Mihail Bulgakov’un Usta ve Margarita adlı romanı, Mustafa Kemal Yılmaz çevirisiyle İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlandı.
Tanıtım bülteninden
Farklı zaman ve uzama ait iki farklı anlatının “hakikati arama” düşüncesiyle iç içe geçtiği eserde, yazdığı roman reddedilen ve iktidarla ortak bir dil bulamayan Usta, Bulgakov’un prototipidir.
Eda H. TAN METREŞ
Mihail Bulgakov’un 20. yüzyıl edebiyatının kilometre taşlarından biri olarak kabul gören romanı Usta ve Margarita, bu kez Mustafa Kemal Yılmaz çevirisiyle İş Bankası Kültür Yayınları Modern Klasikler Dizisi aracılığıyla okurla buluştu.
Yaratıcısının ölümünden ancak yirmi altı yıl sonra yayımlanabilen eserin zenginliği, şüphesiz ki Bulgakov’un tarihsel birikimi, psikolojik çözümlemeler konusundaki yetkinliği ve yergideki ustalığıyla yakından ilişkilidir. Çok katmanlı bir kurgusal zemini olan romanda üç farklı dünyanın etkileşimi söz konusudur: İnsanların yaşadığı dünya (romanda sözü edilen insanların tümü), İncil’den aktarılan dünya (İncil’de geçen kahramanlar) ve kozmolojik bir düzlemde sunulan dünya (Woland ve maiyeti). İki bin yıl önceki Yerşalaim’de ve otuzlu yılların Moskova’sında geçen olayların, hakikati arama düşüncesiyle bir araya getirildiği Usta ve Margarita, roman içinde roman formunda kurgulanmıştır. Usta ve Yahudiye Valisi Pontius Pilatus karakterlerinin yazgılarını konu alan iki farklı anlatı; iki farklı zamana ve iki farklı uzama ait olduğu gibi, iki farklı yazarın kaleminden çıkar. Pilatus ve yaşadığı dönemi anlatan roman, Usta’nın yaşadığı dönemin anlatıldığı roman kadar hacimli olmasa da İncil’den alıntılanan kahramanlara ve içerdiği derin felsefi altmetne bağlı olarak eserin genel anlatımında etkin bir rol üstlenir.
Usta’nın yaşamını konu alan roman ise 1930’ların Moskova’sında bizzat yaşamış, döneme tanık olmuş yazara adanmış bir eserdir. Usta’nın Pilatus hakkındaki romanının yayımlanmayışı gibi, Bulgakov’un da eserleri o hayattayken yayımlanamamıştır. Bulgakov 28 Mart 1930’da hükümete yazdığı mektupta, yazar olarak kendisine yaşam olanağı verilmediği gerekçesiyle yurtdışına çıkma talebinde bulunmuş, ancak olumlu bir yanıt alamamıştır. İktidarla ortak bir dil bulamayan “Usta”, Bulgakov’un prototipidir. Romanının reddedilmesi sonrasında, korkunç bir başarısızlık hissiyle el yazmalarını sobada yakan Usta, bir oyununun yasaklandığını öğrendiğinde aynını yapan Bulgakov’la aynı yazgıyı paylaşır. Kül olan el yazmalarını 1931’de yeniden kaleme alan Bulgakov gibi, Usta’nın da el yazmaları kötünün iyiliğe hizmetinden nasibini alır. Woland’ın deyimiyle “El yazmaları yanmaz”.
İyi ve kötünün diyalektik etkileşimiyle sağlanan düalizm ilkesi romanda önemli bir yer tutar. Fani ve ölümsüz nitelemelerinde karşılık bulan beden ve ruhun birlikteliği bağlamında da eserin düşünsel zemininde etkili olur. Pilatus’un otorite korkusuyla idama gönderdiği İeşua/Ha-Notsri karakteri üzerinden aktarılan bu manevi güç; iyi yaşamış, görevini layığıyla yerine getirmiş bir insanın iç huzurunu “korkaklık” duygusuyla karşı karşıya getirir. İnfazından önce hayatı elinden alındığı için kimseyi suçlamadığını ifade eden İeşua, insanoğlunun en büyük kusurlarından birinin “korkaklık” olduğunu dile getirir. Bulgakov insanlığın zayıf yönlerini şeytanın yardımıyla, hassas bir süzgeçten geçirerek korkaklığın bireyin sağduyusunu körelttiği gerçeğini gözler önüne serer.
edebiyathaber.net (7 Mayıs 2018)