Yazınsal yapıt nedir, nasıl tanımlanabilir, hangi öz-yapısal nitelikler taşır?’ gibi sorular sorulduğunda, ilk akla gelen kaynaklardan biri, Roman Ingarden’in “Yazınsal Sanat Yapıtı”[1] adlı çalışmasıdır. Ingarden anılan kitabının “Yazınsal Yapıtın Var-oluş Tarzı Sorunu” ara-başlığı altında şu belirlemeyi yapar: Yazınsal yapıt hem gerçek (real), hem de ülküsel (ideal) bir nesnedir. Bu belirleme uyarınca, bir yazınsal yapıt her şeyden önce somut veya gerçek bir nesnedir. Bu özelliği nedeniyle, her nesne gibi, yazınsal yapıt da alınabilir satılabilir; inceleme, araştırma ve eleştiri nesnesi yapılabilir. Kısacası, nesne oluşu açısından kitap bir kullanım nesnesidir.
Yazınsal yapıtın ülküsel/ideal bir şey olduğuna gelince: Ingarden’in anlatımıyla, ne denli uzun olursa olsun, her yazınsal metin, her biri soyut ve ülküsel olan sözcük, tümce ve sözcelerden oluşur ve son çözümlemede dilsel anlatımların çeşitliliğinin toplamıdır. Burada bir noktayı vurgulamak yararlı olabilir: Tinsel ve ülküsel bir üretim olan dil, kullanıcılarının üzerinde birleştikleri bir uzlaşım sonucunda genelleşir. Dolayısıyla, dilsel malzemenin estetikleştirilmesiyle ortaya çıkan yapıtın kitaba dönüştürülmesiyle, dil nesneleştirilir.
Her yazınsal yapıt, kendi içinde ‘bütünlüklü’ bir örgüdür. Yazınsal yapıtın bütünlüğünü oluşturan sözcükler, tümceler, sözceler, kısacası her türlü dilsel anlatım, yapıtın temel öğesidir. Bütünlük, salt dilsel anlatımla da sınırlı değildir; konu, izlek ve yan-izleklerin de belli bir bütünlük içinde serimlenmesi gerekir.
Yazınsal yapıt bir tasavvur nesnesidir
Yazarın imgelem gücünün bir ürünü, kurgusu veya tasarımı olan yazınsal yapıt, yazarın özgeçmişi, iz bırakan öznel yaşantıları, diyesi, düşünceleri ve nesnelere ilişkin tasavvurlarıyla ilgilidir. Söz konusu tasavvur nesneleri, yapıtın yapılandırılmasında ‘özsel öğeyi’ oluşturur. Yazarın keyfince belirlenen söz konusu tasavvur nesneleri, bir yapıtı diğerinden ayrın temel öğeler, özgür fantezinin biçimlendirimidir. Yazınsal yapıt, yazarın öznel yaşantılarının ürünü olması nedeniyle, çeşitli değişimler geçirir; “zaman içinde oluşur ve yok olabilir.”
Tasavvur nesnelerinin bütünlüğü veya özdeşliği ve bunların biçimlendirimi, hem yazınsal yapıtın tikelliğinin, hem de farklı okunmasının güvencesidir. Bir yazınsal yapıtta serimlenen nesneler, o yapıtın vazgeçilmez öğesidir. Bir yapıtta serimlenen nesneler, o yapıtın özdeşliği içinde değil, kendi içlerinde gerekçelendirilir. Bu açıklamalar uyarınca, her yazınsal yapıtta iki yön/boyut vardır: Birinci boyut, ‘fiziksel-özdeksel şeylerdir’; ikincisiyse, her türlü yaşantılarıyla birlikte ‘psikolojik bireyler’dir. Bu yüzden, tutarlı bir yazınsal metin çözümlemesi veya yazınsal eleştiri, bu iki boyutu da dengeli olarak kapsamalıdır.
Neler yazınsal yapıtın içkin öğeleri değildir?
