İnsan, tarih boyunca kendisinin ve başkalarının sergilediği zihinsel eylemleri tanımlama ve açıklama ihtiyacı hissetmiştir. Bu gerçekliği tanıma ve onu değiştirme arzusu için edebiyattın sanatsal yörüngesine takılıp bazen duygularının bazen de aklının önüne geçerek bilinmeyen bir dünyanın içine dalmıştır. Ama yazmak… Herkesin yapabileceği bir eylem değildir. Çünkü yazar sözlere önem veren, onlara güvenen, onları kimi zaman yerinden eden ama sonra büyük bir güvenle eski yerine koyan kişi olmalıdır. Ve onun görevi, kendi iç dünyasında sürekli genişleyen bir yer açmaktır. Fakat bu yer değişim yoluyla yaşadığı ve özümsediği insanları sığdırabileceği büyüklükte olmalıdır.
Kıtlık oldu, deprem oldu,
sular bastı, yıldırımlar düştü.
Çığlıklarla, suskunluklarla,
korku ağıtlarıyla
öldü insanlar.
Ve ben,
yeryüzünün son insanı
sürüklüyorum seni, kendimle birlikte
seni sürüklüyorum./İ.Kuçuradi
‘Savaş sonrası gerçekten yazar olsaydım savaşı önleyebilmem gerekirdi’ sözünün üzerinden gider Canetti. Yazarın dünyayı kurtarabilecek gücünün olduğuna olan inancıyla…“Kitaplardan öğrendiğimiz, daha çok da deneyimlerimizden edindiğimiz bilgilere göre, zevk için ya da zorunlu olduğu için erken kalkan biri, çevresindekilerin horul horul uyumasına öyle pek rahat katlanamaz.” diyen Jose Saramago’nın ise dünyanın kurtarıcısı olma gibi bir arzusu yoktur. Dünyanın daha iyi bir yer olabileceği inancını korumak ister sadece. “…İki insandan biri uyandıktan sonra, ‘Bugün, hiç kimseye zarar vermeyeceğim’ dese ve bunu ertesi gün de tekrarlasa hatta bu kelimeleri yaşatsa işte o zaman dünya kısa süre içinde değişecektir.” Ama bunun sözde kalacağını ve asla gerçekleşmeyeceğini bilir. Yine de dünyayı sorgulamaktan vazgeçmez. Körlük romanını yazma gerekçesi budur zaten. Adı bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmeyen bir kentinde, arabasının direksiyonunda trafik ışığının yeşile dönmesini bekleyen bir adamın ansızın kör olmasıyla başlar hikâyesi. Sonra diğer insanlar… Bulaşıcı bir hastalık gibi herkes beyaz bir körlüğe yakalanır. Sadece doktorun karısı görür her şeyi… Onun o gören gözlerinden bakarız biz de bu karmaşaya… Saramago hikâyesinde insanın sınırları zorlandığında neler yapabileceğini göstermek ister… “Bir insan öldürdüm, bunu yapabileceğime hiç düşünmezdim. Ama şimdi bir insan daha öldürüp öldüremeyeceğimi bilmiyorum!”
Nedense insan dünyanın merkezi olmak için çabalayıp durmuştur. Bunun için her şeyi göze almış, bilimi bile bu amaç için kullanmış, insanlığın tehlikeye girmesine göz yummuştur. Güç ve iktidar olma hırsıdır bu. “Zamanın en güçlü ve en iktidar tutkunu hükümdarı olan Delhi sultanı Muhammed Bin Tuğluk geceleri hakaretler içeren mektuplar bulur. Bunun üzerine Delhi’de taş üstünde taş bırakmamaya karar verir. Koyu bir Müslüman olduğu ve adalete inandığı için kentte yaşayanların tümünün evlerini satın alır onlara başka bir kenti başkent yapmak istediğini ve oraya gitmelerini emreder. Bazıları bu buyruğu dinlemezler. Birkaç kişi evlerinde saklanır. Sultan kenti arattırıp bunları buldurur. Sokakta biri topal biri kör iki adam bulurlar. Sultan, topalın mancınığa bağlanıp fırlatılmasını, kör olanın da uzak kente götürülmesini emreder. O tarihlerde bu yolculuk 40 gün sürer ki kör, yol boyunca parça parça olur ve kente sadece bir bacağı gelir. Bu olaydan sonra kentte kalanlar korkudan her şeylerini bırakıp Delhi’yi terk ederler. Yıkım o kadar kötüdür ki kedi köpek dahi kalmaz şehirde. Bir gece sarayın damına çıkan kral hiçbir yaşam belirtisi görülmeyen şehre bakar, ‘şimdi öfkem yatıştı’ der. Sonra da şehri yeniden canlandırmak için başka kentlerde yaşayanlara buraya gelmeleri için haber gönderir.” Bu hikâyeyi anlatan Canetti, sultanın içinin rahat olmasının nedenini gözünün görebildiği yerde kendisine karşı çıkabilecek bir insanın kalmamasına ve tüm bu insanlardan sonra hayatta kalmış gibi hissetmesine bağlar. Bunun da biricik ve güce sahip olma olgusuyla açıklanabileceğini ifade eder.
