Yeni Gelen dergisinin Kasım sayısı yayımlandı. Bu sayının konusu Ütopya.
Tanıtım bülteninden:
Red, Kurgu, Ütopya yolunda Kasım’da 9. Sayısı çıkan Yeni Gelen, bu sayısında Yalçın Küçük’ün kaleminden “Ütopya nedir?” sorusunun cevabını veriyor. “Ütopya”nın kapitalizmin yerleşirken yol açtığı yoksulluk ve kargaşaya tepki olarak doğduğunu vurgulayan Yalçın Küçük, sosyalist ütopyacıların ise, sanayi devriminin yarattığı büyük zenginlikle birlikte ortaya çıkan kitlesel yoksulluğa şaşkınlığı ve çözüm arayışını yansıttığını yazıyor: “Aydın hayal kırıklığının çocuğudur, ütopyacı, bir hayal kırıklığını daha büyük hülya’ya çevirebilendir. Her üçü de, on sekizinci yüzyılın aydınlanma felsefesinin çocukları idiler; mutlak aklın sonsuz çözümleyici gücüne inanarak büyüdüler. Bununla birlikte, tarih on dokuzuncu yüzyıla dönerken, yaşadıkları topluma, aklın egemen olmamasına şaşırdılar. Aydınlanma çağının ürünü oldukları için, bunu yalnızca ahenkli bir toplumun gösterilmemiş ve bunu gösterebilecek dahilerin ortaya çıkmamış olmasına bağladılar. Robert Owen, gösterisine, New Lanarck sanayi tesislerinin yönetimini eline aldığı 1800 tarihinde başladı; Claude de Saint- Simon, ütopyacı kariyerini, 1802 yılında Cenevre mektuplarıyla açtı. Charles Fourier’in ilk çalışması ise 1808 yılında yayınlandı.” Yalçın Küçük’ün yazısıyla Yeni Gelen’in Ütopya başlığı da daha belirgin hale gelmiş oldu diyebiliriz.
“Kurtuluş Hep Yoksul Mahallesidir”
Filozof Afşar Timuçin’in bu sayıdaki yazısı ilkçağın yiğitlikleriyle tanınan Aias ve Coriolanus örneklerinden yola çıkarak kahramanın özelliklerini ele alıyor ve hatasız olma zorunluluğunu tartışıyor: “Tanrıların Buyruğuyla da Olsa Bir Kahraman Yanlış Yapmamalıdır.” Afşar Timuçin’e göre: “Aias bütün temiz yüreğiyle gururunun kurbanı olmuştur. Kahramanlar için en büyük tehlike onların kendilerini ayrı bir varlık gibi hatta insanüstü bir varlık gibi görmeye yatkın oluşlarından gelir. Onlar korkusuz olmanın, tehlikelere atılmaktan çekinmiyor olmanın ayrıcalığını yaşarken yanılıp kendilerini gurura kaptırırlarsa bütün güçlerini yitirirler. Kahraman Coriolanus da aynı sona uğramıştır. Onun yanlışı halkına ağır sözler söylemesiyle başlamıştı.”
Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz, derginin arka kapağında bir tablosuyla birlikte yayınlanan “Frankfurt Notları”nda şöyle yazıyor: “Kurtuluş hep yoksul mahallesidir.”
Orhan Gökdemir’in “Herkesin Okumadığı Kitaplar” başlıklı yazısı, kitapları yakın zamanda Türkçeye çevrilen Mısırlı tarihçi Ahmed Osman’ın Musa ve Akhenaton arasındaki benzerlik ve özdeşlik üzerine geliştirdiği tezleri tartışıyor. Mısır tarihinin kısa bir kesitinde “Aton”culuk, Musevilik ve Hıristiyanlık arasında köprü kuran yazıda heyecan ve esin verici düşünceler dillendiriliyor. Gökdemir’in “Amon” ile günümüzde kullandığımız “âmin” sözcüğü arasında bulduğu benzerlik düşündürücü.
“Çokbilmiş Özne”nin Bilgisizliği“
Eleştirmen Taylan Kara, bu kez “Serbest Uydurma Tekniği ile Tarih Analizi Yapmak” nasıl olurun cevabını araştırıyor. Freud’un ezbere kullanılan birkaç kavramıyla çok iyi bilinen yakın tarihi çarpıtmayı başaran Bülent Somay ve kitabı “Çokbilmiş Özne”nin gülünç iddialarını görünce, bunların okurlar ve hakim akademi cemaatince nasıl ciddiye alınabildiği sorusu, içinde kıvrandığımız cehalet çağının karanlığını bir kere daha önümüze koyuyor. “Bir Kitap Bağımlısının Notları” bu sayıda “Bir Saçmalığın 100 Yıldır Araştırılmaya Devam Edilen Nedeni ve Sanatta Anti-Militarizm” konusuna ayrılmış. Dr. Ulvi Özdemir, milyonlarca insanın katledilmesiyle tarihe kanla yazılan Birinci Dünya Savaşı’nın 100. Yılında akılcı bir nedeninin olmayışı üzerinde durarak edebiyat, sinema, çizgi roman, müzik sanatının savaş karşıtı örneklerini ele alıyor.
