Hazırlayan: Mehmet Özçataloğlu
Çocuklar uzun sayılabilecek tatillerine başladılar. Gezmek, oynamak, eğlenmek en doğal hakları. Ama kitapları da ihmal etmemeliler. Donanımlı bir insan olabilme yolunda kitaplar en büyük yardımcıları olacaktır çünkü.
Bugünlerde okuma önerileri sunan listeler fazlasıyla dolaşımdayken, çocukların severek okudukları yazarlar, çocuklara hangi kitapları önerirler merak ettik. Bunun yanı sıra da o sevilen yazarlar, tatil denince ne düşünürler, bugünlerinde o günlerinden neler anımsıyorlar, çocukluklarında kimleri okumuşlar çocuklar adına soralım istedik!
Canımız çocuklarımıza çok keyifli ve çok kitaplı bir tatil dileğimizle…
- Yaz tatili deyince aklınıza gelenler nelerdir?
- Çocukluk döneminizden bir yaz tatili anınızı paylaşır mısınız? Özellikle kitaplarla ilgili olan…
- Okuduğunuz ilk kitabı anımsıyor musunuz?
- Çocukluğunuza imza atmış yazar kimdir diye sorsam?
- Bugünün çocuklarına tatil için beş kitap önerir misiniz?
Ahmet Önel / Elma Çocuk
- Yaz tatili, özellikle çocuklar için bir “alternatif hayat”. Zilsiz, uyarısız, ödevsiz, servis araçsız ve sabah erken kalkmasız günler şenliği! Çocukken beni çok heyecanlandıran bir kitap adı vardı: İki Sene Mektep Tatili! Bu kapağı gören hangi çocuk heyecanlanmaz! Tatil, aslında bireyin kendisiyle buluşması için eşsiz bir fırsat ama günümüzde biz yetişkinler bu konuda da çocukların hayatını karartma konusunda öyle azimliyiz ki, onların bu özgür zaman kullanımlarına bile kurslarla, yaz ödevleriyle müdahalelerde bulunuyoruz. Kendi tatilsizliğimizin ya da kendimizi cezalandırma biçimimizin izdüşümü olan bu davranış konusunda özeleştiri yapmaya çağırıyorum tüm ana babaları. Ah, boşuna tabii! Sistem herkesi çaresiz bırakıyor!
- Çocukluğumuzda, (altmışlı yıllardan söz ediyorum) tatil olgusu bu denli yaygın değildi. Mahalledeki bir esnafın yanına çırak verilmişliğim vardır. Abajurcuda ve mobilyacıda yaz geçirdiğim dönemler de oldu. Mobilyacıda çalıştığım bir yaz boyu, uzun mu uzun bir çizgi roman çalışması hazırladığımı hatırlarım. Resimleriyle elbette! Sanırım yalnız bir kovboyun öyküsüydü anlatmaya çalıştığım. Vahşi Batı’da geçen o öyküyü, daha doğrusu o desenleri elde etmek için çok şey vermeye razıyım bu gün. Çocuklar, bu güzel günlere denk gelen her türden üretimlerine sahip çıksınlar demekle yetineyim.
- Yanlış hatırlamıyorsam, Hüseyin Rahmi’nin “Gulyabani”si ilk okuduğum romandı. Hemen ardından, tabii çocuklar için düzenlenmiş olan Don Kişot’u hatmetmiştim!
- Aziz Nesin, ilk aklıma gelen ad oluyor. Yaşadığımız mahalledeki halk kütüphanesini sıklıkla yokladığım günlerde, üstadın tüm kitaplarını elden geçirmiştim. Hemen ardından, biraz da babamın önerisiyle Panait İstrati’yi, Saroyan’ı ve Steinbeck’in kimi yapıtlarını yalayıp yuttuğumu pekiyi hatırlıyorum.
- Çocukların yaş dönemi önemli elbette. Ben, yine kendimden yola çıkarak şu kitapları tadını çıkara çıkara sıralayayım en iyisi:
Panait İstrati / Kodin, Jules Verne / Seksen Günde Devriâlem, Mark Twain / Tüm Öyküleri (Beyaz Fil başlığıyla), Aziz Nesin / Şimdiki Çocuklar Harika, Ahmet Önel / Sahi mi Susam (Evet, çocukken elime geçseydi, büyük bir keyifle okurdum mutlaka!)
Aslı Tohumcu / Can Çocuk
- Uzun zamandır, beni okumaktan ve yazmaktan alıkoyan sıkıcı zorunluluklar olmadan geçirilecek bir on beş gün anlamına geliyor yaz tatili. Ayrıca kızıma ve normalde istediğim kadar vakit ayıramadığım birkaç sevdiğime doymak anlamına da geliyor diyebilirim…
- Daha okuma yazma bilmediğim dönemlerde bile, her ikindi vakti, annemle kitaplarımızı alıp salondaki koltuğa kurulduğumuzu hatırlarım. O elinde Yaşar Kemal’in İnce Memed’i ya da Kafka’nın Milena’ya Mektuplar’ı ile ben ters tuttuğum renkli resimli, karton kapaklı Hansel ve Gretel’imle… Ben Hansel ve Gretel’in resimlerine bakarak kendimce uydurduğum bir hikâyeyi yüksek sesle anlatır, bir yandan da beni dinliyor mu diye yan gözle ona bakardım. Böyle böyle okumayı gündelik hayatımın normal bir parçası haline getirdi annem.
