Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Tuğba Doğan’ı, eşi Atasay Koç ile konuştuk.
1) Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Tuğba’nın yazma sürecinin büyük bir kısmını okumak, izlemek, araştırmak ve not almak oluşturuyor. Bu sürecini evde ya da cafelerde geçiriyor. Bir yandan yazılarını yazıyor, bir yandan da sürekli bir roman hazırlığı sürüyor.
Romanını yazmaya hazır hissettiğinde ise işler değişiyor. Tam bir konsantrasyon arayışıyla adeta inzivaya çekiliyor. Mümkünse seyahatte olmayı tercih ediyor. Dolayısıyla bir anımız olması bir yana, birbirimizden en uzak olduğumuz zamanlar onun yazdığı günler oluyor.
2) Eşinizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Tuğba’nın edebiyata bakışının her zaman çok boyutlu olduğunu düşünmüşümdür. Onun için yazmak sadece hikaye anlatmak değildir. Felsefe, sanat, psikoloji ve sosyolojinin yanı sıra gündemden ve hayattan etkilenir. Yeri geldiğinde her biri üzerine konuşurken ve hatta sıklıkla tartışırken buluruz kendimizi. İyi bir dinleyicidir. Dinler ve hiç ikna olmadığı bir konuşmadan bile alacağını alır.
3) Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Yazdıklarını paylaşmak konusunda özenlidir. Üzerine çalıştığı bir işini paylaşmaz. Aklının başka fikirler ile karışmasına izin vermez. Öncelikle zihnindeki her şeyin kağıda akmasını ister. Taslağını bitirdiği noktada paylaşır. Fikirlerimi dinler ve üzerine yatar. İçine nelerin sindiğine ve ara verdiği dönemde neler hissettiğine bakar. Metni mahremidir ve hissetmediği hiçbir şeyi yazmaz.
Onun yazdıkları üzerinden aramızda süre giden bir tartışma da yok değil. Tuğba’nın yazdığı her cümle durmak, üzerine düşünmek ihtiyacı hissettirir bana. Bulduğum her fırsatta bu yoğunluğu azaltmasını ve metnini biraz olsun gevşetmesini isterim. Okuyucu onun yazdıklarını düşünürken, onlarla birlikte vakit geçirmesini öneririm. Ama gidişata bakılırsa benimkisi sadece beyhude bir çaba.
4) Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Yazmak Tuğba için romantik bir eylem değil. Neredeyse ritüeli yok diyebilirim. Eskiden gece yazmayı severken şu sıralarda gündüz çalışmaya döndü mesela. Var olanlar da zamanla değişiyor.
Onun dışında romanı için kapandığı dönemlerde seyahatte olmayı sever. Sanırım daha rahat odaklanıyor. Yoğunlaşmaya başlamasıyla beraber gündelik hayatla bağını keser. Tüm motivasyonu kitabı olur. Ne yalan söyleyeyim, gözü beni bile görmez olur. Telefonunu sadece gün sonlarında açar, bir tek mail üzerinden kendisine ulaşılır. Kitapla arasına hiçbir şeyin girmesine izin vermez.
5) Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Tuğba’nın tekrar tekrar okuduğu bazı kitapları vardır. Tabii bir de yeni çıkanlardan birkaç kitap olur elinde. Gerçi kindle kullanmaya başladığından beri her okuduğu kitabı göremiyorum ama denk gördüklerimi sıralayayım.
Giorgio Agamben – Nesir Fikri
Dostoyevski – Suç ve ceza
Vincent van Gogh- Theo’ya mektuplar
Miguel Serrano – Carl Gustav Jung ve Hermann Hesse iki dostun anıları
edebiyathaber.net (9 Ocak 2020)