Ingarden’in anılan yapıtının ‘Yazınsal Yapıta Ait Olmayan Şeyler Nelerdir?’ ara-başlığı altındaki açımlaması uyarınca,
- Bir yazınsal yapıta ait olmayan şeylerin başında ‘yazar’ gelir. Yazar bütün yaşantıları, yazgıları ve ‘psikolojik durumları’ ile birlikte yapıtın dışındadır. Yazarın ‘psikolojik yaşamı’ ve bireyliğinin, yapıtla çok-katmanlı bir ilişki içinde olması, bu durumu değiştirmez. Yapıtın oluşumu ve belli özellikleri, yazarın bazı yaşantıları, ‘iç dünyası’ ve yaratım yeteneğiyle bağlantılı olabilir. Yapıt, yazarın ‘tümel kişiliğinin’ belirgin izlerini taşıyabilir; bunları anlatılaştırabilir. Fakat bütün bunlar, yapıt ve yazarın iki ‘ayrı’ etmen olduğu gerçeğini değiştirmez. Yazınsal yapıt, özü gereği, ‘özerk bir oluştur’; bir başka deyişle, özerk bir nesnedir.
- Aynı yazar gibi, okur da yapıta ait değildir. Okurun öznel yaşantıları, psikolojik durumları, iç-dünyası tümüyle yapıtın dışındadır. Okur veya alımlayıcı, yapıtın içkin bir öğesi değildir; ancak yapıtı tümleyen, onu var eden ve süreklileştiren öğedir.
- Yazınsal yapıta ait olmayan bir başka öğe, bir yazınsal yapıtta betimlenen nesneler ve konulardır. Sanatsal/yazınsal yapıtta ‘örnek’ olarak belirginleşen nesneleri ve konuları, sanat yapıtının dışında tutmak gerekir. Örneğin, Zülfü Livaneli’nin ‘Serenad’ romanı İstanbul’da, Ahmet Ümit’in ‘Sultanı Öldürseler’ romanı İstanbul ve Bursa’da; Ece Temelkuran’ın ‘Devir’ romanıysa asıl olarak Ankara’da geçer; ancak bu kentler, söz konusu yapıtlara ait değildir.
Sanatsal/yazınsal değer
Bir yazınsal yapıtın ‘sanatsal değeri’ ile ilgili yaklaşımlar arasında psikolojik yaklaşım öne çıkar. Sanatsal/yazınsal değer kavramına ilişkin tartışmada veya çözümlemede her türlü değer, çoğunlukla ‘öznel öğelere’ indirgenir. Öznel bir değer açıklanabilir; ancak somutlaştırılamaz. Yazınsal yapıtlarla duyumsal derinlik denli tinsel/düşünsel ilişkinin derinliği önemlidir; okurun tümüyle yapıta yoğunlaşması, hatta okuma sürecinde özünü unutarak yapıtın tadına varması, onun estetik özünü duyumsaması önemlidir. Okuma eylemi sırasında okuyucudan bir değer somutlaştırımı gerçekleştirmesi beklenemez.
Yazınsal yapıt, okuyucuda çeşitli duygulanımlar, düşünceler ve ‘psikolojik durumlar’ yaratan bir dış devindiricidir. Okuyucu, bir dış devindirici olan yapıtı, kendisinde ‘hoş yaşantılar’ yarattığı için ‘değerli’ bulur. Okumanın etkisiyle oluşan şeyi değerli diye niteler; çünkü nitelikli okur için asıl önemli ve değerli olan, yapıtın tikelliğini oluşturan nitelikleridir; yazınsal yapıtın yarattığı duygulanımların derinliğidir. Yazınsal yapıtın değerini veya değersizliğini belirleyen etmen, onun okuyucuda yol açtığı duygulanım ve düşünümdür. Bütün bu açıklamalardan da görüleceği üzere, sanat yapıtının taşıdığı estetik değeri, Ingaden’ın anlatımıyla, bir bilinç öznesi olan alımlayıcının takındığı ‘estetik tavır’ ile somutlaşır.
Yazınsal yapıtın yapısı
Roman Ingarden ‘Yazınsal Sanat Yapıtı’ adlı kitabının ‘Yazınsal Yapıtın Yapısı’ adlı üçüncü bölümünde yazınsal yapıtı ‘çok-katmanlı bir oluşturu’ olarak tanımlar. Bu yazın-bilimcinin belirlemesi uyarınca, yazınsal sanat yapıtı, birçok ‘heterojen’ katmandan ve etmenden oluşur. Söz konusu heterojen katmanlar;
- Her katmanın özgünlüğünü ve özelliklerini belirleyen karakteristik malzemeyle,
- Her katmanın hem diğer katmanlara karşı, hem de tümel yapıt içindeki ‘rolü’ ya da işlevi ile birbirinden ayrılır.