- Okuduğum ilk kitap Enid Blyton’un Afacan Beşler serisinin bir kitabıydı ama hangi kitabıydı anımsayamıyorum şimdi. Cep kitap boyutunda kendi de anlattığı macera kadar enfes bir şeydi. O seriden birkaç kitap kitaplığımda hala durur hatta. Sonradan Blyton’ın Afacan Beşler ve Gizli Yediler serilerinin öyle müptelası oldum ki, her birini en az beş kere aynı keyif ve heyecanla okumuşumdur.
- Enid Blyton’ın elbette ayrı bir yeri var bende, ama sanırım bu sorunun cevabını verirken Jules Verne’den bahsetmemek olmaz. Ne de olsa Verne’in Karpatlar Şatosu’nu okuyup bitirdiğim gün ben de yazar olmayı kafama koymuştum ve o gün bugündür yazıyorum.
- Ben her tatilde yanıma bir Pıtırcık kitabı alırım, hatta Pıtırcık yalnız kalmasın diye Felaket Henry dizisinden bir kitap da şahane olur. Göknil Genç’in Chopin – Küle Dönüşen Kalp adlı romanını yeni bitirdim, çok sıcak, çok müzik aşkıyla dolu, sürükleyici bir kitap; her yaştan okuyucuya tavsiye ederim. Colin Meloy’un Vahşi Orman’ı ile Behiç Ak’ın -tek bir kitabını seçmek hayli zor ama- Güneşi Bile Tamir Eden Adam’ını okuduklarına pişman olmazlar. Şimdiden bütün veletlere iyi tatiller!
Aytül Akal / Tudem
- Yaz aylarında İstanbul nüfusunun büyük bölümü tatile gidiyor, trafik rahatlıyor, işe gidiş gelişler kolaylaşıyor. Benim en sevdiğim dönem bu. Keşke diyorum başkalarına bütün yıl tatil olsa, ben de zamanımı trafikte harcamak yerine daha etkin çalışabilsem… A evet, ben yaz aylarımı yazma, okuma ve uzayan işlerimi tamamlama süreci olarak değerlendiriyorum. Aklımda bin türlü öykü dolanırken, tatilin bir haftadan fazlası beni boğar.
- Epeyce eski günler… Çocukların harçlıklarının olmadığı, kitapçıların yeni kitaptan çok ikinci el satış yaptığı, saman kâğıda klasiklerden başka kitapların bulunmadığı dönem… Tatil, derslerden kurtulmak demekti benim için. Biraz da yaramazlık zamanıydı… Evde kitabım olmadığı için, ev gezmelerine gittiğimizde, eğer orada bir kitaplık varsa, hemen karıştırırdım. Çocuk kitabı olmazdı pek. Okulumun büyük bir kütüphanesi vardı. Kitaplarla gerçek tanışmam orada oldu. Ortaokuldayken okul kütüphanesinden aldığım Suç ve Ceza’yı okuduğumu hatırlıyorum. Öylesine dalmışım ki, annem iki kez seslenmiş, duymamışım. Üçüncü seslenişini de duymadım da, kitabın elimden uçtuğunu gördüm yalnızca! Tatil ve kitaplarla yetişkinlikte daha çok ilişki kurabiliyorum. Tatile giderken valizimde 20 kitap taşıdığımı hatırlarım, biri biterse hemen ötekine geçebileyim diye.
- Evet hatırlıyorum. Pop-up türünde, yurt dışından gelen bir armağandı. Ne yazdığını hiç okuyamadık ablamla, ama yırtılana kadar evire çevire baktık resimlerine. İkinci kitap da, bir masal kitabıydı: Andersen’den Masallar.
- Çocukluğuma imza atan şairler vardı: Orhan Veli ve Ahmet Haşim’i severdim, onların dizelerini hatıra defterime (şimdi günlük diyoruz) yazardım. Ama ille yazar diye sorarsanız, Hans Andersen ve Grimm Kardeşler’den etkilendiğimi söyleyebilirim.
- Bir roman, bir öykü, bir şiir, bir de resimli kitap seçip okusunlar. Beşinci kitap da, en sevdikleri kitabı yeniden okumak olsun. Cumhuriyet Kitap Eki için 1997’den beri binlerce kitap okudum, hâlâ okuyorum. İçlerinden bir ikisini cımbızla çekip çıkarmam çok zor, kitaplara haksızlık olur.
Kitap okuyan çocuklara güvenirim ben. Onlar seçer mi kitaplarını? Ve çok merak ettim, acaba hangilerini seçtiler diye. Bana yazarlar mı?
