Yeniden “Patika” | Saniye Ezgi Akyıldız

Ağustos 5, 2022

Yeniden “Patika” | Saniye Ezgi Akyıldız

1987 yılında Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü’nü kazanan Patika aslında Cemil Kavukçu’nun ikinci kitabı. O dönem Varlık Yayınları etiketiyle çıkan kitap tam otuz beş yıl sonra, Can Yayınları’yla yeniden okurla buluştu. 

Feridun Andaç Cemil Kavukçu’yla ilgi bir yazısında şöyle diyor: “Edebiyatın dili kentte kurulsa da, insanın ruhunu, toplumun anatomisini asıl yansıtanın taşra olduğunu düşünürüm.” Edebiyatın bu lisanını belki de en ustaca kullanan öykücülerden biri de Kavukçu’dur.  Patika, onun aşina olduğumuz üslubunu daha ilk satırlarda okuyucusuna cömertçe sunuyor. Kitaba adını veren Patika’yı ve içindeki diğer öyküleri okudukça tanıdık yüzler görüyorsunuz – belki de aynada gördüğünüz suretin aynısını. Sıradan hayatlar geçirdiği düşünülen insanların, mesai saatlerini dolduran işçilerin, toplumun “normları” içinde çizgiyi taşırmadan hayatlarını renklendirmeye çalışanların hikâyeleri var Patika’da. Renk derken kast edilen gökkuşağınınkilerden değil, tıpkı ressam Melih Kavukçu’nun kitabın kapağında sepyayı tercih etmesi gibi.

Öykünün kahramanı, kendine yabancılaşan bir adam. Bu yabancılaşma, kaçınılmaz şekilde “tek başınalığı” da beraberinde getiriyor. Sıkışmışlık hissini ise şu cümlelerle anlatıyor yazar: “Kuş kafesine benzettiği dairesi de kentin ovaya uzanan bölümünde; küçük işlikler, esnaf lokantaları, kahvehaneler, kaba sıvası bile yapılmamış iki katlı, tuğla kırmızısı evlerle çok katlı yapıların arasına sıkışmıştı.” Bu yalnızlık ve sıkışmışlık hissi ağır basınca da, evinin balkonundan gördüğü patikanın ötesini düşlüyor. Hatta düşlerini kâğıda dökmek için de epey zorluyor kendini. Yaşadığı yerin tarihini de bu yüzden araştırıyor; tabii ki “bilmek” eylemi onu “bilmemekten” daha çok huzursuz ediyor. Karakterin hazırladığı kitap taslağının üzerinde ise “Patika” yazıyor.

“Balkona çıktığında içine sıkıntı veren bu yapılar karmaşasına, tek katlı evlerin iç avlularına, başka balkonlara bakacağına dağa bakıyordu. Bu görüntü zaman zaman olmadık düşlerin kaynağı oluyordu. Onu ‘Patika’ romanı yazmaya yönelten de buydu.”

Biraz da “tahammül” öyküsü diyebiliriz Patika için. Zafer –öykünün kahramanı– aslında her şeyin farkında olan bir adam. Bakkalın ona nasıl şüpheci gözlerle baktığının, karısının eskiden verdiği sevgi yoksunu mecburi karşılıkların artık olmadığının, rakı sofrasındaki sohbetlerin onu artık “sarmadığının”, patikanın ötesindeki hayatın ve balkon kaçamaklarında gördüğü komşu kızının… Etrafındaki her şeyin farkında, fakat değiştiremiyor. Roman cümlelerini kafasında toparlıyor fakat yine de yekpare bir eser ortaya çıkaramıyor. Her şeye rağmen tahammülle başa çıkmak için kendince maceralar aramaktan da kendini alamıyor.

Kitap toplam beş öyküden oluşuyor. Tabanca öyküsüyle birdenbire, bir şantiyede buluyorsunuz kendinizi; jeneratörün patpat sesleri arasında, sabırla bir işin nihayete ermesini beklerken bunalımlı rüyaların arasında yolunuzu bulmaya gayret ediyorsunuz. Soğuma Günleri’nde, buz gibi bir yalnızlığa şahit oluyorsunuz. Fakat Cemil Kavukçu bu dondurucu havada bile içinizi ısıtmayı başarıyor. Gece öyküsüne, bir kapı deliğinden bakıyorsunuz sanki. Diyalog üzerine kurulmuş, müthiş bir durum hikâyesi. Gemide, kitabın son öyküsü. Yıllarını dalgalar arasında geçirmiş Kavukçu’nun bu tuz kokulu anlatılarını sevenlerdenseniz, bir solukta son cümleyi göreceğiniz kesin.

Sinematografik bir anlatısı olan bu öykülere küçük çizimler de eşlik ediyor. Yine Melih Kavukçu’nun elinden çıkan karakalem çizimler, satır aralarına anlam katıyor. Anlam katıyor, fakat hayal gücünü asla sınırlandırmıyor. Türün özelliği olarak öykülerde sayfalarca süren, detaylı tasvirlerin mümkün olmamasının eksikliğini Cemil Kavukçu’nun öykülerinde hiçbir zaman göremiyoruz. Çünkü o, ustaca seçtiği birkaç kelimeyle bile hem karakterleri, hem mekânı, hem de atmosferi okura eksiksiz olarak aktarabiliyor. Öyle ki, bazı cümlelerde koku duymak bile mümkün.

Yeniden çıkan Patika’yla okurların özlemini bir nebze dindirmiş olsa da yeni eserleri için kitaplıklarımızda yeri daima hazır.

edebiyathaber.net (5 Ağustos 2022)

Yorum yapın