Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Seyhan Aslan Hanotte’yi, yazar arkadaşı Özge Kılıçoğlu ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Her yerde diyebilirim ama bilgisayarda yazıyorsa illa yazı odasında. Not defterlerinden birine yazıyorsa her yer onun için ilham kaynağıdır; bahçesi, Lyon’da Saône nehrine bakan bir kafe, Vieux Lyon’da (eski Lyon) nehre paralel sokaklardan biri, Antik Roma’nın bütün izlerini taşıyan Vienne şehri ve Istanbul’un sokakları. Yazarken denk gelmedim, çünkü yazı yalnız yapılan bir uğraştır deriz ikimiz de.
Arkadaşınızla yazı/ okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Seyhan ile yazı ve okuma üzerine çok şey paylaşırız. Hep okumaya geç başladığından dert yakınır ama edebiyatın kalelerini adeta lime lime ederek okur. (Cümlelerin altını çizer, defalarca okur, sevdiği kelimeleri not eder.) Sevdiğimiz kitapları mutlaka değiş tokuş ederiz. İkimiz de Fransa’da yaşadığımız için kimin eline Türkiye’den kitap geçerse, beğenimize göre birbirimize veririz. En son ona Demir Özlü’nün Paris Günleri isimli eserini verdim. O da bana Faruk Duman’ın Kaptan Kanca’nın Bir Macerası ve Öbür Yeni Öyküler’i verdi. Yazı konusunda deneysel çalışmalar yaparız birlikte. Aynı filmi seyreder ve etkilendiğimiz konular üzerinden kısa öyküler yazarız; Mesela Akira Kurosawa’nın Dream yani Rüya filmini seyredip öykü yazdık. Teknik açıdan belli kurallar koyar ve o kurallar üzerinden öyküler yazarız. Mesela üç kişi olacak ve her biri birinci tekil şahıs üzerinden konuşacak gibi. Ya da yeni kelimeler keşfetmek için oyunlar oynarız. Çeşitli sözlüklerden herkes kendine göre sık kullanmadığımız kelimeleri, bu kelimelerin kökenlerini not eder ve paylaşır. Öykülerimizde bunları nasıl kullanacağımızı tartışırız.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Öykü yazarken üzerinde çok çalışır. Her öykücü gibi metin içine sinene kadar değişim kaçınılmazdır. Belirli aşamalarında parça parça yazdıklarını benimle paylaşır, özellikle kurgusu ve dili hakkında konuşuruz. Seyhan sokak dilini çok iyi gözlemlemiş ve öykülerine sindirmiştir. Istanbul’dan uzak oluşunun bunu negatif etkilediğini düşünür bazen. Istanbul’dan uzak olmanın böyle bir etkisi gerçekten var sanırım çünkü bunu kendi öykülerimde de hissederim. Ortak yanlarımız çok ama çok çok.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Çok erken kalkar ve genelde sabahın o erken saatlerinde yazmayı sever. Yaprakların hışırtısı, yağmurun sesi ve kedilerinin mırıltısı yazılarının eşlikçileri olur. Yazıya başlamadan önce, öykünün konusuna göre yüksek sesle rock, etnik vb. müzik dinler. Yazmaya başladığı anda klasik müzik ve sükûnet olmazsa olmazıdır. Demli çayı veya kahvesi vazgeçilmezidir. Uzun siyah ve beyaz tüyleri ile salına salına dolaşan kedisi Chipie mutlaka yazarken yanında olur. Seyhan öykücüğü yanında muhteşem bir heykeltıraştır. Yazıyı nadasa bıraktığı zamanlarda heykel yapmaktan beslenir. Öykücülüğüne aslında heykel yaparak devam eder çünkü her eserinin orada da bir öyküsü vardır.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Elinde çok kitap gördüm. Seyhan’ın baş ucu kitapları meşhurdur; Leyla Erbil’in Cüce’si, Feyyaz Kayacan kitapları, Onat Kutlar ve Italo Calvino kitapları. Her daim elinin altında olan kitaplar dışında şu sıralar okuduğu yazarlar; Ayfer Tunç, Kemal Varol, Murat Gülsoy, Dostoyevski ve Dino Buzatti’dir. Edebiyat kitapları yanında psikoloji kitapları da okur. Bir okuma aşığı olarak zamanı genişletip Borges’in sonsuz labirentinde bir elinde kalem, diğer elinde toprak yarattıkları ile bir ve anne kokusunun içinde har olur.
edebiyathaber.net (2 Eylül 2021)