Delal Arya / Can Çocuk
- Yaz tatili benim için tuhaf, vahşi ve yabancı bir mutluluk demek. Uzun ve soğuk kış gecelerinde bazen sabaha kadar hayal edilen bir şey yaz mevsimi. Her şeyin en ateşlisini yiyip, en egzotiğini içecekmişim gibi. Alice’in Harikalar Diyarı’nda yiyip içebileceği şeylerle dolu bir zaman dilimi. Yaz dendiğinde istediğiniz kadar hayal kurabiliyor ve yabanileşebiliyorsunuz. Dağınıklık diz boyu. Bir Rus çingenesi olabilir ve elinize geçen her şeyi takıp takıştırabilirsiniz. Bir Bedevinin türbanını taktığınız için bitlenebilir veya Hint kumaşlarından çadırlar kurup geceleri sabaha kadar elinizde fenerle kitap okuyabilirsiniz. Yaz ayları o kadar bütün kurallardan arınmış ki mevsimler bir insanı temsil etse ona çocukluğu verirlerdi.
- Sekiz, dokuz yaşlarında olmalıydım. Gemi Corinth Kanalından geçip İyon Denizi’ne girmişti. Yunanistan’ın batısındaki adalar teker teker beliriyorlardı. Korfu, Kefalonya ve Ithaka… Ben çok hastaydım ve bir kenara atıldığımı düşünüyor, şansızlığıma yanıyordum. Gemide deniz tutardı, astım krizin değil. Dolayısıyla lumbuzdan dışarı bakacak halim bile yoktu. Gemideki her hareket canımı yakıyordu: kapının aralığından sızan ışık, makinelerin titreşimi, sintine kokusu… Babam öğlen yemeklerini yatağıma getirir ve ben yemek yerken o da yüksek sesle Homeros’un İlyada’sını okurdu. Bulunduğumuz yerle uyum sağladığından belki. Belki de başımı kaldırıp göremediklerimi bana efsanelerle anlatmak için. Ateşten kafam bulanmıştı ve kayıp bir çocuk tanrıça olduğuma dair rüyalar görmeye başlamıştım. Olympos Dağı beyaz taştan bir binaydı. Bütün tanrıların bir odası vardı. Akşamları çıkıp bahçedeki çardakta yemek yiyorduk. Ana tanrıça Hera’nın yanında oturuyordum. Galiba annemi çok özlemiştim. Kendimi daha iyi hissettiğim bir gün babam gelip beni köprü üstüne çıkardı…
Ithaka adasıyla Yunan karası arasındaki bir kanaldan geçiyorduk. Bütün gemiler o kanaldan geçip Adriyatik’e girerler. Ama daha aşağılardayken babam bana eğer iskele tarafımızdaki adayı sancağımızda bırakırsak Aşil’in ölümsüzlük çeşmesinin yerini görebileceğimizi söyledi. Aşil bir ölümsüzdü. Annesi onu topuğundan tutup ölümsüzlük çeşmesine batırmıştı. Topuğu ıslanmamış olduğu için Aşil’in canı da oradaydı. Bir tek oradan vurulduğunda ölüyordu ve nitekim Paris de onu o şekilde öldürmüştü. “Şimdi o çeşmeyi sana göstereceğim,” dedi babam. Gemiyi daldırdı Kefalonya’yla Ithaka arasındaki dar kanala. Dürbünle bakıyordum. Bir kaç kavak ağacı gösterdi babam. Çeşmenin orada olduğunu söyledi. Rengim soluktu, gözlerim şiş ve saçlarım pisti ama bir efsaneye bakıyordum. Bir ölümsüzlük çeşmesine. Bir ejderha kadar güçlü hissetmiştim o yaz kendimi.
- Çocukken okuduğum ilk kitaplar ablamın kütüphanesindekilerdi. Ablam yatılı okulda olduğu için hafta içi odası boş olurdu. Kimseye belli etmeden içeri girer yatağına oturur ve gizli bir şey yapıyor olmanın heyecanıyla onun kitaplarını okurdum. Şekerci dükkânına girmiş gibi bir o kitabı alır okur, bırakır, öbür kitabı alırdım. Bu günler boyunca böyle tekrar eder dururdu. Samed Behrengi’nin Küçük Kara Balık’ı vardı aralarında, Paul Biegel’in Küçük Kaptan’ı vardı, Semuşkin’in Merhaba Chukotka’sı. En çok Benim Küçük Üçkağıtçım’ın resimlerine bakmayı severdim ve hep bir Beyaz Yele’yle arkadaş olmayı hayal ederdim.
- Birçok yazar olabilir ama nefesimi tutup düşündüğümde Enid Blyton’dan başkası olamaz diyorum. Annemin yeni bir Gizli Yediler kitabıyla eve dönmesini sabırsızlıkla beklerdim. Yaz tatillerinde Afacan Beşler’den biri olduğumu hayal edip kendi hikâyelerimi yazardım. Karakterleri kâğıda çizip makasla kesip onlarla oynardım. Hiçbir kitap Enid Blyton’la geçirdiğim saatlerin eline su dökemez.
