Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Nilüfer Benal’i, can yoldaşı Serdar Palaz ile konuştuk.
1)Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Nilüfer evde olduğumuzda genellikle salondaki masasında, tatilde isek denizi görebileceği gölgelikte, yine masa başında yazar. Evimizin neşesi, kedimiz Şeftali’yi Nilüfer yazarken laptopunun yanında, klavyenin üzerinde ya da Nilüfer’in omzunda görebilirsiniz. İkisinin unutamadığım, çok güldüğüm bir hâlleri var: Şeftali bazen evde sıkılıp apartman boşluğunda gezinmek ister. Diğer dairelerin kapılarının önüne gider, koridorda oynar. Bir gece uyandığımda baktım ki Nilüfer yanımda yok. Üzerinde pijamalarıyla, sokak kapısını açmış, kucağında laptopuyla pufun üzerinde oturuyor. Efendim gece uykusundan romanıyla ilgili bir esinle uyanmış. Onu uyanık gören Şeftali gezmeye çıkmak istemiş. Koridora çıktığında da sürekli miyavlayarak Nilüfer’i de oyuna çağırıyormuş. Nilüfer komşular uyanmasın diye çareyi sokak kapısının önünde yazmaya devam etmekte bulmuş. Şeftali karşı komşunun eşiğinde, Nilüfer bizim eşikte birbirlerini seyrediyorlardı ben onları bulduğumda.
2) Eşinizle yazı/ okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Hayata dair her konuda olduğu gibi yazı/okuma üzerine de çok fazla şey paylaşıyoruz. Yeni okuduğumuz kitapları konuşuyoruz, yorumlar yapıyoruz. Önerilerde bulunuyoruz. Elbette bir yazar olarak Nilüfer’in yorumları ve önerileri hem nicelik hem de nitelik olarak benimkilerin çok ötesinde, çok daha doyurucu ve lezzetli oluyor. Benim yaptığım paylaşımlar klasik bir okuyucu çerçevesinde kalıyor. Bu etkileşimin her ikimize de katkıları harika ama daha çok yararlananın ben olduğum da bir gerçek.
3) Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Yazdıklarının ilk hâlini ben okuyorum. O ham hâlinin bendeki etkilerini hiçbir eleştirimi sakınmadan Nilüfer’le paylaşırım. Şayet gerçek hayattan bir dönem anlatılıyorsa, özellikle siyasi tarihimizle ilgili konularda benim fikirlerimi muhakkak alır, dönem araştırmaları yaptığımda onları dinler ve notlar alır. Yazı son hâline gelinceye kadar benim yazdıklarını okumam sürer. Defalarca. O yüzden bana en şanssız okuyucum sensin diye takılır Nilüfer.
4) Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Yazılarını genellikle masa başında yazar. Gündüzse çayla, akşamları bir kadeh içkiyle yazmaya devam eder. Yazdıkça açılır, açıldıkça dış dünyayla teması keser. Yazarken müzik dinleyemez mesela. Aklının müziğe kaydığını söyler. Eğer yazdığından memnunsa gözlerinin içiyle gülerek sevincini ve heyecanını yansıtır, benimle mutluluğunu paylaşır, sabırsızlıkla hemen okumamı ister. Bazı sabahlar erkenden, hatta gün ağarmadan yazmaya başlamış olur. Aklına gelen şey her neyse onu uyandırdığını, unutmaktan, eksik hatırlamaktan korktuğu için kalkıp yazdığını söyler. Bir gözlemim de Nilüfer’in asıl mesleği olan hekimliğini ve resim yapmaya olan merakını yazmakla çok iyi harmanlamış olması. Hekimlik onun insana dair her duyguyu, hayatın her yönünü (iyi-kötü, sağlıklı-hasta, sevinç-hüzün, yaşam-ölüm) görerek, deneyimleyerek, içselleştirerek yazmasını sağlıyor. Resim yapmaya olan tutkusu ile yazılarına eşsiz renkler, ışıklar ve gölgeler karıyor. Yazma ritminin durakladığı zamanlarda genellikle resim yapar. Resim yapmanın zihnindeki tutulmayı çözdüğünü, zihnini arındırdığını söyler. Laf aramızda yazdıkları, çizdiklerinden daha iyi.
5) Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Şiir kitapları hep başucunda durur. Emel İrtem, Şükrü Erbaş, Füruğ ve Edip Cansever’i dilinden düşürmez. Bu aralar çokça öykü okuyor. Cemil Kavukçu’nun, ve Kafka’nın öykü kitaplarını görüyorum masasında. Bir de yeni romanı için yaptığı araştırmalar dâhilinde Onur Bütün’ün “Yerin Yedi Kat Altından Uğultular Geliyor” isimli inceleme kitabını okuyor.
edebiyathaber.net (4 Şubat 2021)