Bazılarımız için edebiyat yaşantımızın vazgeçilmez bir parçasıyken bazıları için hiçbir anlam ifade etmez. Edebiyat uğraşı onlar için gereksizdir ve bu uğraşa gönül verenler hayalperest romantiklerdir. Öyle ya, yapacak onca şey varken bir odaya kapanıp saatler boyu okumak ya da yazmak herkesin harcı değil. Niçin yazarız sorusuna verilecek onlarca yanıt var elbette. Söyleyecek sözü, itirazı olanların tarihe şerh düşme çabasıdır yazmak birazda. İşte böylesi bir çabanın ürünü olan Yediler Teknesi[1], yazar Abdullah Aren Çelik’in üçüncü romanı olarak geçtiğimiz günlerde yayımlandı.
Baskının arttığı, özgürlüğün zora girdiği, söz söylemenin neredeyse imkansızlaştığı dönemler tarih boyunca olagelmiştir. Böylesi dönemlerden edebiyat da payını alır. Yazarlar, hali pür melali ifade imkânları daraldıkça anlatının ve yaratıcılığın sınırlarını zorlayarak çıkış yolları bulma konusunda şaşırtıcı denli ustalıklı olabilmektedirler. Yediler Teknesi, böyle bir çabanın ürünü olarak okunduğu takdirde daha iyi anlaşılacaktır.
Yediler Teknesi, totaliter bir rejimin buyruğu altında yaşayan ve ölen insanlara dair keskin bir anlatı. Bir yanıyla fantastik ve gerçeküstü, bir yanıyla gerçekçi ve tanıdık. Distopyaların deneyimlenebilir olduğu bir dönemden geçtiğimiz süreçte, Yediler Teknesi’nde anlatılan onca karanlık öykü gerçeğin karşısında abartılı durmuyor ne yazık ki.
Eyüp, romanın ana karakteri olarak öne çıkmakla birlikte anlatı ilerledikçe romana dahil olan farklı karakterler aracılığıyla hikâye içinden hikâyeler dal veriyor. Kusurlara, olumlu özelliklere, acılara ve kayıplara sahip bu karakterler aracılığıyla genişleyen anlatı adeta okuru bir labirente çekiyor. Eyüp ve onun öyküsünü anlatan on bir bölüm romanın iskeletini oluştururken, romana dahil olan yan karakterler; Santuri Bir Kambur, Tenbur Âşığı Bir Meczup, Divanından Sürülmüş Bir Adam gibi çarpıcı başlıklarla sahneye çıkıyor. Ayrıca yedi güne sığdırılmış bölümler ve kayıp bir mektupla roman sona eriyor.
Marangoz Eyüp, usulüne uygun defnedilmemiş ölülerin ruhlarını huzura kavuşturmak gibi bir misyon üstlenir roman boyunca. Onların kemiklerini, gizlice gömüldükleri yerden ya da atıldıkları kuytudan toplayarak inşa ettiği bir gemiye yükleyecektir. Kemikleri ararken en büyük yardımcısı Kerberos adını verdiği köpeğidir. Yunan mitolojisinde ölüler diyarının bekçisi çok başlı köpektir Kerberos. Yediler Teknesi’nin Kerberos’u tek başlıdır ancak ölüler diyarının bekçisini aratmayacak meziyetlere sahiptir. Gemi, yedi yolcusu ile yola çıkacak ve ölenler için cenaze namazı kılınacaktır. Yedi sayısına neredeyse tüm inançlarda özellikler atfedilir, hafta yedi gündür, dünya yedi günde yaratılmıştır, yedi uyurların dinleri değişir ama sayıları her söylencede aynı kalır.
Ölüler çoktan ölmüştür ve huzura kavuşmaya ihtiyacı olan yaşayanlardır. Ölüler bir an önce unutulmalı ve yaşama yeniden devam edilmelidir. Öyle ki yas, toplum tarafından belirli bir kertede kabul görür. Uzayan ve derinleşen yas ve yasın tarafları rahatsız edici huzur bozucudur. Ölen ve ölenin ölüm şekli unutulmalıdır. Yediler Teknesi’nde yakınlarını kaybedenlerin derin yasına tanık oluruz. Eyüp’ün karısı böylesi bir yasın içindedir ve Eyüp karısının yasına tahammül edememektedir.
Evladının katilini arayan anne babaların rahatlıkla meczup, huzur bozucu ve terörist ilan edilebildiğine tanık olduk. Bellek yitimi ve suskunun barışma sanıldığı aşikâr. Oysa barış, iyileşme ve huzur yüzleşme ile mümkündür. Yediler Teknesi, bu gerçeği ısrarla dile getiren bir roman.