Geçen ay yitirdiğimiz fotoğrafçı Ara Güler’i Ekrem Ataer anlatıyor: “Kalacak Bir Türkü Söyler Gideriz”. Birkaç ay önce sanatçıyla ilgili “Ara ile Bir Ara” kitabını yayınlayan Ekrem Ataer, Ara Güler’in son yıllarına tanıklık ve gözlem yüklü yazısında, tartışılan yönlerine de ışık tutuyor. “Ömrü, emeği ile yaşam mücadelesi veren insanları fotoğraflamakla” geçen Ara Güler’in ünlü “Hamallar” fotoğrafı Yeni Gelen’in kapağında ve orta sayfasında yer alıyor. Asım Öztürk’ün “Halkını Sevmenin Tanıklığında Bir Şair: Berin Taşan” yazısı ise, birkaç ay önce dünyamızdan göçen şair Berin Taşan’ı anlatıyor. Onun halkın “Şahdamarından” şiirler çıkaran bir Cumhuriyet Savcısı olduğunu da öğreniyoruz. Efe Eğilmez’in yazısı “Sanat ve Yaşam” ilişkisine ilişkin ilgi çekici düşünceler içeriyor.
Devrimci bir okuma atölyesi
Yasemin Eğinlioğlu’nun “Okumayanlar Ülkesinde Yazar Olmak” yazısı da ülkemizi ve dünyayı kuşatan cehalete edebiyat ve kitap cephesinden bakıyor. Hiç okunmayanlar ile çok okunanlar aynı gerçeğin iki yüzü. Bestseller kitapların niteliksizliği, nitelikli olanının göz ardı edildiği piyasa kültürünün olağan sonucu. Yeni Gelen yalnızca olumsuzu eleştirmekle yetinmiyor; bu sayıda yer alan Aydan Kara’nın “Biz Devrimci Bir Atölyeyiz, Her Şeyi Değiştirebileceğimize İnanırız” yazısı cehaletin panzehirini gösteriyor. İki yıldır etkinlikte bulunan Ece Ataer Kitap Okuma Atölyesi’nin çalışma yöntemini ve okuduğu eserleri ele alan yazı, piyasa kültürüne karşı ortaklaşa ve örgütlü mücadelenin başarılı bir örneğini ortaya koyuyor.
Ali Timuçin’in felsefi incelemesi “Epiktetos’ta Felsefe Eğitimi”, ilkçağın yaşamla içlidışlı Stoa felsefesinin bilgi, insan ve yaşam anlayışını kapsamlı bir biçimde ele alıyor. Haydar Ali Albayrak’ın öyküsü “Aylak sisifos, Yorgun Herakles ve Uyuz Atlas’ın Tekmili Kirden Macerası” ise, mitolojik karakterleri Samsatlı Lukianos’u aratmayan bir ironiyle karşımıza getiriyor. Yeni Gelen’de bir de gezi yazısı var: “Eski Bir Avcıyla Sakarya Irmağı Çevresinde Gezinti.” Celal İlhan yazısında, avcı arkadaşıyla Eskişehir köylerinde dolaşırken derlediği izlenimlerle bölgenin manzarasından ülkenin manzarasına uzanıyor.
“Yoldaşıyım hep yeni gelenin”
Sadık Albayrak bu sayıdaki incelemesinde Nahid Sırrı Örik’in romanını ele alıyor: “Sultan Hamit Düşerken’de Devrim Sahneleri”. Romanın tipleri ve olayları arasında devrimin görünümlerini araştıran yazar, 1908 Devrimi’nin konakları kuşatan halk dinamiğinden yarının devrim sahnelerine ipuçları yakalıyor.
Yeni Gelen’in Kasım sayısında İtalyan şair Michela Zaneralla’dan Özkan Mert’in çevirdiği dört şiir var. Gülçin Yağmur Akbulut “Tepelere Doğru”, Turgay Çimen “Bir Günün Sonunda İsyan”, Mehmet Ercan “Çağrışım”, Hasan Çapik “Mavi Portakal” şiirleriyle yer alıyor. Mustafa Göksoy ise “Özgün Çağrı” şiirinde “Yoldışıyım hep yeni gelenin” diyor.
Yeni Gelen’in Genel Yayın Yönetmeni B. Sadık Albayrak “Tarih Bizi Çağırıyor” başlıklı sunuş yazısında yakın tarihimizi başı eğik Türklükten başı dik Türklüğe çıkma tarihi olarak niteleyerek Cumhuriyet’in bittiği koşullarda emekçi nitelikli yeni bir cumhuriyet gerekliliği üzerinde duruyor. Derginin tarih ağırlıklı bu sayısını şu sözlerle özetliyor: “Sanki özel bir sayımızdır; tarih bizi çağırıyor. Geçmişten geleceğe bakmaya çalışıyoruz. İnsanlığa yakışan, başı dik alnı açık bir gelecek kurmak için…”
edebiyathaber.net (15 Kasım 2018)