“20. yüzyılın en hüzünlü, en akılda kalıcı anlarından biri: Bütün dünyanın ıstırap ve korku dolu bakışları eşliğinde, iki küçük oğlan, iki prens, annelerinin tabutunun ardından yürüyor. Prenses Diana’yı sonsuz yolculuğuna uğurlarken, milyonlarca insan Prens William ve Prens Harry’nin neler yaşadığını, nasıl hissettiğini ve bundan sonrasında hayatlarının neye benzeyeceğini merak ediyordu.”
Prens Harry’nin anı-otobiyografi türündeki yapıtı “Yedek” geçtiğimiz ay Mundi Kitap tarafından Merve Öztürk’ün başarılı çevirisiyle yayımlandı. Kitabın içeriğine ilişkin olarak özetle, III. Charles ile Diana Spencer’ın ikinci oğlu olarak dünyaya gelen Harry’nin çocukluk yıllarından başlayıp, kraliyet ailesinden sürülüşüne kadar geçen zaman zarfında yaşadıklarının bir bölümü diyebiliriz. Çocukluk ve okul yıllarını kapsayan, özellikle annesinin ölümü sonucu yaşadığı travmadan bahsedilen ilk bölüm okuru girişte meraklandırsa da, gençliğini ve askerlik anılarını anlattığı ikinci bölümde bu durum ne yazık ki mümkün olamıyor. Meghan Markle ile tanışmasıyla başlayıp, kraliyet ailesiyle bağlarının koptuğu zamana kadar anlattığı üçüncü bölüm için ise kitabın kesinlikle en ilginç bölümü diyebiliriz.
İlk çocuk ve varis olan William’a yedek olarak dünyaya gelen Harry kitaba öncelikle, bu durumun çocukluğundan beri kendisine hissettirildiğini, hatta defalarca kraliçe başta olmak üzere babasından ve daha birçok kişiden bunu duyduğunu, kendisinin William’a bir gölge, destek, B planı olduğunu bildiğini belirterek başlıyor. Ancak o dönem bu durumdan rahatsız olmadığını, sadece ailesiyle mutlu olmayı istediğini söylüyor. Henüz on iki yaşındayken annesi Prenses Diana’nın bir trafik kazasında öldüğünü öğrenen Harry, abisiyle birlikte annesinin tabutunun arkasında yürümek zorunda kalıyor. Bu aslında sarayın isteğidir ve asla geri çevrilemez. Annesinin ölümünü kabullenemediği için kendisini, onun ölmediğine ve bir yerlerde saklandığına inandırıyor ya da inandırmak istemiyor, çok istese de ağlayamıyor. Kısa süre sonra herkes kendi hayatına, o da okuluna geri dönüyor. Okulda bir süre kendini arkadaşlarından soyutlayan Harry, derslerine de gereken özeni gösteremiyor çünkü kimsenin bahsetmeye cesaret edemediği annesini düşünmekle meşgul oluyor hep. İlk ara tatilde babasıyla Güney Afrika’ya geziye giden, orada Spice Girls’ün konserine katılan Harry’i mutlu eden tek şey babasıyla kurduğunu düşündüğü bağ.
Annesinin, evliliğinde üçüncü kişi olarak bahsettiği Camilla ile artık resmen tanışma zamanı geliyor. Babaları III. Charles çocuklarına ne düşündüklerini sorduğunda, abisiyle birlikte babalarının mutlu olmasını istediklerini, ilişkiyi onayladıklarını ancak resmi olarak evlenmelerini, Camilla’nın yönetimde söz sahibi olmasını istemediklerini söylüyor. Ayrıca Kraliçe’nin de aynı fikirde olduğu düşünülüyor. Buna rağmen Camilla’nın işe aldırdığı basın danışmanı tarafından olayın basına tam aksi biçimde yansıtıldığını belirtiyor.
1996’da Eton’a başlayan Harry, kendisine çok yabancı gelen bu ortamda daha ilk günden uyum sorunu yaşamaya başlıyor, abisi Willy’den destek bekliyor. Ancak abisinin “Ben seni tanımıyorum, sen de beni tanımıyorsun,” demesi üzerine bekleyiş sona eriyor. Okulda yapılacak birçok aktivite olmasına rağmen, arkadaşlarıyla okulu kırıp bira ve ot içmeyi yeğleyen Harry önce arkadaşlarının kestiği saçları, ardından kırdığı başparmağıyla gazetelere hemen haber oluyor. Ancak her iki durum, gereğinden fazla ve abartılı biçimde ele alınıyor. Halka açık karneleri nedeniyle basında sürekli tembel olarak acımasızca eleştirilen, abisinden daha yaramaz olduğu için her daim ayrımcılığa uğrayan Harry, annesinin ölümü sonucu yaşadığı travmanın etkilerinden bir türlü kurtulamıyor, derslerinde başarılı olamıyor. Bu durumu paylaşmayı umduğu tek kişi olan abisi Willy de onu yalnız bırakıyor.