- İlk sırayı gene bir Enid Blyton’a vereceğim. Afacan Beşler Define Adası’nda. İkincisi Jules Verne’den İki Sene Okul Tatili. Ayrıca on yaşından büyük çocuklar için yaz tatili Ege Denizi ve topraklarının mitolojisiyle örülmüş Homeros’a başlamak için en doğru zaman. Hiç olmadı Percy Jackson’lar bile Ege’ye, Akdeniz’e tatile gitmiş ve tüm o tarihi eserleri, amfi tiyatroları, tapınakları görmüş bir çocuğun başını döndürebilir. Ayrıca bazı çocukların çizgi romanla daha rahat edebileceğini de göz önünde bulundurup Tenten’in yaz tatili için harika olabileceğini unutmamak gerekir…
Genç Osman Yavaş / Final Kültür Sanat
- Güneş, deniz, arkadaşlar, miskinlik ve keyif, bolca kitap, uzun sohbetler ve sıcak.
- Ailem, işçi ailesiydi. Her yaz Türkiye’ye gelir ve oradaki arkadaşlarla akşamları toplanıp saklambaç vb. oyunlar oynayıp dururduk. Ama gündüzleri ortalarda kimseler yokken de serin evde oturulur, bir şeyler okunurdu. Bir keresinde kitabım kalmayınca burada (sanırım bir sahaftı) Almancasını okuduğum bir kitap bulduğum için çok sevinmiştim, zira o yıllarda Türkçem çok kötüydü. Buna rağmen o kırık dökük Türkçem kitabın çevirisin tam bir felaket olduğunu anlamaya yetmişti. Eskiden, belki daha 10-15 sene öncesinde memleketimde çocuk kitaplarına, özellikle de çevirilerine ve baskılarına hiç özen gösterilmezken şimdi bunlara bir o kadar emek ve itina gösterilmesi, bugün artık çocuk olmasam da çocukluğumda kaybettiğim bir kitabı bulmuş kadar sevindiriyor beni.
- Hayır.
- Birinciliği tartışmasız Ottfried Preussler’e veriyorum, sonra Erich Kaestner ve Enid Blyton olabilir.
- Sakar Cadı Vini/Valerie Thomas, Elma Ağacında Bir Büyükanne/Mira Lobe, Bu Kış Kimse Üşümeyecek/Feridun Oral, (kışın serinlemek isteyenlere), Uçan Sınıf/Erich Kaestner,
Balkonya’da Yaz Tatili/Rusalka Reh, (tatile gidemeyen iki çocuğun hikâyesi).
Mine Soysal / Günışığı Kitaplığı
- Tatil deyince aklıma rutin dışı işler geliyor. Hep istediğim halde yoğunluktan zaman ayıramadığım, bir türlü öncelik veremediğim, oysa yapınca tamamlanmış hissedeceğim şeyler. Bambaşka rotalarda günübirlik geziler yapmak, yeni açılar, yeni lezzetler keşfetmek; ailemle ve dostlarımla zamanlı zamansız uzun sohbetlere dalmak; nicedir biriktirdiğim sayısız kitaptan en merak ettiklerimi okumak; fotoğraf arşivimle ilgilenmek; biraz uyumak, biraz da avarelik etmenin hakkını vermek. Başka ülkelere yolculuk yapmayı da seviyorum. Ama bu bir yaz tatiliyse en çok yüzmeliyim elbette. Ben Marmara çocuğuyum. Yılın altı ayını denizde geçirirdik bir zamanlar…
- İlkokul birinci sınıfta okuma yazmayı en geç öğrenen bendim sanırım. Öğretmenim de doğallıkla, yaz tatilinde çok okumam gerektiğini söylemişti aileme. Annem de bana, o zamanlar Türkçeye yeni çevrilen Ayşegül dizisini okutmayı iş edinmişti kendine. Kitaplar güzeldi, ama ben yine de öleceğimi sanıyordum. Bahçede arkadaşlarımla oyun oynamak varken, her gün birkaç saat için bile olsa, evde kalmak ve kitap okumaya çalışmak berbat hissettirmişti. Beklediğin cevap bu olmayabilir, ama o yazı hiç unutmam ben.
- Dediğim gibi, ilk okuduğum kitaplar “Ayşegül” dizisindendi. İlkokul yıllarımda, evde Allah Rahatlık Versin adında, gri deri ciltli bir masal kitabı vardı. Andersen’den, Ezop’tan, La Fontaine’den derlenmişti. Arada sırada elime alıp okuduğumu hatırlıyorum. Ama içindeki siyah beyaz desenlerin bazısından ürktüğüm için atladığım kısımları da vardı. Yetişkinliğimde okudum onları ancak.
