Yiğit Güralp’in adını duymayan yoktur diye tahmin ediyorum. Kiminiz onu Sınav, Ayla, Uzun Hikâye gibi filmlerin senaristi olarak, kiminiz sosyal medyadan, kiminiz yazdığı yazılardan, hatta çok iyi bileniniz varsa şarkı sözü yazarı olarak tanıyorsunuzdur. Henüz tanışmamış olanlar içinse İyi Hissettiren Yazılar tam bir tanışma kitabı.
Benim Yiğit Güralp’le tanışmam Masa Dergisi’ne yazdığı yazılarla olmuştu. Sonradan sosyal medyadan da takip etmeye başladım. Sözünü sakınmayan, kendi deyimiyle “kimsenin üstünde durmadığı şeylere çok değer veren” biri. Yıllarca sanatın çeşitli dallarında üreten Güralp, yolculuğuna yazarlığı da katıyor ve İyi Hissettiren Yazılar’la edebiyat dünyasına afili bir giriş yapıyor.
Yiğit Güralp İstanbul, Bakırköy’de doğup büyümüş ve bununla ilgili bir yazısı da var kitapta: Makriköy’e Dönüş. Bakırköy’ün eski adıymış Makriköy. Yaşadığı mahallenin güzelliği, sıcaklığı derin bir özlem duymama sebep oldu, “Nereden nereye geldik?” diye çok düşündüm. Hiçbir ırk, dil, din fark etmeden beraberce, tam bir toplum gibi yaşanan dönemlere dönebilseydik çok güzel olurdu. Bu yaşanmışlıklar tabii ki Güralp’i de etkilemiş ve yazı diline de yansımış, iyi ki de öyle olmuş.
“İlk senaryomu yazdığımda bana, bu zengin dil kullanımı ve doğallığın nereden geldiği sorulmuştu. Bu zenginlik Bakırköy’ün zenginliğiydi. Müslüman, Ermeni, Rum ve Yahudi komşularımızla, bolca sineması olan bu semtte filmler izleyerek, bir arada huzur içinde yaşadık ve bu kültürel zenginlik her detayıyla kalemlerimize ve kişiliğimize de yansıdı.” (Sayfa 53)
Damla Karakuş’un Gazete Sanat için hazırladığı röportajında okudum. Yazarın ilk planı “hayatın çetrefiline kafa yorduğu” yazılarını toplayacağı bir kitap olan Biraz Sert’i yayımlamakmış ancak, Güralp bu konu hakkında “Çünkü son birkaç yılda çok şey yaşadık ve çok yorulduk. Bütün dünya akla sığmaz bir çemberin içinden geçiyor. Biraz daha sert şeyler konuşup kafa yormamız için önce biraz iyi hissetmeye hakkımız var,” diyor. Bu yüzden önceliği İyi Hissettiren Yazılar’a vermiş. İyi ki de öyle yapmış, çünkü sayfaları çevirdikçe tam olarak buna ihtiyacım olduğunu hissettim.
“Ortak bir geçmişimiz var,” diyen Güralp bu ortak geçmişi yazılarında çok kullanıyor ve bizi o eski günlere, herkesin hatırladığı şarkılara, filmlere götürüyor. Hepimizin içinde olan o sıkıntılara değinmeden de geçmiyor tabii. İyi Hissettiren Yazılar tamamen pozitif bir kitap olmasa da vaadini yerine getiriyor ve çoğu zaman unuttuğumuz, görmezden geldiğimiz güzellikleri bize gösteriyor. Aslında herkes benzer durumlardan geçiyor, ortak bir geçmiş ve ortak duygularımız var ama Güralp, “Bir de bu taraftan bakın,” diyerek hiç zorlanmadan bize o diğer kapıyı aralıyor.
