Geçen gün, büyüleyen görselleriyle beni Ay’a taşıyan bir yolculuğa çıktım. Nola ve Tula bu yolculuğumun eşlikçileriydi. Sırtında sepeti olan küçük kahramanlar onlar. Nola ve Tula’nın yaratıcısı, Katarina Macurova. Ay Tohumu, Timaş Çocuk etiketiyle öncelikle minik okurlarla ve tabii ki her yaştan okurla buluştu.
Sepetçi kız kardeşlerin hikayesi az sözcükle ama görselleri, cümleleri tamamlarcasına oluşturulmuş. Büyülü bir dünya Nola ve Tula’nın dünyası. Bu dünya sırtlarında bitki taşıyarak eğlenen sepetçileri ağırlıyor. Nola ve Tula bitki taşımak yerine taş taşımayı tercih ediyor, en çok taş taşımayı seviyorlar. Öyle seviyorlar ki taşları, onları biriktiriyorlar. Biriktirdiklerine henüz ekleyemedikleri bir taş var: Ay. Nola onu ne kadar çok istediğini şöyle dile getiriyor: “Ben dünyadaki en güzel taşı taşımak istiyorum.”
İki kız kardeşin dünyasında herkes bitki taşıyor, herkes bitki taşıyarak eğleniyor ama onlar farklı. Onlar diğerleri gibi değil. Diğerlerinden farklı olarak taş taşıyor olmaları yaşadıkları dünya için bir yenilik belki de. Yeniye, yeniliğe, farklı olana açık olduğunu bildiğimiz Nola ve Tula yepyeni ve daha zorlu bir yolculuğa çıkmaya hevesli. Nola ve Tula’nın ayı taşımak için önce ona ulaşmaları gerekiyor. Ay’a ulaşmaya çalışmak başlı başına bir mücadele. Bu mücadelede yılmamak, hayal etmeye devam edebilmek onların itici gücü. Nola ve Tula’yı hayal ederken de görüyoruz: “Ay’ı taşımanın nasıl bir şey olacağını hayal etsene!”
Sadece hayal etmek, düşlemek ve çok istemek yeter mi? İsteyip kenara çekilince, yapamayacağımızı söyleyenlere dikkat kesilince, daha başlamadan olmayacağına kanaat getirince bir yolculuğu başlatabilmek bile ne kadar zor! Hayatı paylaştığımız yakınlarımızın desteği hayat yolundaki en büyük itici güçlerimizden biri sanki ama daha önemlisini hep unutuyoruz. Kendimizi en derinden dinlemediğimiz sürece vazgeçme eşiğimiz düşüyor. Sabretme eşiğimiz de. Karşımıza çıkan zorlu yollar görünmeye başladığında yelkenleri suya indiriveriyoruz. Halbuki hayal gücümüze sımsıkı tutunmalı, sabrımıza sığınmalıyız. Ben Nola ve Tula’yı buradan okudum biraz da. Onların “yeni”ye teşne olmaları yolculuklarını tam anlamıyla bir keşfe dönüştürdü. Bu keşifte hayal kırıklığı da vardı üstelik. Ay’a ulaşabilmeleri beklediğimizin aksine “mutlu son”u getirmedi.
Ay Tohumu, “Yolculuğun sonundansa kendisi büyülesin sizi, bırakın!” diyor adeta. Kitabın isminde “tohum” kelimesinin geçmesi de boşuna değil. Her şeyin başlangıcı, bereketin habercisi, yeninin ta kendisi, sonucun sebebi. Nola ve Tula; sepetçilerin hayal kurmasına ve “yeni” kavramıyla karşılaşmasına önayak oluyor. Bir yandan ikisi de sınırlarını keşfetmiş oluyor. Farkına vardıkları sınırları, onları ve çevresindekileri dönüştürüyor: “Onlar da daha önce sepetlerinde hiç taşımamış oldukları şeyleri taşımaya başladılar.”
Ay yolculuğundan ellerine kalan şeye “yeni” diyorlar. O “yeni”yi herhangi bir şeye benzetmiyorlar, adını koymuyorlar, kategorize etmiyorlar, bir kalıba sokmuyorlar… Herkesin yenisi farklı çünkü. Herkesin yolculuğu biricik. Sonunda neyle karşılaşırsak karşılaşalım çıktığımız yolculuklardan, yürüdüğümüz yollardan eli boş dönmeyiz. Bazen bunu fark ederiz bazen de hiç görmeyiz. Ancak hayat, herkesin “yeni”sindeki güzelliği ansızın resmedecektir.
Değiştirme ve dönüştürme cesareti hem çocuklar hem yetişkinler için büyülü bence. Bu cesaretin yarattıkları, gündelik hayatı şenlendiriyor. Hatta rutine anlam katıyor. Herkesin “öyle” yaptığı şeyler, neden “öyle” yapılmaya devam edilsin ki? Eylemlerimiz üzerine sorular sorup bu soruların yanıtlarını vermek için heyecanlı yolculuklara çıkabiliriz. Nola ve Tula ilhamımız olsun.
edebiyathaber.net (6 Nisan 2023)