- İlk gençlik yıllarıma demek daha doğru olacak. Ortaokulda muhteşem bir Türkçe öğretmenim vardı. Türkçe dersindeki başarısızlığımla kompozisyon dersindeki başarımı beni hiç incitmeden harmanlardı. Bana karşı en ufak bir önyargı biriktirmedi. Tuhaf bir adanmışlıkla bize yazarları, şairleri, türleri anlatır, onları merak etmemiz için uğraşırdı. Sanki başka bir uzaydan sesleniyordu. Onun derslerinde sıkılırdım, ama kafam da karışırdı. Ablalarım da, okullarının kütüphanesinden kitap taşırlardı bana bıkıp usanmadan. Bir gün Müren Ablam’ın (Beykan) getirdiği Renny’nin Gençliği (M. Roche) adlı roman ilgimi çekti; okuyuverdim. Müthiş etkiledi beni. Aynı sıralarda, yine evde bulunan bir şiir seçkisi başucu kitabım oldu. Ne zaman bunalsam, o kalın şiir kitabını elime alır, bağıra çağıra şiirler okurdum rastgele. Okuduğum şiirleri yazanların kim olduğuyla hiç ilgilenmezdim, tek derdim ergen ruhuma dokunan o muhteşem dizelerdi. 20. yüzyılın ilk yarısının büyük şairleriyle o seçki sayesinde tanıştığımı sonraları anlayacaktım. Derken bir gece, Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf romanını elime aldım. Bitirdiğimde hem sabah olmuştu, hem de içimde taptaze bir edebiyat tutkusu filizlenmişti. Sonrası çorap söküğü gibi geldi…
- Tatil, anne babayla, kardeşlerle yapılabilecek ortak okumalar için harika bir fırsat. Okumanın buluşturan, konuşturan, fark ettiren, iyi zaman geçirten deneyimi için biçilmiş kaftan. Ortak okumalar için Brigitte Labbé’nin “Çıtır Çıtır Felsefe” dizisini her yaşa özellikle öneririm. Ortaokul ve lise gençliği için iki roman önerim var: David Almond’un adı gibi büyüleyici başyapıtı Dünya Büyülü Bir Yer ve Sibel Oral’ın örselenmiş genç yaşamlara şiirsel bir dille dokunduğu kitabı Beni Beklerken. İlkokuldakiler için Behiç Ak’ın renkli 10 kitaplık “Gülümseten Öyküler” dizisi vazgeçilmezim. Zeynep Cemali’nin çocukluk anılarını öyküleştirdiği Çılgın Babam kitabını ise çocuklar kadar, İstanbul’un her anlamda harabeye çevrilmeden önceki incelikli yaşamını özleyen, kıymetini bilen her yaştan okur için de hevesle öneririm.
Miyase Sertbarut / Tudem
- Yaz tatili demek okula gitmemek demektir ve bu muhteşem bir şeydir!
- Biz köyde yaşıyorduk ve annem-babam toprakla uğraşan insanlardı. Şehre alışverişe gidecekleri bir gün bana da sordular. “Ne istersin?” Ben de evdeki Kemalettin Tuğcu kitabının arkasındaki listeden üç kitap adı belirleyip yazmıştım. Alıp almayacaklarından emin değildim. Sonuçta onlar temel ihtiyacımız olan şeyler için gidiyorlardı şehre. Yağ, pirinç, kumaş, şeker vb. O zamanlar öğretmenin dâhil kimse bana kitabın da temel ihtiyaç olduğundan söz etmediği için annemler benim listemi önemsemez sanmıştım. Akşam eve döndüler. Torbaların içi boşaltılmaya başlandı. “Bulamadık senin kitapları.” dedi babam. Üzüldüm, almama ihtimallerini bildiğim halde yine de umutlanmıştım. “Şaka yaptı baban.” dedi annem ve elini torbanın içine daldırdı, listedeki üç kitabı uzattı. O an dünyanın en mutlu çocuğuydum. Listeme önem verilmişti ve pirinç kadar, yağ kadar kitaplar da değerliydi.
- Okuduğum ilk kitabı anımsamıyorum. Etkisinde kaldığım ilk masalı hatırlıyorum ama. Sihirli Fasulyeler. Beni etkilemesinin nedeni fasulyenin bir gecede boy atıp bulutlara yükselmesi ve çocuğun fasulyeye tırmanıp gökyüzündeki devi alaşağı edebilmesi.
- “İmza atmıştır” dersem çok keskin olur ama Kemalettin Tuğcu, çocukluğu benimki gibi geçmiş ya da 70’li yılların çocukları için ulaşılabilir bir yazardı. Sonrasında ise Orhan Kemal ve Mehmet Seyda severek okuduğum yazarlardandı.
- İmdat! Çıkarın Beni Buradan – Salah Nauora, Şair Kısakulak – Eva Furnari, Ella ve Arkadaşları – Timo Parleva, Sevgili Hiç Tanımadığım Çocuk – Hanzade Servi, (Hadi kendimden de olsun) Çöp Plaza.
Nazlı Deniz Güler / Kırmızı Kedi
- Çocukluğum boyunca her yaz tatilimi; kiraz, elma, ceviz ağaçlarıyla dolu, yemyeşil bir bahçenin içindeki, yayla evimizde geçirdim. En yakın arkadaşlarımsa, hiçbir zaman yanımdan eksik etmediğim kitaplarımdı. (Tabii ki kardeşimden sonra) Okul kapanır kapanmaz, büyük bir hevesle, “Yazın Okunacak Kitaplar Listesi” hazırlar ve onları yanıma almadan yola çıkmazdım. Ne yazık ki, liseden sonra bir daha oraya gitme fırsatı bulamadım. Ama ne zaman biri “yaz tatili”nden bahsetse, aklıma ilk önce o yayla evi, sonra da orada okuduğum kitaplar gelir. Çünkü yaz tatili benim için, özgürce hayaller kurduğun, kitaplardaki kahramanlarla arkadaşlık ettiğin, belki de hiçbir zaman göremeyeceğin yerlere gittiğin, o benzersiz üç ay demektir.