“Körlük, zamanı ve mekânı alt etmeye yarayan bir silahtır; varlığımız tek dayanağını duyularımızla, gerek yapıları gerekse kapsamları bakımından pek değersiz olan duyularımızla kavradığımız birkaç kırıntının dışında sonsuzluğa dek uzanıp giden bir körlükte bulur. Evrende egemen olan kuram, körlüktür.” “Dünyasız Bir Kafa”, “Kafasız Bir Dünya” ve “Kafadaki Dünya.” olmak üzere üç bölümden oluşur Canetti’nin hikâyesi de. Büyük bir bilgi, yaşam ve kültür birikimine sahip olan kahramanı bunu insani olarak anlayıp kullanabilecek kafayı kaybetmiştir. Üç platformlu bir dünyadır anlattığı… Tepede her şeyden soyutlanmış kitapların içinde yaşayanlar, en altta etraftaki hiçbir şeyden habersiz ya da umarsız yaşayanlar… Bir de gerçeği bildiği halde hiçbir şey yapmayan üretim bandının akışkanında hayatta kalmaya çalışanlar… Ve herkes körlüğü bulaştırmıştır birbirine…
Ne tam iyi ne de tam kötü gibi nitelemelerle tanımlanamaz insan. Hem ışığı doğuran, hem ışık söndürendir çünkü. Saramago’ya göre ise; insanlar yağmanın, talanın, yıkımın ve tehlikenin kol gezdiği yerlerde hayatta kalmak için bir arada olup örgütlenmelidir. Örgütlenen insan ancak o zaman kendi gerçekliğini görmeye başlayabilir. Nasıl bu bilince sahip olacaktır peki? Bunun cevabını 1998’deki Nobel konuşmasında verir Saramago. ”Kayaların yapısını incelemek için başka bir gezegene araçlar gönderebilecek kapasitede olan bu şizofren insanlık, milyonlarca insanın açlık nedeniyle ölmesinden fütursuzca bahsedebiliyor. Mars’a gitmek, komşuya gitmekten daha kolay görünüyor. Kimse kendi görevini yerine getirmiyor. Hükümetler de… Çünkü bilmiyorlar, ya yapamıyorlar ya da istemiyorlar. Dünyaya hükmeden çok uluslu ve çok kıtalı şirketlerin tartışmasız bir şekilde anti-demokratik olan güçleri, ideal demokrasiden geriye kalan her şeyi yok etti. Biz vatandaşlar da kendi görevlerimizi yerine getirmiyoruz. İnsan haklarının gerektirdiği görevler simetrik dağılmadan, bu haklar varlık gösteremez. Vatandaşlar olarak sesimizi yükseltmeliyiz. Haklarımızı talep ederken nasıl coşkunsak, yine aynı şekilde, görevlerimizin sorumluluğunu almalıyız. Belki bu sayede, dünya biraz daha iyi bir yer haline gelir. ”
Bugünden bakınca… Neden hiçbir şey değişmedi? Tüm felaketlere rağmen yeni bir siyasi ideolojik tavır geliştirmek yerine neden derin bir “körleşme” içindeyiz hala? Hep geçici çözümler üreterek kandırıyoruz kendimizi… Canetti’nin Körleşme ’sinde olduğu gibi hayattan kopuk eldeki yazılı verilerle yaşamanın o ağır sonuçlarını hep beraber deneyimlememize rağmen… Neden kapalı olan bilincimizi açıp bu körlükten kurtulmak için çabalamıyoruz? Gerçekliği yeniden tanımak ve değiştirmek için neyi bekliyoruz? Oysa… Daha yaşanabilir bir dünya yaratabiliriz hep birlikte… Sadece…
Tan ağarsın istiyorsan
bütün gece uyanık kalmaktan
başka yolun yok./İoanna Kuçuradi
Kaynak:
Elias Canetti Körleşme, Sel Yayıncılık, Çev. Ahmet Cemal
Jose Saramago Körlük, Kırmızı Kedi Yayıncılık, Çev. Işık Ergüden
Elias Canetti, Sözcüklerin Bilinci. Sel Yayıncılık Çev. Ahmet Cemal
edebiyathaber.net (6 Mart 2023)
“Yeni bir dünya yaratmak elimizde | Havanur Taflan” üzerine bir yorum