On yedinci yaş günü geldiğinde Harry, annesinin artık ortaya çıkacağını düşünüyor. Bununla ilgili birçok rüya görmesine rağmen, her uyandığında hayal kırıklığı yaşıyor. Onun öldüğüne inanmak, yasını tutup hayatına devam edebilmek için sağlam kanıtlara ihtiyacı olduğunu düşünüyor. Okulda, yanlış olduğunu bildiği halde her fırsatta arkadaşları ile ot içtiğini, yine böyle bir günde pencereden dışarıyı izlerken bahçede gördüğü tilkiyi kendisine mesaj iletmesi için öbür dünyadan gönderilmiş bir elçi olarak düşünüyor.
“Tahtın vârisi Prens William’ın karşısında kendini her zaman ‘yedek’ konumunda bulan, annesini kaybetmesinden sorumlu tuttuğu basının, kendisini de sürekli ‘kalın kafalı, yaramaz, düşüncesiz’ ilan etmesinden bıkmış, yaşıtları yaptığında hoş görülecek herhangi bir hatayı kendisi yaptığında gazetelere manşet olan, aradığı mahremiyeti ona sağlaması için 21 yaşında Britanya Ordusu’na katılan, sevgisiz geçen yıllarını ve Kraliyet ailesi mensupları arasındaki soğuk, mesafeli, rekabet dolu ilişkilerin sebep olduğu boşluğu doldurmak için ne yapacağını bilemeyen genç bir prens…”
Yedek’in dili ve anlatımı yalın, akıcı, özlü ve anlaşılır. Her ne kadar samimi olmaya çalışılmış, saray ve aile içinde yaşananlar aktarılmış gibi görünse de her konuya çok temkinli bir biçimde yaklaşıldığı hemen hissediliyor. Genel anlamda bakıldığında ise annesinin ölümünü kabullenemeyen ve bu yüzden travma yaşayan bir çocuğun, basın tarafından zorbalığa uğradığını, ailesinin ise bu konuda hiçbir şey yapmadığını açık ve net biçimde görüyoruz. Yedek/varis durumunun açıkça dile getirilmese de çok sevdiği abisiyle aralarında hep bir mesafe oluşmasına neden olduğu da bütün anlatılanlardan hareketle net biçimde anlaşılıyor. Sarayda dönen entrikalar, özellikle basına çarpıtılarak sızdırılan özel bilgilerin arkasında genellikle babası ve Camilla’nın olduğu da aşikâr. Burada amaç babası ve Camilla’nın parlatılması, ön plana çıkarılması gerçeği aslında.
Bir asker olan Harry’nin savaş dönemlerini anlattığı anılarında, yaşadığı travmalardan kaçmak için bu yola girdiği görülüyor. Özellikle Afganistan’da katıldığı savaştan hareketle kurguladığı anıları, okura milli hisleri duyumsatamamakla birlikte her anlamda çok sığ kalıyor. Yine basın nedeniyle birçok ilişkisinin bittiği, ancak sonunda hayatının aşkını bulduğunu, herkese ve her şeye rağmen onunla nasıl evlendiğini de anlatıyor. Yıllarca kendine yapıldığı gibi eşine de aynı hatta daha fazla zorbalık yapılıyor, saray ve ailesi yine sessiz kalıyor. Anlaşılan istedikleri tam olarak da bu zaten. Basın yetmezmiş gibi aile de özellikle abisi Willy, Harry’nin eşini kesinlikle sevmiyor, zaman zaman çok ağır eleştirilerde bulunuyor. Yaşadıkları baskı zulme dönüşen çift, güvenlikleri ve huzurları için yılın bir dönemini Britanya’dan uzakta yaşamak isteyince saray ve aile bunu hemen fırsata çeviriyor ve çifti kraliyet ailesinden aforoz ediyor. Ellerinden bütün hakları alınan çift, sonrasında çocuklarıyla birlikte kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıyorlar.
Kitabın geneline bakıldığında Harry’nin çok zor dönemlerden geçtiği, çok sayıda haksızlığa maruz kaldığı ve hiç hak etmediği şekilde cezalandırıldığı gerçeği okur tarafından kabul görebilir. Öte taraftan saray hakkında ve ailesi hakkında yazdığı özel görüşmelerin bir kısmını sansürlediği, bunun nedenin de her şeye rağmen ailesini koruma içgüdüsü olduğu düşünülebilir.
“Yedek’te Harry, ilk kez her şeyi tüm çıplaklığıyla anlatıyor. Yalanları, öne çıkma çabalarını, Meghan’la ilişkilerinde olup biteni, Buckingham’daki entrikaları tüm gerçekliğiyle sayfalara döküyor. Bu ifşalarla ve içeriden bilgilerle dolu satırları okurken Prenses Diana, II. Elizabeth, Kral Charles ve Camilla, Prens William ve Kate’in kameralara yansımayan yönlerini öğrenecek ve Prens Harry’nin kendini niçin “kafese kapatılmış bir kuş” gibi gördüğünü anlayacaksınız.”
edebiyathaber.net (4 Aralık 2023)