Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Yeşim Yörük’ü, kızı Bilge Yörük ile konuştuk.
Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?
Yazmaya yeni başladığında yazarken ona nelerin iyi geleceğini, nerede kendini daha iyi hissedeceğini bilmiyordu. Şu anki yazma alanını oluşturana kadar evin çeşitli köşelerinde kucağında tablet ya da bilgisayarla, not defterleriyle görürdüm annemi. Zamanla en verimli olduğu yerleri keşfetti. Önce yalnız kalabileceği, hiç kimsenin onu rahatsız etmeyeceği bir oda belirledi kendine. O alanda mutluydu fakat oraya bağımlı da değildi. Yazma alanını evdeki kalabalığın durumuna göre değiştirirdi. Mesela güneşli havalarda bahçede, doğayla iç içe, saatlerce yazdığına birçok kez şahit olmuşumdur. Gerçi aklını kurcalayan bir kurgu hakkında, olur olmaz bir yerde telefonunu çıkarıp notlar aldığını da görmüşlüğüm vardır. (Öyle anlarda kendisiyle diyalog kurabilmenin neredeyse imkânsız olduğunu artık öğrendim. Annem aklından geçenleri not edene kadar “sıramı” bekliyorum mecburen.)
Annem yazarken, sayısını unuttuğum kadar çok ve ilginç anılarımız birikiyor. Bazen gülmekten gözlerimden yaşlar dökülüyor. Mesela bir kere yine çok komik birşey olmuştu. Annem yazdıklarını okumamdan çok hoşlanır. Öyküsünü yazar, bitirir ve önüme koyar: “Şunu bi’ okur musun?” Çoğu zaman hemen okurum fakat bazen de kendi işlerimin yoğunluğundan ilgilenemediğim olur. İşte yine yoğun geçen bir sınav zamanında annem önüme bir öyküsünü koymuştu. Birkaç gün eleştirilerimi ve tavsiyelerimi bekledi. Okuyacak vaktim yoktu. Artık, “Öykümü ne zaman okuyacaksın,” diye sormaktan yorulmuş olacak ki bir gün beni yanına çağırdı ve oturmamı söyledi. Kucağına tabletini alıp bana son öyküsünü sesli okumaya başladı. Öykü bittiğinde beğenip beğenmediğimi soracaktı ve ben ne diyeceğimi hiç bilmiyordum çünkü onun bu haline gülmekten öyküyü doğru dürüst dinleyememiştim.
Annenizle yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?
Annem kitap okumayı çok seven biriydi fakat yazmak gibi bir becerisi olduğunu hiç bilmiyordum. Birkaç yıl önce birgün bana, bir yarışma için polisiye bir öykü yazmak istediğini söyledi. Yazmak istediğini ilk benimle paylaşmıştı. Çok sevindim, çok da şaşırdım. Oysa bizim evin edebiyatçısı bendim. Annem hiç beklenmedik bir anda, adeta sürpriz bir şekilde yazmaya başlamıştı. O günün üzerinden dört yıl geçti ve o, yazmaktan hiç vazgeçmedi. Dijital polisiye dergisi Dedektif Dergi’nin yazarları arasına katıldı. Polisiye Yazarlar Birliği üyesi oldu. Öyküleri Dedektif Dergi’de ve çeşitli polisiye öykü derlemesi kitaplarda yer aldı ve sonunda ilk kitabı Kelimelerin Efendisi yayımlandı. Annemle yazmak ve okumak üzerine öyle çok şey paylaşıyoruz ki ben mi anneme çekmişim yoksa annem mi bana çekmiş, ikimiz de bilmiyoruz galiba. Küçüklüğümden beri kitap okurum, kendimce yazılar yazarım. Annem kadar cesaretli ve disiplinli olmadığım için benim yazdıklarım hep bana (genelde de yarım) kalıyor. Üniversitede Alman ve İngiliz Edebiyatı okurken başkalarının yazdıklarını analiz etmenin ve yorumlamanın ne kadar eğlenceli olduğunu keşfettim. Yazmanın mekanizmasını, motiflerini, retoriğini ve stilistik özelliklerini bir bir çözüp etkisini yorumlamak, yazmaktan daha ilginç gelir bana. O yüzden ben, önüme gelen bir yazıyı pamuk şekeri gibi birbirinden ayırıp ayrıntılarını meraklı turşucu gibi incelemeyi severken, annem daha çok pamuk şekerinin yapılışıyla, onu nasıl kıvamına getireceğiyle, nasıl en leziz tadı vereceğiyle meşgul olmayı sever. Hedeflerimiz aynı olmasa da annem ve ben bu konuda birbirimizi tamamlıyoruz aslında. Yani o yazmayı seviyor bense yazılanları incelemeyi.
Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?
Anneme verebileceğim öğütler genellikle yazmanın tekniği ile ilgili olur. Ben Almanya’da doğmuş, büyümüş ve eğitimimi burada tamamlamış biriyim. Türkçe gramer hakim olduğum bir konu değil (bu soruları yanıtlarken bile sürekli yanına gidip “Anne bunun Türkçesi neydi?” diye sormak zorunda kaldım). O konuda ben anneme değil, annem bana önerilerde bulunur. Fakat yazma teknikleri hakkında söyleyecek sözüm her zaman vardır. Çünkü bazı teknikler birçok dilde evrensel özellikler taşır. Anneme, kurgularını oluştururken fikir vermeyi severim. Fakat şimdiye kadar hiçbir fikrimi olduğu gibi kullandığına şahit olamadım. O, verdiğim fikirden esinlenip ortaya bambaşka bir kurgu çıkarmayı daha çok sever.
Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?
Yazarken vazgeçemediği tek şey kocaman bir fincan kahvedir, diyebilirim. Yazarken yalnız olmaya özen gösterir. Bulunduğu yerin sessiz olmasına dikkat eder. Sadece yazdıklarına odaklanmak ister. Geceleri yazmayı daha çok sever.
Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?
Annem o kadar yoğun ve hızlı okur ki genellikle elinde gördüğüm bir kitabı birkaç gün sonra bir daha göremem. Elinde çeşitli türlerde kitaplar görmüş olsam da en çok polisiye – gizem – gerilim türlerini sevdiğini iyi bilirim. En iyisi son birkaç haftada elinde gördüğüm kitapların isimlerini sayarak başlayayım. Agatha Christie’den On Kişiydiler ve Noel’de Cinayet, Osman Aysu’dan Sır, Tami Hoag’tan Acı Mevsim, Arkın Gelişin’den Yüzsüz. Son günlerde de içinde kendi öyküsü de bulunan, Dedektif Dergi yazarlarının öykülerinden oluşan bir seçkiyi okuyor. İsmi “Dark Dedektif – Suç Öyküleri 1.” Kitaplığında okunmayı bekleyen bir sürü kitabı varken, ısrarla yanlarına yenilerini eklemeyi çok seviyor. Son olarak kitaplığına Algan Sezgintüredi ve Mesut Demirbilek’ten Kavgaz – Çantacı’yı ve Mahfi Eğilmez’den Sahte Sultan’ı eklediğini gördüm.
edebiyathaber.net (29 Eylül 2022)