm detaylarıyla anlatır. İçine sinene kadar konuşuruz. Herhangi bir sohbet esnasında beklenmedik bir anda durup onu hikâyeleştirebilir, bundan bir öykü çıkabilir diyerek not almaya koyulabilir. Hikâye henüz çok belirsizse o zaman da öneri istediği olur. Mesela şöyle şöyle olsa sence nasıl olur, yoksa böyle böyle mi olsun gibi seçenekleri sunar. Destek görmek istediği ya da vazgeçmekle devam etmek arasında kaldığı çalışmaları üzerine de konuşmak isteyebiliyor. Ayrıca benim dışımda da çok insanla fikir alışverişi yapar. Metnini adadığı biri varsa ona, metinde bilmediği konulara değinmek istiyorsa o konunun uzmanı arkadaşlarına danışır, yazdıklarını okutur, öykücü arkadaşlarıyla birbirlerine öykü gönderirler.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Programlı çalıştığı için yazacağı ya da üstünde çalışacağı şey önceden bellidir. Eğer araştırma sürecindeyse belli bir çalışma saati yoktur. Daha dağınık ve serbest çalışır, her yer not olur. Yazma aşamasında ise ritüelleri ne yazdığına göre değişir. Roman yazıyorsa bir ay boyunca sadece sabahları yazar ve günlük hedefini (kelime sayısı ya da kısım olarak hedef koyar) tamamlayana kadar yerinden kalkmaz. Roman için notlarını bulduğu her yere kaydeder. O dönemlerde daha disiplinli fakat bir o kadar da duygusal olduğunu düşünüyorum. Roman aylarında Snickers yemeyi sever mesela. Kahve ve yeşil çayı ise her zaman tüketir. Blog yazarken de günlük ve saatlik hedefini önceden koyar. Fakat öyküde durum değişir. Öykü yazıyorsa günün her saatinde notlarını alabilir ve tek bir öyküyle en azından 2-3 gün geçirebilir. Aciliyet gerektirmeyen her şeye kendini kapatır, üzerinde çalıştığı metne odaklanır ve ancak bitirince rahatlar. Belirli şarkılar (özellikle metinlerinde yer verdikleri) onun için önemli olsa da yazarken her zaman müzik dinlemez. Ruh haline göre açıyor sanırım. Yazıdan sonra kendini filmlerle ödüllendirdiği de olur.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Genelde başladığı kitabı vakit kaybetmeden bitirir fakat zamana yayarak okuyorum dediği bir iki tane kitap hep vardır. Bu sene zamana yaydığını söylediği kitaplar şunlar mesela. Devrimin Kardeşleri (Feminist Spekülatif Kurgu Antolojisi), Akılcılıktan Varoluşçuluğa. Şu sıralar elinde Deniz Kenarında Geyikler, Ruhun Kadınları, Ölüler Nasıl Düşler adlı kitaplar var.
edebiyathaber.net (4 Ağustos 2022)