Eyüp, kendisine maddi rahatlık ve işlerini kolayca halledebilmesini sağlayan tanıdıklar kazandıran bir hayatı tercih etmiştir. Ancak romanın sonuna kadar Eyüp’ün hayatının sırrını öğrenemeyiz. Onunla aynı safta yer almak istemeyen ve babasını eleştiren oğul, Eyüp’ü terk ederek yitip gitmiştir. Eyüp’ün karısı ise oğlunun yitiminden kocasını sorumlu tutarak, kocasına ve hayata dönük ilgisini kaybetmiştir. Konfor için oğlunu ve karısını feda eden Eyüp, ruhunu şeytana mı satmıştır, şeytanın kendisi mi olmuştur karar vermekte zorlanırız. Eyüp’ün feda ettikleri kazandıklarından kat kat değerlidir, ölüme yaklaştıkça bu gerçeği idrak ederek vicdanının sesine kulak tıkayamaz hale gelen Eyüp’e gereken bir aftır.
Eyüp’ün gemisi Nuh’un Gemisi’ne benzer. Nuh Peygamber’in mesleğinin marangoz olduğu söylenir. Eyüp’te marangozdur ve Nuh Peygamber gibi gemi yapmaktadır. Ayrıca Eyüp ismi tövbe eden anlamına da gelmektedir. Yazar, tövbeler ve pişmanlıkların affedilmek için yeterli olup olmadığı sorunsalı üzerinde düşünmeye davet ediyor okurunu.
Eyüp’ün yaptığı geminin yolcuları toplumun dışladığı, kusurları ya da hataları ile yaşayan ve yüzleşen insanlar ve bazı hayvanlardan oluşur. Bu gemiye yüklenmiş kemikler vardır bir de. Katledildikten sonra bir köşeye atılmış, gizlice gömülmüş insanların kemikleridir bunlar. Gemi, kimliksiz ölülerin ruhlarıyla, tarihin karanlığıyla, insanın insana yaptığıyla yüklüdür aynı zamanda. Geçmişle barışmak, hatalarla yüzleşmek, affedilmek ve barışmak için çıkılmıştır bu yolculuğa. Toplumun dışladığı, ötekileştirdiği, fiziksel ya da ruhsal kusurlara, büyük acılara, yoksunluklara göğüs gerenler ve suça ortak olanların birlikte çıktığı bir yolculuktur söz konusu olan.
Romanın en başından itibaren Eyüp’ün peşinde olan, ona saldıran, hakaret eden birileri vardır. Ayrıca oğlu tarafından yazılmış bir mektuptan söz edilir. Roman boyunca bu mektupta ne yazdığını öğrenemeyiz. Yazarın, sırrı ele verdiği mektup bölümü, romanı hafızadan kolay silinmeyecek bir sona ulaştırır.
Farklı kusurları, erdemleri ve yetenekleri olan karakterlere ayrılan bölümleri okuyunca her bir kahramanın kendi öyküsünün daha detaylı yazılmasını beklediğini düşündüm. Abdullah Aren Çelik, Sedat’ı, Dılşa’yı, Said’i ve Yezdan’ı Yediler Teknesi’ne mi hapsedecek yoksa onların öykülerini anlatmaya devam mı edecek, bunu da zamanla göreceğiz.
Yediler Teknesi, müziğin, sanatın, kitapların insandaki iyiliği ortaya çıkaracağına olan inancı güçlendiriyor. Karanlıkla ve kötülükle mücadele edebilmenin bir yolu olarak her şeye karşın insana ve vicdana inanmanın öneminin vurguluyor. İster istemez, insana ne kadar inanabiliriz, vicdana nereye kadar sığınabiliriz diye düşünüyoruz. Yine de bıkıp usanmadan, edebiyat ve sanatın diğer dalları aracılığıyla insanların vicdanlarını uyandırma çabası giderek öne çıkıyor. Bir vicdanınız var sizin diyor yazılan romanlar, çekilen filmler. Ona kulak verin, sesini duyun, huzurunuz kaçacaksa kaçsın. Sahte bir huzur yerine sahici bir huzursuzluk tercih ediliyor. Ritmi ve müziği olan, tarihe ve mitolojiye yaslanan bir roman Yediler Teknesi ve aynı zamanda bir yolculuk romanı. Varmanın değil yolda olmanın önemini vurgularken, kendi karanlığına hapsolmuşlara bir ışık uzatıyor
[1] Abdullah Aren Çelik, Yediler Teknesi, Everest Yayınları, 2021
edebiyathaber.net (13 Mayıs 2021)