- İlkokul ikinci sınıfın yazında, öğretmenimiz yaz tatilinde okumamız için bize kitaplar önermiş ve bir de günlük tutmamızı istemişti. Büyük bir hevesle günlüğümü elime aldıktan çok kısa bir süre sonra da, yaz tatilinde genelde bahçede vakit geçiren ve kitap okuyan bir çocuğun yaşadıklarının, heyecan verici maceralar, ya da kayda değer öyküler olamayacağını düşünmeye başlamıştım. Günlüğüme yazdıklarımı okuyunca sıkılıyordum, kısacası okuduğum kitaplara hiç benzemiyordu. Ben de bu durumu değiştirmeye karar verdim. Günlüğümü yazarken, o gün yaşadıklarımın (sıradan olaylar olsa bile) beni nasıl etkilediğini düşündüm. Duygularımı gözden geçirdim ve her anımı, hayali bir okuyucuya anlatarak yazdım. Aslında giriş-gelişme-sonucu olan öyküler kurmaya çalıştım. İşin komik yanı, böyle davranmamın sebebi bir gün yazar olabileceğime inanmam değildi. Sadece ödevimi iyi yapmaya çalışıyordum. İşte bu yüzden, belki de yazdığım ilk öyküleri saklayan ve hâlâ yanı başımda duran bu günlüğün varlığı, beni çok mutlu ediyor.
- Ne kadar hafızamı zorlasam da, okuduğum ilk kitabı maalesef hatırlayamıyorum. Ancak çocukluğumu düşündüğümde aklıma gelen ilk kitaplar; Seksen Günde Devr-i Âlem, Alice Harikalar Diyarı’nda ve Andersen Masalları.
- Tek bir yazar ismi veremem ama başta David Copperfield olmak üzere, Sefiller ve Don Kişot gibi klasiklerin, çocuklar için kısaltılmış baskılarını okuduğumu ve tümünün beni çok etkilediğini hatırlıyorum, tabii ki Andersen Masalları’nın da.
- Büyük Sözcük Fabrikası – Agnes de Lestrade, Öteki – Pedro Manas, Kırlangıç ile Tekir Kedi – Jorge Amado, Durmayalım Düşeriz – Burcu Aktaş, Karabiber, Nilü ve Çiçi – Görkem Yeltan.
Neslihan Önderoğlu / Günışığı Kitaplığı
- Yaz tatili, gri günlerin bitip mavi gökyüzü ve güneşin gelmesi, dilinizin üstündeki dondurma, bedeninizi soğutan deniz, bir bardak buz gibi naneli limonata, beyaz tabakta karpuz dilimleri ve mutluluğa dair ne varsa…
- İlkokul üçüncü sınıfı bitirdiğim yazdı. İki tekerlekli bir bisiklet bulmuştuk evimizin bodrumunda. Babamın çocukluğundan kalma freni patlak bir bisikletti. Bir arkadaşım oturma yerinin arkasından tutarak dengede durmamı sağlıyor, bana bisiklete binmeyi öğretiyordu. Bir gün bir yokuşun tepesindeyken aniden bırakıverdi. Son hızla yokuştan aşağı inerken karşıdan karpuz yüklü bir at arabasının geldiğini görüyor ama fren tutmadığı için duramıyordum. Sonunda o arabanın altına girdim. Pek çok kırık, çıkık ve yarayla o yaz tatilini evin balkonundaki şezlongda yatarak geçirmiş ve o sayede çok fazla kitap okumuştum. Okuma alışkanlığını o sayede kazandığımı bile söyleyebilirim.
- İlk kitap mı emin değilim ama Pal Sokağı’nın Çocukları çok etkilemişti beni.
- Jules Verne’nin bütün kitapları bizi inanılmaz dünyaların içine sürüklerdi.
- Zeynep Cemali / Ballı Çörek Kafeteryası, Samed Behrengi / Küçük Kara Balık, Italo Calvino / Ağaca Tüneyen Baron, Vladimir Tumanov / Kraliçeyi Kurtarmak, Tarık Dursun K. / Elde Var Hikâye.
Sevim Ak / Günışığı Kitaplığı
- Kışları çocuklarla gerçekleştirilen etkinliklerle geçirdiğim için tatil kavramı ancak baharlarda yaptığım yolculukları karşılıyor. Yaz aylarım ise Büyükada’da geçiyor. Kitap okuyarak ve tamamlanmamış dosyalarımı çalışarak. Bu nedenle yaz tatili daha çok yazmak demek benim için.
