Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Şenay Eroğlu Aksoy’u, oğlu Taylan Özgür Aksoy’la konuştuk.
1) Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Evde kendine ait bir çalışma odası var genelde orada kaleme alır öykülerini ama bu oda onun tek adresi değildir. Evden bunaldığı, farklı bakış açıları aradığı günlerde Ankara’nın parkları ve İstanbul’un adaları birer seçenek haline gelir onun için. Yazı yazma süreci başlı başına ilginçtir çünkü başka bir dünyaya girmek demektir. Bu süreç boyunca annemin dalgınlıkları ve sakarlıkları da görmeye değerdir. Sık sık yemeklerin altı yanar, çay makinasının musluğu açık unutulur. Kolunu bacağını sağa sola çarpar sonra da canı acıdığı için gülmeye başlar. Yani aslında evin her köşesinde çeşitli eğlenceler açığa çıkmaya başlar.
2) Annenizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Açıkçası okuma yolculuğunda sık sık yolumuz kesişir annemle. Çünkü beğendiğimiz kitaplar türleri ne olursa olsun birimizin elinden diğerine geçiverir. Eğer okuduğu kitapta bir öyküyü çok beğenmişse ya da üstüne tartışmak istemişse hemen sesi yankılanır evde. Başta pek istekli olmasam da annemin kitabın uçsuz bucaksız dünyasıyla aramda bir köprü kurması ve o dünyaya farklı açılardan bakıyor olmamız çok hoşuma gidiyor. Kısacası annemle birbirimizin okuma dünyalarını paylaşıyor ama bu dünyalarda farklı yerlerde duruyoruz.
3) Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Yazdıklarının ana hatlarını kendi belirler. Bu süreçte bizim ona en büyük katkımız beraber yaşadıklarımız ve ona anlattıklarımızdır. Daha çok üretim safhasının sonuna geldiğinde çağırır beni öyküleri üstüne tartışmak için. Genelde o okur ben dinlerim. Bitirdiğinde hiç yorum yapmaz benim eleştirilerimi dinler, öyküye dair çıkarımlarımı sorar ve bu çıkarımlar üzerine tartışırız. Bu tartışmaların sonunda beğenilmeyen kısımlar, bazı kelimeler ve cümleler değiştirilmek üzere not alınır. Aynı süreci birkaç kişiyle daha yaşar annem ama son noktayı hep ailemizin can simidi olan İmge ablamla yaptıkları uzun tartışmalar koyar. En sonunda ortaya bir öykü çıkar.
4)Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Çayını demler ve o kocaman mavi termosuna doldurur. Bizim yanımıza gelip öykü yazacağını onu rahatsız etmememizi söyler. Daha sonra kırmızı sandalyesini ve masasını odasının ortasına çeker, kapısına ‘lütfen rahatsız etmeyin’ yazısını asar ve dünyayla bağlarını koparır. Tabii biz de her öykü yazdığında bir ritüel olarak onu rahatsız ederiz.
5) Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Ali Smith’in Gibi adlı romanı, Berna Durmaz’ın Metal Hayatlar adlı öykü kitabı ve Selahattin Demirtaş’ın Devran adlı öykü kitabını okuyordu.
edebiyathaber.net (8 Ağustos 2019)