Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Yavuz Ekinci’yi, kardeşi Can Ekinci ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Ağabeyim yazılarını genellikle çalışma yeri olarak kullandığı, küçük ve şirin bir terası olan, çoğunlukla da kendisini arayıp “Neredesin?” diye sorduğumda “çatı” olarak adlandırdığı evinde yazar. Öyle ki “çatıdayım” dedi mi bilirim oradadır, rahatsız edilmek istemiyordur. Ya okuyordur ya da yazıyordur. Aslında yazı yazdığında pek denk geldiğimiz söylenemez. Çünkü genelde yazmak için çalışma evini kullanır ve yanında da kimsenin olmasını istemez. Bir nevi inzivaya çekildiğini söyleyebilirim. Evdeki ufak bir ses dahi tüm dikkatini dağıtır. Genelde evde biri varken yazmaz. Hatta bu sebeple dikkati dağıldığında bunu “Kahramanlarım kaçtı.” diyerek nitelendirdiğini duymuştum. Yazı yazma saatleri genelde sabah 04:00 gibi başlar ve en geç saat 07:00’ye kadar sürer. Gün aydınlanınca yazmayı bırakır. O yüzden yazma saatlerinde pek de rastlaşmayız. Bazen evinde kaldığım günlerde, sabahleyin kahve kokusu gelince yazı yazmasının bittiğini anlarım ve o zaman rahatça kalkabilirim.
Kardeşinizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Ağabeyimin belki de en sevdiğim yanı yazıya, edebiyata duyduğu saygıdır. Genelde okuduğu ve etkilendiği kitapları bana anlatır. Anlatırken ki heyecanını hep hissederim. Belki de o kitabı okuduğunuzda aklınıza gelmeyecek şekilde, günümüz ile anlatılanların bağlantısını kurar ve aslında edebiyatın, duyguların, hislerin, yaşanılanların ve anlatılanların benzerliğini de göstermiş olur. Bir yandan da edebiyatın ne kadar güçlü ve evrensel olduğunu da bu haliyle bana gösterir. Beğendiği kitaplarla ilgili olarak bana okuma tavsiyesinde bulunur. Eskiden kopmadan günceli de çok yakından takip eder. Yeni çıkan kitapları okur. Aynı esnada elinde iki dönemin de kitapları olur ve iki dönemi de birlikte okur. Bir de mitolojiyi sevdiği için bilmediği dildeki kitapların bile (özellikle Farsça yazılanların) resimlerini inceler. Sahnelerin ne kadar güzel canlandırıldığını da bir yanıyla anlatmaya çalışır. Yeni bir romana başlayacağı zaman çok heyecanlı olur. Konuşmalarımızda mutlaka bundan bahseder, konusunu kurmaya çalışır, romanı üzerinde çalıştığını ve araştırmalar yaptığını söyler.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Ağabeyimin belki de en hayran olduğum özelliği yazı yazmadaki “araştırmacı kişiliği” diyebilirim. Yazacağı konuyla ilgili olarak çok araştırır, farklı kişilerle görüşür. Fikir alır. Bununla ilgili kaynaklar bulur onları okur. Film izler. Belli dönemlerde çok farklı alanlarda ve sosyal gruplarda olan kişilerle görüştüğünü ve vakit geçirdiğini bilirim. En son romanı ile ilgili olarak koleksiyoncular ile defalarca görüştüğünü biliyorum. Ağabeyim ile aslında bir ağabey-kardeş ilişkisinden çok arkadaş gibiyiz. O yüzden yazı yazdığı konuda bakış açımı önemser ve benden de fikir alır. Özetle yazmak onun için ciddi bir iştir.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Ağabeyimin yazı yazarken kendine has ritüellerini bir an düşündüm ve aslında onu “nevi şahsına münhasır” olarak tanımlayabilirim. Bence yazı yazarken en büyük ritüeli “El yazısı ile yazmak”… El yazısı ile yazmaktan bir türlü vazgeçmez. Hatta romanın tamamını el yazısı ile yazar. Ancak roman bittikten sonra bilgisayara geçirir. Bir diğer ritüeli de; yazı yazma dönemlerinde sürekli teras ve çiçeklerle uğraşır. Normalde de çiçekleri ve terasla uğraşmayı sever ama bu dönemlerde buna ilgisi çok daha fazladır. Sürekli saksıların yerini değiştirir. Gittiğinizde bir bakarsınız saksıların tamamının yeri değişmiştir. O zaman anlarsınız yazı yazdığını… Bir diğer ritüeli de yazı yazmaya başlamadan önce sabah saat 05:00 yürüyüşü diyebilirim. Sabah erkenden uyanır, kapı sesiyle dışarı çıktığını duyarsınız, dışarı çıkar sokaklarda sabah karanlığında takribi 40 dk dolaşır. Sonra da bir bakarsınız anahtar sesiyle eve geri gelmiştir. Anlarsınız ki yazı yazma dönemindedir. Aklıma gelen ritüelleri kısaca bunlar diyebilirim.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Aslında ağabeyimin elinde genelde tek kitap olmaz. Çoğunlukla birden fazla kitap olur. Birkaç kitabı birlikte okur. Tragedyalara düşkünlüğü var. Mitolojiyi çok sever. Günde ortalama 100 sayfa okuyor diyebilirim. O yüzden elindeki kitaplar da sıkça değişir. Elinde en son gördüğüm kitaplar; Javier Cercas’ın Salamina Askerleri, Fuminori Nakamura Hırsız ve Firdevsi Şehname.
edebiyathaber.net (4 Nisan 2024)