- Yazları kırtasiyeye her ay gelen kitaplardan sevdiğimiz türde olanları seçip alırdık. Özellikle çizgi romanları defalarca okur, nerdeyse ezberlerdik. Yeni kitap almak için babamdan istediğim parayı başka şeylere harcadığım bir gün okunmuş kitaplarımı, eski ders kitaplarımla beraber bir portakal kasasına koyup satışa çıkarmıştım. Bu işi genelde birkaç çocuk beraber yapardık. O gün kapının önüne çıkar çıkmaz öğretmenime yakalanmıştım. Ders kitaplarımı görünce her şeyi öğrendin, yeniden bakmana gerek yok tabii, dedi. Ben de utanarak eve kaçtım.
- Afrikalı bir çocuğun zorluklarla geçen yaşamını anlatan bir kitap olduğunu anımsıyorum.
- Jack London. Beyaz Diş romanını birkaç kez okumuştum.
- Çat Kapı – Andreas Steinhofen, Matilda – Roald Dahl, Konserve Kutusundan Çıkan Çocuk – Christine Nostlinger, Bebek Annem – Behiç Ak, Berk Mucit Oldu – Kaan Elbinbil.
Süleyman Bulut / Can Çocuk
- Yaz tatili deyince… Hayatımın değişik dönemlerinde, değişik şeyler gelir aklıma. Öğrencilik dönemimdeki yaz tatilleri, okulların kapanmasıyla birlikte kırda çalışmaya başladığımız günleri getirir. Afyonların çizilmesi, toplanması harmanlanması; arkasından arpaların, arkasından buğdayların harmanlanması, daha da arkasından pancarların sökülmesi… Okulların açılmasına kadar uzardı bu yaz çalışmaları. Üniversiteyi bitirip, çalışmaya başladığım yıllarda, yaz tatili deyince… Rahat rahat kitap okuyabildiğim; yazamadığım, ama uzun uzun yazma planları yapabildiğim, denizde kulaç atabildiğim günler gelir aklıma. İşimin sadece okumak ve yazmak olduğu son 10-15 yılda ise… Yaz tatili benim için, okulların kapanmasıyla birlikte masama kapanıp, gece gündüz yazdığım günleri aklıma getiriyor: Kışın, okul etkinliklerinin yoğunluğundan dolayı, yazmaya istediğim kadar zaman ayıramadığım için.
- Yaz tatili değil de, yarıyıl tatili anısı aktarayım size…
Orta iki ya da üçteyim… O yıllarda, yarıyıl tatilinde, bir kitabın okunup özetinin çıkarılması istenirdi bizden. Çalıkuşu’nun özetini çıkarmıştım ben. Tatil bitti, okullar açıldı; bir hafta içinde ödevler verilecek.
Hanife adında bir arkadaşım var; sevdiğim, temiz bir çocuk. Kıvranıp duruyor; “N’oldu, neyin var senin?” dedim. “Ödevi yapamadım, kalın bir kitap seçmişim,” dedi. Evinde kitap olan, varlıklı bir ailedendi Hanife ama okumayı sevmezdi pek. Birçok kitabı da ondan alıp okumuşluğum vardı.
“Sıkma canını; sen kitabı getir bana,” dedim.
Ertesi gün geldiğinde elinde gerçekten de kalın bir kitap vardı.
“Ver bakayım, bu ne?” dedim.
Hababam Sınıfı, Rıfat Ilgaz’ın. O yıllarda, Hababam Sınıfı’nın çok adını duyuyor, merak ediyor; ama kitabı bulamıyordum. Halk Kütüphanesi’nde fişleri özellikle taramış, adına rastlayamamıştım.
Hanife’nin getirdiği kitap, neredeyse bütün Hababam Sınıfı öykülerini bir arada topladığı için epeyce kalındı. Şaka yollu,
“Ooo, bu kadar kalın kitabın özeti aylaktan (karşılıksız, bedava) çıkmaz; kitap bende kalacak,” dedim.
Dünden razıydı Hanife. “Senin olsun,” dedi.
Okuldan sonra koşa koşa gittim eve. Kahkahalar atarak başladığım okumayı bitirdiğimde horozlar ötmeye başlamıştı. Sanırım okuduğum ilk mizah kitabıydı.
- Anımsamaz mıyım hiç? Dün gibi aklımda…
Ben ilkokul dönemimde ders kitapları dışında bir kitap görmedim, okumadım da. Ortaokul için o zamanki ilçemiz Beyşehir’e gittiğimde, bir öğretmenim bize şehirde bir halk kütüphanesi olduğunu söyledi, yerini tarif etti; oradan kitap alabileceğimizi söyledi. Gittim…
İlk kez, üç duvarı kitaplarla dolu bir salon görüyordum. Öylece bakakalmışım… Şaşkınlığım, kütüphane memurunun dikkatini çekmiş ki, beni yanına çağırıp, hangi kitabı istediğimi sordu. Bu kadar çok kitabın arasında ben hangisini söyleyebilirdim. Bir cevap veremediğimi görünce, bu kez,
“Ne tür bir kitap istiyorsun? Roman mı, hikâye mi, masal mı?” diye sordu.
