Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Pembe Akgün’ü, kızı Mavisu Köse ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Annem yazılarını sessiz ve sakin bir ortamda yazmayı sever. Ortamın temiz ve düzenli olması da onun için önemlidir. Bazen deniz kenarında bir kafede, kulaklıklarını takıp çalışsa da, genel olarak ev ortamında, klasik müzik veya dünya etnik müzikleri eşliğinde, masa başında çalışır. Masasının üzeri her zaman onlarca kitapla doludur ve bu kitapların her birinin içlerinde alınmış pek çok not ve işaretlenmiş bölüm bulunur. İlginç bir anımız varsa da şu anda aklıma gelmiyor ne yazı ki. Ama sık yaşadığım bir şey var. Annem bazen o kadar konsantre bir şekilde çalışır, kendisini yarattığı dünyaya öyle bir kaptırır ki kimseyi işitmez. Sesinizi yükselterek bir kaç kez seslenmeniz gerekir. Duyduğundaysa, size öyle bir bakar ki, şaşırır kalırsınız. Yüzünde, sanki başka bir evrenden gelmiş yahut uzun bir seyahatten yeni dönmüş de bu dünyaya adaptasyon sorunu yaşıyormuş gibi bir ifade vardır. Bu gidiş gelişlerindeki ruh hali çocukluğumdan beri ilgimi çekerdi. Sanatla haşır neşir olmaya başlayınca onu anladım tabii.
Annenizle yazı/ okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Çocukluğumdan beri müzik, resim, fotoğraf, edebiyat ve pek çok sanat alanında bana başka dünyaların kapısını açan bir annem oldu, bu yüzden kendimi her zaman çok şanslı hissettim. Bana izlememi önerdiği her film, dinlememi önerdiği her grup, okumamı istediği her kitap bugünkü beni yarattı ve hayata, karşılaşabileceğim olaylara, insanlara karşı hazırladı. Altı yaşındayken bana Şeker Portakalı’nı ve Küçük Prens’i okuduğunu, üzerine ben bir yetişkinmişim gibi benim fikirlerimi alarak sohbetler ettiğimizi hatırlıyorum. Bunun dışında annem her zaman bana “kitaplar sayesinde pek çok hayatı aynı anda yaşamış gibi hissettiğini ve onlar sayesinde yalnız hissetmediğini,” söyler. Ayrıca onunla dertleştiğimde yahut o sırada geçirdiğim bir dönem hakkında bana hemen bir kitap önerir ve “onların kendimi de dünyayı da anlamada yardımcı olacağını” söyler.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Annem her zaman yazdıklarını önce bana okur. Ayrıca “sesli okuduğu zaman hatalarını ve düzeltilmesi gereken yerleri daha iyi fark ettiğini,” söyler. Öykülerini yahut oyunlarını o yumuşacık ve bilge sesinden okurken, ben çocukluğumda bana hikâye uydurması için yalvardığım, dizine yatıp ardı ardına hikâyeler anlattırdığım günlere dönerim. Yazdıklarında dikkatimi çeken bir ayrıntı, anlaşılmasının güç olduğu bir yer olursa da mutlaka uyarırım.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Bariz bir ritüeli yok, ama çalışmaya başlamadan önce toplanıp düzenlenecek, temizlenecek şeyleri halleder ve mutlaka çay demler. Kafasında bir şeyler dönüp duruyorsa iyice sessizleşir, kimseyle iletişim kurmak istemez, ya değişik yemekler yapar ya çiçekleriyle ilgilenir ya da yıllarca sürebilecek bir araştırma sürecine girer. Bazen bir anda dönüp bir soru sorar, fikrimi almak ister, o zaman zihninin neyle meşgul olduğunu anlarım. Merakla sorduğu şeyin neye dönüşerek karşıma çıkacağını düşünür, beklerim.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Ruh durumuna göre okuma yaptığını biliyorum. Aynı anda pek çok şey okur. En son elinde
Thomas Bernard’ın Kireç Ocağı ile Joseph Campell’in İlkel Mitoloji kitaplarını gördüm.
edebiyathaber.net (28 Temmuz 2022)