“Bir hasret önünde durulamayacak ölçüde arttığında, vuslatı kafaya koyar ve ona kavuşmak için geri dönüşü olmayan uzun bir yola çıkar. Yapılan her kötülük, bu yola yeni yol arkadaşları katar.” (Sayfa 28)
Ayla filmini çoğunuz izlemiştir. Ayla’yı ağır bir dram filmi olarak hatırlıyor olsak da Yiğit Güralp bunu kabul etmiyor. İnsanlık olarak her durumun en kötü tarafına odaklandığımız, hayattaki güzel şeyleri bırakıp drama ve kedere gömüldüğümüz bir gerçek. Örneğin; Mitski diye bir sanatçı var, müthiş albümleri var. Son albümü diğerlerine nazaran daha az üzücü olduğundan dolayı insanlar beğenmedi. Güralp de bundan dert yanıyor ve bu durumu şöyle dile getiriyor:
“O halde neden aklınızda gülmek değil de hep ağlamak kalır arkadaş? İnsanımız neden anılarında bile güldüğü değil de ağladığı günlere ehemmiyet verir? Neden bir kahkahanın izi kalmaz da gözyaşının izi kalır? İşte buna insanımız adına üzülüyorum. En büyük dertlerimden biri de vallahi budur.” (Sayfa 23)
İyi Hissettiren Yazılar, bunlarla kalmayıp okura muhteşem bir film ve müzik seçkisi sunuyor. Kitabın içindeki “Yaşanmış Şarkılar Diskosu” yazısı buna bir örnek. Yazının isminin güzelliği bir tarafa Güralp, onlarca şarkıdan ve o şarkıların hikâyelerinden bahsediyor. Seçmem çok zor ama sanırım bütün kitapta en sevdiğim bölüm bu oldu. Onlarca şiirin şarkıya dönüşmüş hallerini görüyoruz. Birçoğunu bu kitapla beraber öğrendim ve bunun da keyfi bambaşka oldu.
“‘O mahur beste çalar, müjganla ben ağlaşırdık’ nağmelerini hep bir ağızdan söylerken, şarkıyı Müjgan adlı kız arkadaşına gönderenleri görür gibiyim. Oysa Attila İlhan’ın bu şiirinde bahsettiği ‘müjgan’ın sözlük anlamı ‘kirpik’ demek. İlhan bu şiirinde biriyle birlikte ağladığından değil, yalnız başına ağlarken yanında gözyaşlarını süzen kirpiklerinden başka kimse olmadığından söz ediyor.” (Sayfa 96)
Bu paragrafa benzer onlarca bilgi var kitapta. İsteyen, şarkıların hepsiyle bir çalma listesi yapıp sözlere daha da dikkat ederek dinleyebilir, çok keyifli bir yolculuk oluyor, benden söylemesi.
Güralp, yaşadığımız iç sıkıntılarını çok iyi gözlemlemiş. Sosyal medyayı aktif kullandığından olsa gerek, kitabı okurken tam da duymaya ihtiyacım olan şeyleri okudum ve bu bana çok iyi geldi. Üstelik kalemi o kadar samimi ki her yazısında sanki bir kahve eşliğinde sohbet ediyoruz gibi hissettiriyor. Geçmişinden anıları yalın bir dille bizlere anlatmış, okurken cevap veresiniz geliyor. Bu yüzden kitaplarına hiç yazı yazmayan ben, kitabı çeşitli notlarla doldurdum. Hatta bir iki kısmı sınıfta öğrencilerime anlattım, kitaptaki birkaç şarkıyı dinledik beraber.
“Özümüzde bir yerlerde yatan, ölümsüz bir iyilik ve zarif bir güzellik var. Bizden giden ya da bizim geride bıraktığımız insanlar bile hiç üzülüp ağlamasın, hep gülsün istemişiz. Başka hangi dilde insanlara ayrılırken, “Güle güle” denir bilmiyorum. Yeni başlayan ne varsa sadece “Hoş geldin” değil, “Güle güle” de demek istiyorum. Güle güle gelsin, güle güle geçsin, güle güle gitsin… Hepimiz için bunu diliyorum.” (Sayfa 24)
İyi Hissettiren Yazılar mutlaka okumanız gereken, ihtiyacınız olduğunun farkında olmadığınız bir kitap. Üstelik Yiğit Güralp’le tanışmak için de birebir. Özenle bir araya getirilmiş bu yazılardan mahrum kalmanızı istemem. Güralp, edebiyat yolculuğuna hız kesmeden devam edecekmiş, bu da çok sevindirici bir haber. Umarım bir an önce onun kaleminden bir roman da okuruz. Domino taşlarının yeni başlangıçları tetikleyeceğinden şüphem yok.
edebiyathaber.net (15 Kasım 2022)