Deneme yazmanın keşfi ve bilgisini edinmeden buna dair söz /ler etmek, hatta yazmaya yönelmek cahil cesareti ötesi bir şey.
Yazmayı öğrenen insan denemeyle düşünce eğitiminden geçirebilir kendisini. İlkin kendinden başlamalıdır yazmaya. Dünyanın en sıkıcı şeyi gibi gelse de, kendini anlatamayan başkalarını hiç anlatamaz. Bu biraz da ağacı göremeyenin ormanı hiç mi hiç göremeyeceği gibi bir durum.
Zaman zaman sorulur edilir; nedir deneme, niçin bu türde yazarsınız, nasıl yazarsınız…
Bu sorular uzadıkça denemenin anlamı daha da büyür gözümde. Çünkü; deneme her şeyin anlatılabileceği yegâne bir yazın türüdür.
Bu durumda denemenin konusu hem insan hem de yaşamdır. Ama aynı zamanda yazıdır, yazının kendisidir. Çünkü deneme yazarak düşünmeyi öğreniriz, neyi/ne kadar düşünüp ettiğimizi de ortaya çıkarırız.
Hassas Kalp Hikâyeleri’ni okuyan bir okurum soruyordu; neden bu kadar karma bir biçim kullandınız şiir, deneme, masal, hikâye etme iç içe…
Hayat böyle değil mi, demiş, şunları eklemiştim: bir yanımız karmaşa içinde, diğer yanımız da sürekli bölünmüşlüğü, hatta parçalanmayı yaşıyor. Yani parça bütün yaşanan bir dünyanın dili nasıl kurulabilir…Hele hele anlam arayışında bir anlatıcıysanız, ister istemez yüzünüz başka başka biçimlere dönük olacaktır. Zira siz bir/çok şey/i anlatmaktasınız. Önce anlatılana bakmalı, ardından da bunun nasıl anlatıldığına. Ki, bazen bunlar yer de değiştirebilir. Bu da sizin okurluk durumunuzu ilgilendirir daha çok.
Kuşkusuz orada öykü yazıyordum, deneme değil. Ama denemenin formundan da yer yer yararlandığım gözlenir.
Yazı/anlatı sanatı bileşik kaplar gibidir. Hele günümüzde türsel tanımları çerçevelemek çok da doğru değildir.
Anlatılanla anlatan değişmediği sürece yer değiştiren bir zamanın anlatısı öncelikle yazı olacaktır. Görsel imaj çağında da olsak, yazının kalıcılığı ve değişkenliği tartışılmaz. Görsellik sizi yıkıcılığa kadar götürebilir, ama yazı/anlatı sanatı her zaman sağaltıcıdır. Üstelik günümüzde çoksesli olmak zorundadır. Sanatın alımlayıcısı, algılayıcısı bugün çeşitlenmiştir.
Denemeyi Öyküden Ayıran
Benim yolculuklarım yazmak için gidilen/kurulan yolculuklardır. Son Paris yolculuğumda, bir roman gibi, yazmak isteğim bir deneme kitabının düşü/düşüncesi vardı aklımın bir köşesinde. Okumalarım, defterlerim, planım buna göreydi. Uçuş zamanımdan birkaç saat önce gittiğim havaalanında açıp defterimi yazmaya yönelmiştim.
Bir alınlık metnine şöyle başlamıştım:
“Sanki sen ırmaklarda yolcusun. Bulut bulut zamanların içindesin. Hem orada hem de burada; bir de tarihsel zamanın içinde gezinmek anlatıyor sana düşüncenin aurasını…”
“Endişesizlik”, “Zamana Uymak” , “İnsanı Görmek, “Karşılaşma”, “Mutlu Bilgisizlik” metinlerini yazmıştım bile bu birkaç saat içinde.
Kurulan deneme kitabımın taslak adı: “Yazıdan Yazıya”ydı. Yazdıkça daha da değişecekti eminim.
Daha önce yazadurduğum bir kitabın, “Kanıtlanmış Sözler Ansiklopedisi”nin, düşüncesi beni bu kıyıya getirmişti.
Evet, bir deneme kitabını da oturup, bir roman gibi kurup yazabilirdiniz. Ama öyküyü böyle yapamazsınız. Öykü bölük pörçüktür, bir arının bal yapabilmesi için gezindiği bütün çiçeklerdedir. Gezinme konusunda deneme öyküye yakındır, yazma konusunda ise şiirle öykü yan yana durur.
Deneme biraz da romana mı yakın durur demek istiyorum?!
“Yazıdan) Yazıya”da olsun, daha önce başlayıp sonlandırdığım, “üçleme” adını verdiğim Montaigne/Canetti/Calvino deneme kitaplarımda olsun yazım süreçlerinde gözlediğim şu: Evet, bu tür deneme yazarsanız bir romancı disiplini gerek size, biraz da onun bakışı/düşüncesi. İlki yayımlanan bu “üçleme”nin diğer iki kitabı da gün ışığına çıkınca okur ne demek isteğimi eminim ki daha iyi anlayacaktır.
Deneme yazacakken neden öykü, öykü yazacakken neden roman yazayım. Ya da bunların tam tersi. Bir şeyi söyleme biçiminiz vardır, buna göre de bir anlatım yolunu seçersiniz. Bu öyküde renk bulacaksa öykü, romanda renk bulacaksa roman, denemede renk bulacaksa denemedir yolunuz.
Beslenme, gitme, karşılaşma, alışveriş ise her yiğidin yoğurt yiyişine benzer. Neden öyle yiyorsun denemez kimseye. Okursa, iyi okur bunun zaten çoktan ayrımındadır.
Gelin görün ki zihninin kalıplarından kurtulamayan okur için ise diyeceğim bir şey yok. İyi kitaplar, iyi yazarlar sizi ıslah etsin sevgili okurum.
Feridun Andaç – edebiyathaber.net (27 Haziran 2017)