Yetişkinler oynarken: Kaosun içindeki masumiyetin dansı | Sinem Uğurlar

Mart 23, 2025

Yetişkinler oynarken: Kaosun içindeki masumiyetin dansı | Sinem Uğurlar

Yetişkinlik, bir zamanlar çocukluğun derinlerinde saklı kalan masumiyetin kaybolduğu, bilinçli ve sistematik bir varoluş halidir. Ancak, oyun… Oyun, geçmişin gölgelerinden bir yankı gibi geri gelir. Yetişkinler de oynar. Belki çocukken oynadıkları oyunların adını hatırlamazlar, ancak oyun, evrimin onlara bahşettiği ilginç bir büyüyle, bir şekilde içlerinde var olmaya devam eder.

Yetişkinlerin oyun oynaması, toplumsal normların ve olgunluk maskelerinin gerisinde saklanan bir çığlık gibidir. Bir çocuğun hayal gücüyle yoğrulmuş masumiyeti, şimdi yetişkinlerin karmaşık zihinlerinde ve bedenlerinde garip bir şekilde şekil alır. Bir oyun oynarken, bir yetişkinin gözlerinde, eski bir zamanın karanlık hatıraları ve mevcut dünyanın kaotik düzeni arasında sıkışmış bir yer vardır. Sadece fiziksel değil, zihinsel bir oyun da oynanır. Bedenler hareket eder, ama zihinler başka bir evrene doğru sürüklenir. Anlık bir özgürlük arayışı; fakat aynı zamanda neyin özgür olduğunu, neyin tamamen kaybolduğunu kimse bilemez.

Oyun, toplum tarafından bir tür “yanılsama” olarak kabul edilir. Yetişkinler çalışır, üretir, verimli olur. Ancak, oyun, toplumsal makinanın dişlileri arasında unutulmuş bir başkaldırı şeklidir. Ve burada, absürdün derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkarız. Yetişkinlerin oyun oynadığı hallerine bakmak, bir parodi izler gibi hissettirebilir. Zira bir yanda ciddi, amaçlı bir toplum dururken, diğer yanda kaos içinde gezinirken eğlenen insanlar görürüz.

Bir masa etrafında kartlar dağıtıldığında, gözlerdeki “başarı” arayışı, kazanma dürtüsü, kaybetme korkusu ne kadar gerçek olabilir? Kendi oyun kurallarını oluşturup, en başta kurdukları dünyayı yıkmayı bekleyen yetişkinler, bir yanda da bir oyun içinde kaybolmuşlardır. Onlar da, aslında, ne zaman ve nasıl çocuk olduklarını unutan kimliklerdir. Yetişkinlik, bir maskedir, bir şablondur. Ama oyun, bu maskenin en kırılgan noktasından sızan bir ışık gibidir.

Felsefi bir bakış açısıyla, oyun, varoluşun en temel ve en absürt düzeyine inmeye davet eder. Oyuncular, gerçek dünyadan kaçıp, bir başka evrene, belki de daha önce var olmayan bir düzene adım atarlar. Bu evrende zaman farklı işler, kurallar farklıdır. Yetişkinler, her şeyin sınırlarıyla şekillenen bir dünyada yaşar, ama oyun bir nevi zamanın ve mekânın ötesine geçiştir. Aniden, eski çocukluk kahramanları canlanır, çizgi film karakterleri bir bakışta gerçek olur, hayal gücü ile kurulan köprüler öylesine büyüleyici bir hal alır ki, her şey bir anda silikleşir. Kırılmış bir çerçeve gibi, bilinç ile bilinçdışı arasındaki sınır bulanıklaşır.

Yetişkinlerin oyun oynadığı zamanki hali, bir illüzyon ve bir göz yanılmasıdır. Onlar, bir zamanlar kendilerini ifade ettikleri saf yaratıcı dünyaya yeniden adım atarlar, fakat oyun dünyasında kaybolmuşlardır. Oyun, onların hem kontrol ettiği hem de kaybettiği bir alandır. Yetişkinler oynarken, bir yandan çocukluklarını yeniden ararlar, diğer yandan ise o çocuksu saflıkla, karmaşık dünyalarında bir tür denge kurmaya çalışırlar.

Sonuçta, yetişkinlerin oyun oynadığı zamanki hali bir arayıştır. Bir maske, bir yansıma, bir kaybolan zamanın peşinden gitmektir. Oyun, hayatın absürt ve alışılagelmiş biçimlerinden kaçmak ve kendi varoluşlarını yeniden yaratmaktır. Ve belki de en absürt olan şey şudur: Yetişkinler oyun oynarken, dünyayı bir süreliğine olsa da unuturlar, ama oyun bittiğinde, maskelerini geri takıp yeniden bu kaotik evrene geri dönmeleri gerekir.

Yorum yapın