İnsanlığın gelişimi çok ilginç süreçleri kapsamaktadır. Çok eskilere gitmeyelim. Bir milyon sekiz yüz bin yıl önce Afrika’dan çıkan insana kadar gidersek günümüze gelmemiz çok uzun sürer. Ama insanın göz-beyin ilişkisine bağlı olarak; özel bir yeteneğe, soyutlama yeteneğine sahip olmasıyla başlayan düşünce üretimi ve yorumlama süreci insanlığın gelişimi içerisinde çok özel bir yeri belirttiğini söyleyeyim. Olmayanı düşünmek, tasarım yapmak yani doğada olmayanı tasarlayıp onu biçimlendirmek insanı diğer canlılardan ayıran en büyük özellik olmuştur. Afrika’dan çıkmasıyla birlikte insan bu yeteneğe ulaşabilmiştir. Bir bakıma Antalya’daki Öküzini mağarasında ya da İstanbul’daki Yarımburgaz mağarasında 400.000 yıllık fosillerin yaşadığı dönemde de tasarlayan insandan (Homo Sapiens) söz edilebilmekteydi. İşte bu bağlamda zaman içinde, evrile evrile, güzel sanatlar gelişmiş ve insan yaşamını daha anlamlı duruma getirmiştir. Yine insana özgü bir durum da daha önce yaptığı nesneleri saklamış, onu yeniden yapma yerine atalarından gelenin üstüne koyarak onu geliştirmiştir. Kısaca, insanın doğada var olanın yanında, doğadakini biçimlendirme ya da doğada olmayanı tasarlama ile düşünsel alanda çok büyük bir gelişim göstermiştir. Bu biriktirmeler zamanla kültür olarak adlandırılmıştır. İnsanlık, kendi ürettiği kültürel değerleri, tarihi boyunca hep biriktirmeye çalışmış ve arttırarak bugünlere kadar getirebilmiştir. Şimdi çok sıradan bir kültürel durumun nasıl ortaya çıktığını, hangi aşamalardan geçerek bugüne geldiğini düşünmek bile insanı heyecanlandırabilir. Kültürel değerleri korumada yazının önemli bir yeri olmuştur. İnsanlığın düşünmeye başlamasından (soyutlama yeteneği) çok sonraları yazı yoluyla bu düşünceleri biriktirmeye başlamıştır. “Tarih Sümerlilerle başlar” denilmesinin nedeni yazıyı bulan ve kullanan ilk topluluk olmasındandır. Yazının kültürel değerleri ve başka şeyleri sonraki kuşaklara aktarmada çok önemli bir işlevi olmuştur.
En eski dönemdeki bilgilerden bu yana ne kadar düşlemiş, neleri tasarlamış insanoğlu? Bunları bugünkü geldiğimiz aşamaya bakarak görebiliriz. İşte bu soyutlama yeteneği olan güzel sanatların içerisinde çok değişik alanlar var. Opera, sinema, bale, tiyatro, yazın, müzik, her türlü görsel sanatlar, sporla birleştirilerek yapılan değişik etkinliklerin hepsi insanın soyutlama yeteneğinin ürünüdür.
Yazınsal ürünlere baktığımızda halk anlatılarından, saz şairlerinin anlatılarından günümüze geldiğimizde ne ayrıntılı yazınsal ürünlere ulaşmışız. Bu ürünleri bile kendi içinde ayırmışız. Anlatı (her türlü biçimiyle), deneme, destan, eleştiri yazısı, fıkra, görüşüm (röportaj), halk hikayesi, inceleme yazısı, kanıtlayıcı bir metin, kısa öykü, novela, öykünce (fabl), peri masalı, reklam metni, roman, siyasal metin, söylen (mit), söylenbilimsel anlatım, söylence (efsane), söyleşim, şiir, tanıtım yazısı, tarihsel anlatılar, tiyatro (ağlatı, dram, güldürü vb.), yaşamöyküsü ve daha niceleri. Burada belirtilen her türün de kendi içinde farklı türleri olmuştur. Örneğin herkesin deneme deyip geçtiği bir türün yirmi farklı türünün olduğunu bilmek insanı şaşırtabilir[1]: Aile içi deneme, akademik deneme, betimleyici deneme, bilimsel deneme, çözümleyici deneme, dinsel deneme, döngüsel deneme, eleştirel deneme, felsefel deneme, geleneksel deneme / çağcıl deneme, aktörel deneme, izlenimsel deneme, karakter denemesi, kişisel deneme, kurallara bağlı olmayan deneme / kurallara bağlı olan deneme, nesnel deneme, yazınsal deneme vb. Ama Montaigne bu türü başlattığında, türünün kabulü bir sorun olmuştur.