Hemen cevap verdim:
“Masal!”
İlkokul dönemimde, ders kitaplarının dışında bir kitap görmemiştim; ama masal dinleyerek büyümüştüm. O yüzden, ilk aklıma gelen masal olmuştu.
Bana bir köşeyi göstererek,
“Masal kitapları orada; git, bak; bir kitap beğen, vereyim sana,” dedi.
Gittim, masal kitaplarının olduğu köşeye… Kitaplara dokunmaya çekiniyorum, yarım metre geride durup, kitapların adlarını sırtlarından okumaya başladım.
Okudum, okudum, okudum…
Sonunda bir kitabın adı, daha çok ilgimi çekti. Alıp okuduğum ilk kitap da o oldu:
1001 Gece Masalları!
Doğan Kardeş Yayınları arasından çıkmış, ciltli bir kitaptı. Yıllar sonra kitabın aynısını sahaflarda bulup, aldım; kütüphanemde özel bir yeri vardır şimdi.
- Ders kitapları dışındaki ilk kitabımı, ortaokula başladığımda okuduğumu yukarıda söylemiştim… Ama bazı yazarlarla daha önce İlkokul Türkçe kitabında tanışmıştım.
Bayram törenleri için ezberlediklerimin dışında, sevdiğim için ezberlediğim ilk şiiri bugün gibi hatırlıyorum: Kır Şarkısı’ydı, Behçet Necatigil’in. Doyurmak için atlarımızı kıra götürdüğümde, çayırlara ya da ekinlerin arasına uzanır, bu şiiri okuyarak uç uç böcekleriyle konuşurdum.
Bunun dışında, üç öykü beni çok etkilemiş, satır satır ezberlemiştim: Kaşağı (Ömer Seyfettin), Eskici (Refik Halit Karay), Kirazlar (Reşat Nuri Güntekin).
Beyşehir’de, bir öğretmenimin yönlendirmesiyle gittiğim Beyşehir Halk Kütüphanesi’nde, ilk okuduğum kitap olan 1001 Gece Masalları’ndan sonra Reşat Nuri’nin sevecen dünyasını keşfettim. Bütün öykü ve romanlarını arka arkaya okudum. Ömer Seyfettin ve Refik Halit Karay’ı da tabii… Refik Halit Karay’ın ancak üniversite zamanlarımda keşfettiğim Türkçeyi kullanmadaki o müthiş ustalığının henüz farkında değildim; ama Memleket Hikâyeleri çok ilgimi çekmişti.
Çocukluğuma, ortaokul dönemime imza atmış yazar hiç kuşkusuz Reşat Nuri Güntekin’di. Çalıkuşu’ndan ibaret sanılması büyük talihsizlik. Toplu eserlerini bugün bile, zaman zaman okurum.
- Öncelikle ve mutlaka, çocuk edebiyatının KLASİKLERİNDEN birkaç kitap seçip, okumalarını öneririm. Edebiyat duygusunun ve bilincinin kazanılmasında hâlâ çok önemli bir yerleri var.
Günümüze gelirsek… Gerçekten değerli kitaplar yazılıyor, yayınlanıyor. Bunların içinden fark edilmesini özellikle istediğim beş kitabın adını – anamadıklarıma büyük haksızlık yaptığımı belirterek- , şöyle sıralayabilirim:
Bu Bir Kitap – Lane Smith/ Tudem, Annemin Çantası -Sara Şahinkanat/ YKY, Sams’in Maceraları – Paul Maar / Can çocuk, Okumayı Çok Seven Fare ve Bir Dostluk Öyküsü – Barbara Wersba/ Kelime Yayınları, Dedem Bir Kiraz Ağacı – Angela Nanetti/ Günışığı Kitaplığı.
Toprak Işık / Tudem
- Aklıma öncelikle özgürlük geliyor. Bıkana kadar kitap okuyabilmek, yorulana kadar oynayabilmek… Şimdilerde de yoğun okul etkinliği programlarımdan dolayı yaz tatillerini çocukluğumdaki gibi hissetmeye başladım. Yılın bu döneminde zamanımı daha fazla kendim planlayabiliyorum. Elbette ki güzel bir şey bu.
- Sanırım ilkokul beşten sonraki yaz tatiliydi; abilerimden özendiğim için Maksim Gorki’nin “Çocukluğum” adlı romanını okumaya başlamıştım. Anlamakta epeyce zorlanıyordum ama bir yetişkin kitabı okuyor olma fikrinden zevk alıyordum. Sonunda kitabı bitirdim ve bu bana çok iyi geldi.
- Kurgusu olan ilk kitap “Küçük Karabalık”tı. Çok sevmiştim. Hala da o kitabın bende ayrı bir yeri vardır.
- Hiç tereddütsüz Maksim Gorki’dir.
- Şimdiki Çocuklar Harika /Aziz Nesin, Küçük Karabalık / Samet Behrengi, Yalınayak Gen / Keiji Nakazawa, Sahi mi Susam / Ahmet Önel, Çöp Plaza / Miyase Sertbarut.
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (1 Temmuz 2016)