Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Vicdan Efe’yi, eşi yazar, karikatürist Hasan Efe’yle konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Öyküleri genellikle zihninde tasarlar. Birkaç yaşanmış olayı; farklı mekân ve kahramanları bir ana olay üzerinde sentezledikten sonra öykü kurgusuna geçer. Bu kurgu da ilkin zihinde oluşur. Bir süre ara verdikten sonra bilgisayarda yazmaya başlar. Bu süreçte içinden geldiği gibi zihin kurgusunu kâğıda (bilgisayara) aktarır. Daha sonra teknikte aksaklıklar olursa üzerinde çalışır. Kurgu istediği gibi oluşmazsa olay, mekân ve kahramanlar üzerine kafa yorar. Kimileyin öyküdeki bir sözcük, tümce metin bütünlüğüne oturmamışsa o öyküyü dinlenmeye bırakır. Birkaç düzeltme için bazen aylar, bazen de yıllarca bekleyebilir öykü. İçine sinmeyen öyküyü yayımlatmaz. Öyküde ele alacağı olay iç dünyası ile bire bir oturur. O olay ya da durumu yaşıyormuş gibi hisseder. Bunu gerçekleştiremezse öykü yarım kalır. Veya başka bir öykünün yan ekseni olarak bir kenarda bekler o kurgu çalışması. Kahramanlar ne kadar kurgu olsa da yaşamda birebir varlığına rastlanılan kişi ya da bireylerdir. Mekânlar da öyle. Bu mekânlar öykünün akışına ve kahramanların durumuna göre değişebilmekte. Gözlem ve denge üzerinde çok durur. Bu alanı oldukça geniş tutar. Yaşadığı yerler İzmir ve ilçeleri, Denizli, Kütahya, Eskişehir, Ankara, Bursa, Aydın, Muğla, Artvin, Ardahan, Gümüşhane, Bayburt, Kırklareli, Edirne, Van, Rize; Münih, Berlin, Ürdün, Paris, Budapeşte, Kıbrıs. Alemşahlı (Köy), Sarıgöl, Alaşehir, Buldan, Aliağa ve köyleri, Yenişakran… Bir tiyatro, konser, panel, konferans; kiraz bahçesi, üzüm bağları, pazar yerleri, alışveriş merkezleri, köy bakkalı, ilçe dükkânları, kahveler, parklar, deniz kenarları, dağ ve ova köyleri iç içe bulunduğu yerlerdir. Burada yaşayan insanlarla diyaloglar kurar. Köy ve ilçe pazarlarında veya İzmir’in semt pazarlarındaki satıcılarla ürünleri ve yaşadığı yerler hakkında bilgi alır. Doğayla iç içe yaşar. Çevrede yenilebilecek doğal otlardan yemek hazırlar. Başkalarının yemediği otları yaşlılardan, internetten ya da uzman kişilerden araştırarak yenebileceğini öğrendikten sonra bunları sofraya getirir. Bunlar öykü alanlarına ve kahramanlarına yansır.
Benim yaşadığım bir anı, on on beş yıl önce birkaç öykü üzerinde günlerce çalıştıktan sonra, öykü bitimine rastlar. Ben salonda kitap okurken içeriden derin ağlama sesini işittim. Ara ara ses çoğalıp azalmaya başladı ve sonra yükselerek, “öldü, öldü…” diyen bir çığlıkla yayıldı. Odaya koştum. Masanın başında, başı bilgisayarda hem ağlıyor hem de eliyle bilgisayarı göstererek, “öldü, öldü…” diye iç çekiyordu. Ne olduğunu anlayamadığım için epey korktum. Elerini tuttum. Yavaşça başını kaldırdım. Ne olduğunu sorduğumda tekrar, “öldü, öldü…” deyince telaşlandım. Kimin öldüğünü sorunca öyküdeki kahramanın adını söyledi. O an rahatlayıp derin bir nefes aldım. Öykünün çözüm bölümünde kadın kahraman ölünce o da bundan çok etkilenmişti. Yazarken böylesine içselleşiyor öykü kahramanlarıyla.
Eşinizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Okuduğum her şeyi olmasa da çoğu şeyi paylaşırım. Özellikle karikatür, psikoloji, bilim ve teknoloji, sağlıklı yaşam ve beslenme üzerine okuduğum dergi ve kitapları paylaşırım. Okuduğum herhangi bir şeyden söz ederim. Edebiyat ve bilim teknoloji dergilerinde ilginç olan ya da benim yeni duyduğum yazılar olursa paylaşırım. O da okuduklarını bana anlatır. Bazen ısrarla bir yazı ya da kitabı okumamı ister. Ülke yönetimi ve politikadan da konuşur haber ve ekonomi ile ilgili gelişmelerden birbirimize söz ederiz.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Ne yazacağı ve neler yazacağından kısaca söz eder, ayrıntıya girmez. Bazen hiç söz etmeden bir öykü kurgusunun sonuna da gelmiş olabilir. Bazen de yarıya geldiğinde anlatır yeni yazdığı öyküyü. Öyküde yer alacak kahraman, içine sinmemişse benim görüşümü almak ister. Yaşamdan birilerine benzediğini düşünüp günlük sohbetin içine dalarız. Bu sohbet sırasında kahramanının özelliklerine eklemek istedikleri aklına gelir, benimle paylaşır. Kimileyin olay akışında da bana olasılıkları anlatırken o anda sesli düşünmüş olur; ürettiği farklı fikirlerde öyküyü ilginç kılacak şeyler çıkar. Yeni olasılıkları kurguda oturtmak, en doğru yeri bulmak için çalışırken büyük keyif alır. Çok beğendiği bir bölümü sesli okur.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Böyle özelliği yok. O an ortamın rahatsız edici olmaması yeterlidir. Bazen sevdiği bir müziği de dinleyebilir. Bazen soluk almak için hava koşulları uygunsa bahçeye çıkıp sebze, meyve; çiçek ve ağaçlarla ilgilenir. Karşıda komşular varsa onlarla merhabalaşıp hal hatır sorar. Sonra tekrar yazının başına geçer. Kendini öykü yazmaya hazır hissettiğinde oturmuştur bilgisayarın başına. Öykü atmosferine girmiştir. Ufak tefek kopukluklar onun öyküyle bütünlüğünü bozamaz. Bazen öykünün bir bölümü bitince ara verir. Zamana, nefes almaya gereksinim duyar. Tıkandığında öylece bırakır. Başka bir şey yazmaya başlar. Zorlamaz. Öyküye bir kişi, birey gibi davranır. Onun kişiliğiyle kendi kişiliğinin uyumunu bulmaya çalışır.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Aynı anda birden çok kitap okur. Sarmal Çevrim ve Eliz; Rota Kolejinin çıkardığı Arkadaş dergileri; Semiramis Yağcıoğlu’nun Öteki Yayınevi’nden çıkan Roman Kahramanı Ve Öznellik, edebiyat yazıları, Tufan Erbarıştıran’ın Red Kitap’tan çıkan Söyle Satranç Ben Kimim? öyküleri, Osman Akbaşak’ın Duvar Yayınları’ndan çıkan Sular Çekilirken adlı romanı.
edebiyathaber.net (30 Haziran 2022)