Yeni yılın bu ilk yazısını eski yılın son günü yazıyorum. Daha geçtiğimiz hafta bize hâlâ sonbahar, kış uğramadı buralara demiştim. Hatta bir adım daha öne giderek yağmurlar yağmadı, kar zaten düşmez diyerek baskılamıştım. Gelin görün ki hava birden döndü ve bu satırları camın önünden uçuşan kar tanecikleri eşliğinde yazıyorum. “Eski yılın son günü” diye yazmak içimde bir mutluluk uyandırdı. Oysa takvim yapraklarının değişiminden ibaret olduğunu da bilirim bu durumun. Döngü aynı şekilde devam eder fakat eski yıl, yeni yıl söyleminden kurtulamam. Giden yılı çok çabuk unutmak, etkisinden kurtulmak istiyorum bu yıl. Uzun zamandır böyle hissetmemiştim. Giden yılı uğurlarken, gelen yılın en az giden kadar güzel olmasını dilerdim. Bu yıl bunu diyemiyorum.
Özelimizde birçok sağlık sorunuyla boğuştuk, çok yorulduk. Bunu bir yana bıraktım, toplumsal olarak da yaşamadığımız acıları yaşadık. İşte bu yüzden takvim yaprakları dönerken bu döngüyü de kırsın istiyorum. Yeni bir sayfa, temiz bir sayfa açılmasını diliyorum. Çünkü “barışı seven bizler için hüzün verici bir yıl oldu.” Bu alıntı ile Zweig’i de selamlarım.
Çocuklarımız için barış dolu bir dünyaya ihtiyacımız var. Barış dolu bir dünya da kitaplarla gelecek biliyorum. Dışarısı bu denli soğukken sıcak bir kitaba yolculuk yapalım bugün. Olimpos’a gidelim. Güneş, deniz ve tarihin derinliklerinde dolaşırken gizemli bir yolculuğa eşlik edelim. Koray Avcı Çakman’ın kaleminden “Gizemli Olimpos / Kafadar Kuzenler Antalya’da” Kırmızı Kedi etiketiyle çocukları bekliyor. Kışın soğuğundan uzaklaşmak için iyi bir fırsat “Gizemli Olipos.”
Kafadar Kuzenler’i daha önce “Esrarengiz Testi”, “Midas’ın Peşinde” ve “Efes’in Sırları” adlı kitaplardan biliyoruz. İşte şimdi de Olimpos’tayız.
Eren, İrem, Burcu, Tolga yaz tatili için Ozan dayılarının yanına giderler. Ozan dayı bir turist rehberidir ve Kafadar Kuzenler de Ozan dayıyla gezilere katılırlar. Bu geziler sayesinde de eski yerleşim yerleriyle ilgili birçok şey öğrenirler. Ne de olsa burası Anadolu. Taşı toprağı tarih olan Anadolu. Kazdıkça her katmanında farklı bir kültür barındırdığını gördüğümüz Anadolu. Dört kafadar kuzenden biri olan Eren’se dedektif romanlarını çok sevmektedir. Onun için gezilen, görülen yerlerden daha çok insanları gözlemlemek önemlidir. Gözlemler çünkü okuduğu kitapların da etkisiyle Eren, herkesin tarihi eser kaçakçısı olabileceğini düşünmektedir.
Yine bu gezilerden birinde ormanın içinden geçerken, iki kişinin konuşmasını duyar Eren ve adamlardan şüphelenir. Diğer kuzenler İrem, Burcu ve Tolga, Eren’in dedektiflik merakını bildikleri için inanmak istemezler. Peki, Eren gerçekten haklı mı, yoksa hayal dünyasında mı? Kitabın sonunu tabi ki söylemeyeceğim fakat günümüzde çok sık karşılaştığımız rantiyecilerle burada da karşılaşacağımız bilinsin.
Çocukların iyi insan, kötü insan ayrımını kitaplarda görerek öğrenmeleri mutluluk verici. Zaten kitaplar yaşama dair ne varsa vermeliler çocuklara. Kitaplarda öğrendiklerini yaşamda uygulayabilmeliler çocuklar.
2016 öncelikle hepimiz için sağlıklı geçecek bir yıl olsun. Kitaplar başucumuzdan, elimizin altından eksik olmasın. Geçinecek kadar para, mutlu edecek kadar huzur. Ve BARIŞ. İllaki BARIŞ!
E daha ne isteriz başka…
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (4 Ocak 2016)