Yazınsal yapıtın içerdiği katmanlar bir birinden farklıdır. Fakat yazınsal yapıt kendisini oluşturan çeşitli katmanların ‘malzemesinin farklılığına’ karşın, ‘rastlantısal olarak yan yana sıralanmış öğelerin toplamı’ değildir. Yazınsal yapıt ‘organik bir yapıdır’ ve bu organik yapının ‘bütünlüğü’, tekil katmanların ‘özgünlüğüne’ dayanır. Kısacası, yazınsal yapıt, benzerlik ile benzemezlik karşıtlığının bireşiminden oluşan bir tikelliktir.
Ayrıca, tekil katmanların malzemesinin ve rolünün ‘farklılığı’, yazınsal yapıtın ‘tek-düze’ bir oluşturu olmamasını sağlar ve böylece yapıta ‘çok-sesli’ bir öz-yapı kazandırır. Bir başka anlatımla, tekil katmanların özgünlüğü, onların her birinin ‘kendi tarzında’ bütünde görülürleşmesini sağlar ve bütünün ‘tümel’ öz-yapısına kendi özgünlüğünü katar. Söz konusu katmanların her biri, ‘kendi çeşitliliğinin’ özelliklerini, ‘özgün estetik değer niteliklerini’ ortaya çıkarır. Böylece bir yazınsal yapıtın içerdiği estetik değer niteliklerinin ‘türlü-çeşitliliği’ belirginleşir. Bu estetik değer niteliklerinin çeşitliliği içinde bütünün, diyesi yapıtın ‘çok-sesli’ ve dizgeli değer niteliği ortaya çıkar. Dolayısıyla, her yazınsal yapıtta katmanların ‘sayısı ve seçimi’, hem kaçınılmazdır, hem de yapıtın estetik değerini belirginleştiren etmenlerdir.
Yazınsal yapıtın ‘iç bütünlüğü’ ve ‘temel yapısı’ bakımından neler gereklidir?
Roman Ingarden’in aynı bölümdeki açıklamaları uyarınca, bir yazınsal yapıtın ‘iç bütünlüğü’ ve ‘temel yapısı’ asıl olarak şu katmanlarca belirlenir:
- Sözcükler ve onlar üzerine kurulan üst düzeyli dilsel öğeler,
- Çeşitli düzeylerdeki anlam birimleri,
- Şemalaştırılan çeşitli düzeylerdeki görüşlerin, görüş sürekliliklerinin ve dizilerinin katmanı,
- Serimlenen nesneler/şeyler ve yazgılar katmanı.
Öne çıkarılan her bir katmanda, o katman için karakteristik olan ‘estetik değer nitelikleri’ oluşur. Bütün katmanları kapsayan ve onlara ‘temel oluşturu’ katmanının bir öğesi özelliği kazandıran, ‘estetik değer niteliklerini’ ve niteliklerde oluşan ‘çok-sesliliği’ görülür veya duyumsanır duruma getiren katman, tümel yapıttır. Bununla birlikte, şu noktanın altını çizmek gerekir: Yazınsal yapıtın ‘asıl özü’, onun yapısının ‘çok-katmanlılığında” tükenmez. Bunun ötesine uzanır.
Ayrıca, her yazınsal yapıtın bir ‘başı’ ve bir ‘sonu’ olmasını ve okuma sırasında yapıtın başından sonuna değin ‘özgün bir yayılımı’, diyesi, gerilim yayılımını olanaklı kılan yapısal öğeler vardır. Bu öğelerden yoksun bir yapıt, yapıt özelliği bile kazanmaz. Bu açımlamalardan şu çıkarım yapılabilir: Yazınsal yapıtın temel özelliği, çok-katmanlılık ve çok-sesliliktir. Bu ilke gözetilmeden, başta içerik-biçim ilişkisi olmak üzere, yazınsal yapıtın hiçbir öğesi doğru çözümlenemez.
[1] Roman Ingarden: “Das literarische Kunstwerk- Yazınsal Sanat Yapıtı”; 4. Auflage, Max Niemeyer Verlag, Tübingen 1972
Onur Bilge Kula – edebiyathaber.net (7 Ocak 2020)