Herkesin “çok güzel bir romanmış” diyerek anlatmaya başladığı kurmaca yapının ne denli farklı türlerinin olduğunu bilmek insanoğlunun düşünsel alanda geldiği aşamayı göstermesi bakımından önemli bir durumdur. Hemen akla gelen birkaç türü şöyle sıralayabiliriz[2]: bilim-kurgu, bireyci, destansı, doğacı, erotik, imgelemsel, kaçış, mektup, ortaklaşa (kolektif), polisiye, ruhbilimsel, savlı, serüven, sevi (aşk), şiirsel, tarihöncesel, tarihsel, tefrika, toplumsal, yabanıl (egzotik) vb. Bunlara her gün yenileri eklenmektedir. Örneğin Enis Batur Acı Bilgi adıyla yayımladığı kitabının alt başlığı “Fugue sanatı üzerine bir roman denemesi” yazmaktadır[3]. Bu bir deneme romandır ya da türler arası geçişi belirten bir anlatı türüdür. Sözün kısası günümüze gelinceye değin insanın soyut anlamdaki düşlemleri çok fazla gelişmiştir ve insan yaşadığı sürece de bu değişim ve gelişim olacaktır.
Roman gibi günümüzdeki birçok anlatısal yapının başlangıcında destanları, dinsel anlatıları bulmak olasıdır. Pierre Chartier romanın kökeni konusunda söylen, destanı öne çıkarır[4]. Ama tiyatrosal anlatılarda Antik Yunandaki savaşçı toplumların akşam ateşin çevresinde yaptıkları simgelsel davranışlar bulunur. Tragedya (ağlatı) sözcüğünün Yunancada tragos (keçi) sözcüğü ile ode (şarkı) sözcüğünden gelmesi bazı ipuçları verir. Ateşin etrafında sırtına keçi derisi giyerek izleyicilere o günkü yaptığı avını anlatan kişinin yaptığı bir tür tiyatrodur. Ama günümüze geldiğimizde tek bir tür tiyatronun olmadığını da biliyoruz.
Bu duruma tersinden de bakabiliriz. Örneğin İbn-i Sina, Farabi ya da Newton’un yaşamını açın okuyun. O dönemlerde bir kişi aynı anda tıp uzmanı, astronom, felsefeci, ilahiyatçı vb. olabilmektedir. Bugün ise bilgilerimiz o denli artmış ki, kişi dilbilimciyim demiyor, sesbilimciyim, göstergebilimciyim, söylem çözümleme uzmanıyım ya da sözdizim uzmanıyım diyor. İbn-i Sina dönemindeki tüm birimler, varsayalım üç birim iken, bugün tıp biliminin altındaki fizyoloji alanındaki bilgiler otuz üç birim olmuştur.
Artık yazılan ürünler sıradan bir destanın çok çok ötesindedir. Bu nedenle insanlar yazılanları da anlamak için çaba içine girmiştir. Hem kurmaca yapının düzenleniş biçimi hem de olay örgüsündeki karmaşıklara bağlı olarak metni nasıl okumak gerektiği konusunda insanoğlu düşünmeye başlamıştır. Bu konularda da çok değişik metni okuma ve anlamlandırma biçimlerinden söz edilir olunmuştur.
Metni okuma ve anlama biçimlerinin çıkış noktası biraz da eleştiri yöntemlerini dayanır. Siz bakmayın günümüz Türkiye’sinde metni övücü olarak yazılara “eleştiri” denildiğine, gerçekte eleştiri: bir yaptın olumlu ve olumsuz yanlarını gerektiği ölçüde bir arada belirtmektir. Eleştirmek haz ölçülerine göre değerlendirmek değildir[5]. Yani “bunu beğendim, bunu beğenmedim” demek eleştiri değildir. Bu tür söz belki elbise alırken kullanılabilir ama bir yazınsal yapıt karşısında söyleme şansı yoktur. En genel anlamda eleştirmek, yazınsal üretimleri yargılama sanatıdır. Bu da iyi ve kötü, olumlu ve olumsuz yanlarını gerekiyorsa bir arada verme biçiminde yapılan bir sanattır.
