Tüm iyi hikâyeler “eve dönmekle” âlâkalıdır. “Eve dönüş” mekânsal bir göndermeyle beraber insanın hayat içinde yaptığı çetrefilli yolculuğu da imler bir anlamda. İnsan ancak “ev” diyebildiği yerde huzur bulabilir çünkü. Ama orası neresidir? Bunun cevabını bulmak ise bir hayli zordur. Geçtiğimiz günlerde Hernan Diaz’ın İthaki Yayınları tarafından yayımlanan Uzaklarda adlı romanı tam da bu sorunun peşine düşmüş.
Arjantinli yazar Diaz, Uzaklar’da bizi 19. Yüzyıl Amerika’sına götürüyor. Altın avcıları, çeteler, azılı haydutlar, ucu bucağı gözükmeyen tekinsiz bir doğa, göçmenler, toprağın esas sahipleri arasındayız. Hikayemizin esas kahramanı ise yeni dünyaya tüm dünyanın olduğu gibi yeni fırsatlar ve imkanlar için yola çıkmış olan Håkan isimli yoksul bir İsveçlidir. Çocukluğu ve ergenliği küçücük bir köyde geçiren Håkan’ın dünyaya dair bilgisi ağabeyinin anlattıklarıyla sınırlıdır. Lakin yaşam hikâyelerde durduğu gibi durmamakta. Hayatın kendisinin çarpıcılığı tüm öykülerin önündedir çünkü.
Håkan, ağabeyiyle çıktığı bu zorlu yolda başına gelebilecek en büyük felaketlerden biri gelir ve ağabeyini kaybeder. Şimdi, dilini bilmediği, yolunu bilmediği tamamen yabancı olduğu bir dünyada ağabeyini bulmak zorundadır. Dev bir kıtada küçücük bir noktadır artık. Adımını attıkça nokta küçülür, dünya büyür. İsminin kökeni Şahin’den gelen Håkan’ın inat hikâyesi tam bu noktada başlayacaktır. Neticede bunca yolu geri dönmek için gelmemiştir. Yaşam ona bir engel sunduysa o da farklı bir istikametten kendine yeni bir yol arayacaktır. Bunun için ağabeyini bulmak için New York’a doğru epik bir yolculuğa çıkar. Bu zorlu yolculuk onu baştan aşağı değiştirecektir. Yeni Dünya, vaatkâr olduğu kadar tehlikelere, tekinsizliklere ve vahşete açık haldedir. Evet, fırsatlar ülkesidir ama aynı zamanda şiddete meyyalidir çünkü kan dökülerek kurulmuştur. Håkan tüm yolculuğu boyunca bunu deneyimler. Tuhaf insanlarla karşılaşır, altın arayıp zengin olma hayali kuran göçmenler, madenciler, batakhane patronları, yerliler, tabiatçılar, soyguncular ve daha nice insanla yolları kesişir. Bunların her biri onun hayatına dokunur, geri döndürülemez bir şekilde değiştirir, dönüştürür. Hayatın acemisi konumundan görmüş geçirmiş insan haline getirir.
Håkan’ın en büyük sınavı insanlarla değildir lakin. Yolun şartlarını zorlayan en önemli unsur doğa ve yalnızlıktır. Dilini bilmediği, yolunu bilmediği bir istikamette nerede olduğu bile şüpheli ağabeyini ararken doğada bir başına kalır. Hayatta kalmanın en zorlu şartlarının yaşandığı coğrafyada yola devam etme imkanları arar kendine. Yalnızlık zordur. Doğa ise çok çetin, tekinsiz ve tehlikelidir. Burada eşitlik yoktur. Hayatta kalabilme gücü gösterenler için bir gelecek vardır.
Hernan Diaz, henüz ufak bir çocukken Arjantin’in zorlu darbe yıllarında İsveç’e göç etmiş bir aileden geliyor. Dolayısıyla o da tıpkı Uzaklar’daki kahraman gibi henüz çok ufakken göçmenliği deneyimlemek durumunda kalmış. Yazar, epik bir dille anlattığı hikâyenin esas ağırlık merkezinin göçmenlik ve yersiz yurtsuzluk temasının buradan geldiği söylenebilir belki de. Diaz’ın incelikle, satır satır üzerinde çalıştığı iyi bir dili var. Kurduğu dünya, doğa betimleri çarpıcı ve etkileyici. Håkan’ın yolculuğu boyunca yaşadığı değişim, dönüşüm ve olgunluğa erişim sürecini de oldukça ustalıkla anlatmayı başarmış.
Her zaman bir yerlerde zorlu bir yolculuktan gelmiş, cılız bir ateşin başına oturup yaşadıklarını anlatan bir insan vardır. Anlatıcının üzerinde görmüş geçmiş insanlarda olan o olgun bakış ve sükunet vardır. Yolun başındaki insanla yolun sonundaki insan değildir artık. O bambaşka biridir. Yol değiştirir, zorluklar insanı büyütür. İnat etmek, pes etmemek ise tüm bu hikâyenin esas gücüdür. Håkan da tam olarak böyle bir karakter. Kendi inat hikâyesinin peşinde, eve dönmenin yollarını arayan bir göçmen…Günümüz dünyasında kendi evlerini arayan nice insan gibi.
edebiyathaber.net (19 Ağustos 2024)