Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Selman Dinler’i, eşi Müberra Dinler ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Öykülerinin ve diğer düzyazılarının çoğunu kafelerde yazmıştır. Dışarıda yazmayı daha çok seviyor sanki. Henüz basılmamış bir romanı var, onu çoğunlukla pandemi zamanı, evdeki masasında kaleme almıştı. Evde masası dışında bir yerde yazdığını görmedim. Denk geldiğim ilginç bir anı… Bilemiyorum. Yazarken yoğun bir odaklanma içinde olduğu, biraz da huysuzlaştığı için pek denk gelmemeye çalışırım. O da bu konuda çok dikkatlidir, beni odaklanmış görürse asla rahatsız etmez.
Eşinizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Her şeyden önce okuma ve yazmaya dair tutku, haz, yüceltme gibi şeyleri paylaşıyoruz sanırım. Hayatı anlamlandırma biçimimizin, bizi bir arada tutanın bunlar olduğu bile söylenebilir. Hâl böyle olunca günlük konuşmalarımızın önemli bir bölümünü okuduğumuz, yazdığımız ya da yazmayı tasarladığımız şeyler oluşturuyor. Bir şeyi okurken çok etkilendiysek birbirimize ondan parçalar okuruz bazen. İkimizin de okuyup etkilendiği bir şeyden bahis açılınca onu etkileyici kılanın ne olduğunu, varsa zaaflarını, nasıl olsa daha iyi olabileceğini konuşuruz. Etkilenmediğimiz, hoşlanmadığımız bir şeyin neden kötü olduğunu da nesnel ve öznel boyutlarıyla uzun uzun tartışabiliriz. Bu konulardaki beğenilerimiz genellikle örtüşür. Örtüşmediğinde ise nakavtı olmayan zihinsel bir boks maçı için taraflar yerini almış demektir. Aslında sanırım ben bu konularda konuşmaya daha meyilliyim, öğrendiklerimi hemen ona anlatmak isterim, ilgilenmediği sıkıcı sosyal bilim teorileriyle kafasını şişirdiğim, metinlerimi ona zorla okuttuğum çok olmuştur. Selman’ı konuşturmak içinse ortaya, “Çatışma içermeyen kurgu da olur, neden olmasın?” gibi kışkırtıcı bir fikir ya da “Tolstoy mu daha büyük romancı, Dostoyevski mi?” gibi sinir bozucu bir soru atmak yeterlidir.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Bahsettiğim günlük konuşmalar esnasında bazı fikirler doğal olarak çıkıyor. Romanı yazacağı zaman kafasındakileri bana söylemişti, konuşmalarımız boyunca onlar da değişip gelişti ve roman şimdiki hâlini aldı. Pandemi sırasında gündüzleri yazdığı bölümler üzerine akşam yürüyüşlerinde konuşuyorduk, o sırada kurguya dair bazı önerilerimi dikkate almıştı. İlk zamanlar öyküleri de bitirir bitirmez bana gönderiyor, okumamı istiyordu. Ben de akademik dergi editörlüğünden alışkın olduğum okuma pratiklerine uygun olarak Word’un “değişikleri izle” modunda açtığım metni tashih ve öneriye boğup ona gönderiyordum. Bunları dikkate aldı almasına ama zamanla bitirdiği öyküleri bana göstermeden doğruca yayımlanabileceği yerlere göndermeye başladı. Bazı tespitlerimi fazla yıkıcı, heves kaçırıcı buldu sanırım, fikirlerimden de fazla etkilenmek istemedi. Artık yazdıklarını yayımlanınca okuyorum, yayımlandıktan sonra beğenimi ya da eleştirilerimi ifade ediyorum. Benim için iyi de oldu bu, sırf zevk ve merakımdan, kendi işimi gücümü bırakıp onun metinlerini kurcalıyordum çünkü. Aslında öykü yazma pratiği başından beri romandan biraz farklıydı, tasarladığı şeyler üzerine konuşmayı, kafasında beliren fikirlerin anlamları üzerine düşünmeyi çok istemedi. Anlam açıklığından çok, gizemin, belirsizliğin okurda bir etki yaratmasını hedefledi. Öyküleri ancak bitirdikten sonra okutmak istemesi de bu yüzdendi, yaratım sürecinin büyüsünün bozulmaması, kendi eleştirelliği de dahil herhangi bir etkiyle sekteye uğramaması için. Yine de bana bir şey sorduğunda görüş bildiriyorum elbette, öykü kitabının ismi benim önerdiğim isim oldu mesela.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Hiçbir şeyle bağımlılık ilişkisi kurduğunu görmedim, bu yüzden vazgeçemediği bir ritüeli olduğunu sanmam. Sıkılgan bir insandır, kolay kolay alışkanlık edinmez. Geçtiğimiz yaz yapmayı sevdiği bir şey, hafta sonu sabahları erkenden evden fırlayıp bisikletiyle bir kafeye gitmek ve orada bir-iki saat yazmaktı. Ama sanırım burada vazgeçmekte zorlanacağı şey yazmak değil dışarı fırlamaktır. Yazma mesaileri kısa ama yoğun ve süreklidir. Birlikte bir kafeye gidip yazdığımız da oluyor. Yazarken kullandığı eşyalar konusunda estetik duyarlılıkları çok yüksek değil, prestij nesnelerini değil, kullanışlı şeyleri seviyor. Ona hızlı yazan bir kalem vermiştim, hoşuna gitti, bitince aynısından iki tane daha aldı. Aklına gelen fikirleri o an etrafında bulduğu kâğıtlara, bazen de çizgili defterine not alıyor. Eskiden dizüstü bilgisayarında yazıyordu, son dönemde bir tablet aldı, kolay taşınabilir olduğu için onunla çalışmayı sevdi sanırım.
Son olarak elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Raymond Chandler’ın Killer in the Rain’ini gördüm en son. Chandler onun en sevdiği yazarlardan, kitabı uzun zaman önce okumuş aslında, bugünlerde yeniden karıştırıyor. Son kargosundan da iki Updike çıktı: Tavşan Zengin Oldu ve Terörist. İkincisi ondan önce benim elimde olacak gibi.
edebiyathaber.net (30 Kasım 2023)