Eleştirinin kaynağını bir hayli gerilere Antik Yunan’a kadar götürebiliriz. Aristotales’in Poetika kitabındaki birçok düşünce, tanım ve sınıflandırma günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Örneğin ağlatı (trajedi) için söylenilen “Her ağlatı, bir düğüm ve bir çözümden oluşur. Çoğu yapıtın dışında, kimi yapıtın da içinde bulunan olaylar, düğümü oluştururlar; bütün geri kalan olaylar ise çözümü”[6] biçimindeki açıklama günümüz anlatıbilimsel incelemede de benzer biçimde varlığını sürdürür. Anlatıdaki başlangıç durumunda, anlatıya başlanmadan önce sürdüğü varsayılan bir olay söz konusudur. Düğüm ise anlatının hemen başlarında başlangıç durumunun kesilmesi ile oluşur. Bu açıdan Aristotales’in görüşü biraz değişikliğe uğradığı görülebilir. Günümüz anlatıbilim incelemelerinde kullanılan beşli yapıda[7] karmaşıklık ve eylemler dizisinden sonra anlatının sonunda çözüm söz konusudur. Sonra da bitiş durumu söz konusudur. Günümüzdeki beşli yapının (1. Başlangıç durumu, 2. Karmaşıklık, 3. Eylem, 4. Yargı ve 5. Bitiş durumu) tümü de anlatı içinde geçtiği varsayılır.
Bu bilgi bolluğunu, araştırmanın çokluğunu metin inceleme ve çözümleme yaklaşımlarında da görebiliyoruz. Her metin için aynı türden okumalara, yorumsal okumalara gerek olmayabilir. Ama imgelem gücüne dayalı roman, öykü, sinema gibi kurmaca metinlerin, şiir ve bazı sanatsal metinlerin anlaşılmasında düzanlamsal bir okuma ile yetinilmez. Bunun üstüne bir de yananlamsal okuma gereklidir[8]. Yananlamsal okuma da yorumu gerektirir ve işin içine öznellik de girer. Bir başka deyişle günümüz insanının konuştuklarından öteye konuşarak vermek istedikleri önemli duruma gelmiştir. Hani klasik anlatımıyla “satır aralarını okumak” için birçok bilim dalı ortaya çıkmıştır. Söz konusu insanın konuştuğu yazdığı ise dilbilim, söylem çözümlemesi, sözbilim (retorik) gibi birçok alan bu alanda söz sahibi olmuştur.
Çok kısa bir tarama ile elde edilebilecek bazı metni ayrıntılı okuma biçimleri kısaca şunlar olabilir (abecesel sıra ile)[9]: alımlama güzelduyusu (estetiği), anlatıbilim, biçembilim, budunsal yöntembilim, bürünbilgisi, dilbilim temelli araştırmalar, dramaturjik çözümleme, düşünce tarihi, düşünbilim kuramları çevresinde çözümleme, edimbilim, eğitimbilimsel metin çözümlemesi, eleştirmeli yayım, görüngüsel toplumbilim, göstergebilimsel inceleme, izleksel (tematik) incelemeler, kanıtlama kuramı, karşılaştırmalı yazın, Marksist çözümleme, metinlerarasılık, metinsel inceleme, oluşum eleştirisi, (öz)yaşamöyküsü bağlamında metin inceleme, ruhçözümsel inceleme, sayılamaya dayalı (istatistik) metin inceleme, sözbilimsel, toplumsal eleştiri, üreysel inceleme, yapısal çözümleme, yazın eleştirisi, yazınbilimsel inceleme, yazın tarihi, yazın toplumbilimi, yorumbilgisi vb.
Bunların adları bile birkaç satır tutuyor. Bu konuların her biri için sayısız araştırma kitapları çıkmıştır. İnsanlık kültürel ürünlerini korumak ve sonraki nesillere doğru biçimde aktarabilmek için yalnızca sanatsal ürünle yetinmemiş, bunun incelenmesi ve doğru anlaşılması konusunda da çok yoğun çabalar harcamıştır.
Metin incelemesiyle ilgili en genel anlamda üç yaklaşım söz konusudur. Bunların metnin en küçük noktasından başlayarak; değişik metinleri bir arada incelemeye, düşünce tarihine doğru giden bir süreç biçiminde olmaktadır. Derginin sınırlı sayfaları arasında bunları kısaca ele alalım[10]:
Metnin içinden yapılan çalışmalar: Metin içinde yapılan çalışmalar betimleme olarak değerlendirilebilir. Bu çalışmalar metnin farklı boyutlarda betimlenmesini gerektirir. Bu betimleme de yazınbilimsel, sözbilimsel (retorik), göstergebilimsel, edimbilimsel, biçembilimsel (stilistik), izleksel (tematik), metinlerarasılık bağlamında, karşılaştırmalı yazın incelemesi olarak, bürünsel, anlatıbilimsel, oluşumsal ve sayılamalı incelemeler olarak 12 türde olabilmektedir.
