Orhan Veli’nin, Can Yayınları tarafından 2021 yılında yayınlanan Bütün Yazıları isimli kitabı, şairin şiir anlayışının yanı sıra birçok farklı konudaki fikirlerini öğrenmemizi sağlayan kapsamlı bir çalışmadır. 399 sayfalık kitapta edebiyat, resim, politika, tiyatro ve daha birçok alanda kendine özgü düşüncelerini cesurca ve açık yüreklilikle yazan bir Orhan Veli görülür.
Şiirde kendisinden önceki dönemlerin alışılagelmiş kalıplarını yıkan ve yeni bir akımın öncüsü olan Orhan Veli’nin, yazılarında da en çok üzerinde durduğu konu doğal olarak şiirdir. Sürekli şiir üzerine düşünen, fikirlerini şiirlerinin yanı sıra kaleme aldığı metinlerle de okuyucularına ulaştıran Orhan Veli, kendine has tarzını kısa zamanda edebiyat dünyasına kabul ettirir.
Kafiye ve vezinden vazgeçen, mısralarının uzunlukları arasında orantı kurma zorunluluğunu reddeden, kalıplaşmış belli kelime ve söyleyişleri kullanmaktan kaçınan şair, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rıfat le birlikte çıktığı bu yolda eski edebiyatçıların bitmez tükenmez hücumlarıyla karşılaşır ancak bu hücumlara karşı fikri mücadeleye girmekten çekinmez.
“Biz gerçek şiirin ölçüsünü arıyoruz. ‘Vezin yok, kafiye yok, teşbih yok, istiare yok; demek ki şiir yok’ diyenin değil, ‘Vezin var, kafiye var, mecaz var, hepsi var; fakat şiir nerede’ diyecek olanın ölçüsünü.” (s.56)
Şairin önceki şiir akımlarına karşı çıkmasının bir diğer sebebi, onların egemen sınıfların hizmetinde olduklarını düşünmesidir. O’na göre bu durum şiiri halktan uzaklaştırmakta, sanatın halka inmesinin önüne geçmektedir. Genç şairin ve arkadaşlarının öncelikli hedefi ise bu durumu tersine çevirmek ve şiiri halkın hizmetine vermektir.
Bu sebeple, eskiden şiirin konusu hep belli bir sınıf ve statüde olan kişilerin hayat ve beğenilerinden ibaretken, Orhan Veli şiirlerinin konusunu daima halkın içinden seçer. Bir diğer deyişle, hikâyede Sait Faik’in yaptığını şiirde Orhan Veli yapmakta, edebiyatı sadece belli bir kesimin değil bütün halkın beğenisine sunmaktadır.
“Bugüne kadar burjuvazinin malı olmaktan, yüksek sanayi devrinin başlamasından evvel de dinin ve feodal zümrenin köleliğini yapmaktan başka hiçbir işe yaramamış olan şiirde, bu değişmeyen taraf müreffeh sınıfların zevkine hitap etmiş olmak şeklinde tecelli ediyor… Ama yeni şiirin isnat edeceği zevk, artık ekalliyeti teşkil eden o sınıfın zevki değil. Bugünkü dünyayı dolduran insanlar yaşamak hakkını mütemadi bir didişmenin sonunda buluyorlar. Her şey gibi, şiir de onların hakkıdır, onların zevkine hitap edecektir.” (s.20)
Dil meselesi, Orhan Veli’nin üzerinde dikkatle durduğu konulardan bir diğeridir. Dilin Türkçeleştirilmesini savunan şair, yazı üslubundaki hızlı değişimle bunu bizzat gösterir. Gerçekten de, kırklı yılların başında yazdığı yazılarla yine kırklı yılların ikinci yarısında yazdığı yazılar arasında ciddi derecede fark vardır. Ancak O’na göre dilin Türkçeleşmesi yalnızca kelime değişiminden ibaret olamaz. Asıl değişmesi gereken, eskinin yerine yeniyi koymayı benimsemiş kafa yapısıdır.
Bu anlayışla birlikte, eski dili ısrarla kullanmaya devam edenlere yer yer alaylı biçimde karşı çıkan Orhan Veli’nin en çok diline doladığı isimler Necip Fazıl ve Peyami Safa olur. Özellikle Necip Fazıl’ın çıkardığı Büyük Doğu dergisinden alıntılar yapan şair, burada kaleme alınanları nükteli bir biçimde okuyucularıyla paylaşır.
“Ya bu yazıların yazarları arasında bir akıl benzerliği var. Yahut da bu imzaların hepsi, yani Necip Fazıl Kısakürek, Neslihan Kısakürek vs… hepsi aynı insanın çeşitli imzalarıdır. Yahut da Büyük Doğu mecmuasına girecek bütün yazılar bir tek kişi tarafından tashih edilir.” (s.91)
Aynı dönemlerde Hasan Âli Yücel’in yerine Milli Eğitim Bakanlığına getirilen Reşat Şemsettin Sirer’in icraatları da Orhan Veli’nin eleştirilerine uğrar. Tercüme edilen klasiklerin bir bölümünün ahlaka aykırı olduğu gerekçesiyle yayın programından çıkarılması, köy okullarında eğitim kitaplarının haricindeki bütün kitapların toplattırılması gibi gelişmeler eleştirilerin başlıca sebepleri arasındadır. Bu durum Orhan Veli’yi öylesine sinirlendirir ki, yazılarından birinin başlığını “Okuma Yazma Düşmanı Bir Milli Eğitim Bakanı” koymaktan çekinmez.
Orhan Veli 36 yıllık kısa yaşamının son bölümünde, kendi çıkardığı ve yaprak halinde çıktığı için Yaprak adını verdiği dergisinde şiir ve birçok farklı alandaki düşüncelerini savunmaya devam eder. O dönemde 13 yıldır haksız yere hapiste tutulan ve bu sebeple açlık grevine başlayan Nazım Hikmet’e en büyük destek Orhan Veli ve arkadaşlarından gelir. Kendileri de Nazım Hikmet’e yapılan haksızlığı protesto etmek için iki günlük açlık grevi yaparlar. Bunun yanı sıra Orhan Veli, Yaprak’ta Nazım Hikmet’i savunan bir yazı kaleme alır.
“Nazım Hikmet için söylenmesi gereken sözlerin şu üç beş satıra sığmayacağını bilirim. Ayrıca bu kadarcık bile söylemenin suç sayılacağını da bilirim. Bugüne kadar değil yazı yazmak, iki üç dostumuzla konuşurken dahi O’nun adını ağzımıza alamazdık. Kaç defa duymuşsunuzdur: ‘Fikirleri bir yana, iyi şairdir’ dediklerini. Niçin bu korku? Niçin insanı fikrinden ayırmak arzusu? İnsan, fikriyle bir bütündür. İnsan, insanlar içinde yaşadıkça fikrinden dolayı mahkûm olmaz.” (s.264)
1950 yılının Kasım ayında ani ve talihsiz bir biçimde hayatını kaybeden Orhan Veli’nin şiire, toplumsal meselelere ve özellikle kırklı yıllardaki edebiyat dünyamıza dair kendine özgü fikirlerini edebiyatseverlere sunan bu eser, özellikle dönemin başlıca tartışma konularının günümüzde de pek değişmediğini göstermesi bakımından şaşırtıcı ve dikkat çekicidir.
edebiyathaber.net (21 Mart 2024)