Metnin çevresinde yapılan çalışmalar: Bu aşamada metnin yazınsal alan ve diğer metinlerle olan durumlarının ortaya konulması, yerinin belirlenmesi söz konusudur. Bu bağlamda eleştirmeli yayım, yazınsal tarih, düşünce tarihi, üreysel inceleme, ruhçözümsel inceleme, yazın toplumbilimi, toplumsal eleştiri, algılama, özyaşam öyküsü ve dramaturjik çözümleme gibi yaklaşımlardan söz edebiliriz. Bunlara yenilerini de eklemek olasıdır.
Metinle birlikte yapılan çalışmalar: Bu aşamada yorumlama ve eğitbilim konuları akla gelebilir. Yorumbilgisi bağlamında dinsel öğretiler için metnin kullanılması söz konusu olabilir. Bazen de tersi geçerlidir. Dinsel metinlerde kullanılan yaklaşımlarla yazınsal metinler incelenmeye çalışılır. Eğitimbilim (pedagoji) ile ilgili olarak da, farklı eğitim ve öğretim aşamalarında metinlerden yararlanma yoluna gidilmesi söz konusudur.
Sonuç olarak insan soyutlama yeteneğine sahip olduğu sürece düşünsel ürünler olacaktır. Düşünsel ürünler olduğu sürece onun üzerine konuşanlar da olacaktır. Önemli olan yazılmış şeyler üzerine konuşanların yararlı olması, bir başka yaratımda işe yarayabilecek bilgiler içermesidir.
Derginin bundan sonraki sayılarında bu metin inceleme yöntemleri ele alınıp değişik metinler bağlamında değerlendirilecektir.
[1] GÜNAY, V. Doğan (2019) Deneme Yazma Sanatı, İstanbul: Papatya Bilim Yayınları, s. 195.
[2] GÜNAY, V. Doğan (2017) Metin Bilgisi, Genişletilmiş 5. Baskı, İstanbul: Papatya Bilim Yayınları, s. 241.
[3] BATUR, Enis (2000) Acı Bilgi. Fugue Sanatı Üzerine Bir Roman Denemesi, 2. Baskı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
[4] CHARTIER, Pierre (1996) Introduction aux Grandes Théories du Roman, 3. Baskı, Paris: Dunod, s. 23.
[5] BRUNEL, Pierre; MADELÉNEAT, Daniel; GLIKSOHN, Jean-Michel; COUTY, Daniel (1984) La Critique Littéraire, 18. Baskı, Paris: PUF., coll. Que sais-je?, s. 4.
[6] ARİSTOTALES (1995) Poetika, Çeviren: İsmail Tunalı, 6. Baskı, İstanbul: Remzi Kitabevi, s. 51.
[7] Bu konuda daha ayrıntılı bilgi arayanlar şu kaynağa bakabilirler: GÜNAY, V. Doğan (2018) Bir Yazınsal Göstergebilim Okuması: Kuyucaklı Yusuf, İstanbul: Papatya Bilim Yayınları, ss. 120-127.
[8] Düzanlam ve yananlam konusunda Bkz. BARTHES, Roland (1993) Göstergebilimsel Serüven, Çevirenler: Mehmet Rifat-Sema Rifat, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, ss. 69-72.
[9] Bu konuda çok sayıda kaynak bulunabilir. Okuyucu daha fazla bilgi için birkaç kaynak da biz verelim: YÜCEL, Tahsin (2009) Eleştiri Kuramları, 2. Baskı, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, ss. 37-98; GÜNAY, V. Doğan (2017) Metin Bilgisi, Genişletilmiş 5. Baskı, İstanbul: Papatya Bilim Yayınları, ss. 425-444; GÜNAY, V. Doğan (2018) Söylem Çözümlemesi, Genişletilmiş 2. Baskı, İstanbul: Papatya Bilim Yayınları, ss. 55-186
[10] DUMORTIER, J.-L., Fr. PLAZANET (1980) Pour Lire Le Récit, Paris/Bruxelles: A. De Boeck, Duculot, ss. 36-37, 70-120; GOLDENSTEIN, J.-P. (1980) Pour Lire Le Roman, Paris/Bruxelles: A. De Boeck, Duculot, ss. 29-37, 88-125.
V. Doğan Günay – edebiyathaber.net (27 Şubat 2020)