Ölümünün üstünden 14 ay geçen (ö: 22 Haziran 2021) Yıldız Hanım’ın ‘Kozmik Komedya’ adlı ilk romanı için Duvar Kitap’ın 161. Sayısındaki onunla ilgili yazıları okuduktan sonra; Orhan Pamuk’u Okumak (1996), Türk Romanında Postmodernist Açılımlar (2001) ve Ben Buradayım (2005) adlı çalışmalarını okuduğum ve de çok önemsediğim bu edebiyat kuramcısı, tarihçisi insana romanından dolayı kişisel olarak yazmak istedim; çünkü son dönemlerde hakkında yazılan, çizilen onca olumsuzluğa rağmen edebiyatımız açısından yapıtları, yazdıkları yok sayılamayacak Hasan Ali Toptaş’la da ilgili özgün değerlendirmesi olmuştu… Hasan Ali Toptaş, yaşıtım ve Ankara’da sevgili İzzet Kılıçlı’nın yönetiminde çıkan Yazıt Dergisi ve Dekovil Öyküler Eki’nde yer aldığım ve bu anlamda iyi anlaştığım bir arkadaşım, dostumdu.
Dediğim gibi, önce Duvar’a yazıp onun epostasını istedim ama sanırım ya görmediler ya da önemsemediler ama epostasını göndermediler. K24’te de, Yıldız Hanım’la ilgili yazılar çıkınca ilgili editöre yazdım, sağ olsun ikilemeden Yıldız Hanım’ın epostasını gönderdi ve yazdıklarından, edebiyata olan tutkunluğundan değerlendirmelerini nesnel ve de özgün bulduğum Yıldız hanım’a epostası üzerinden ulaştım sonunda. Bileğinin ve çabasının sonucu isim yapmış kişilere yazmak benim yaptığım bir şey değil ama bir Yıldız Hanım’a bir de ‘tüm yapıtlarını ben yazsaydım’ dediğim sevgili Latife Tekin’e yazdım ama. İkisi de kısa sürede yanıt vermekle şaşırttı beni. Kendime de, ‘yapacak onca işleri var, bu yüzden bana yazmalarını bekleyemem, hiç doğru değil,’ dedim. İkisine de yazarken hiçbir karşılık beklentisi içinde değildim ama yanıldım. Çünkü ikisi de kısa sürede yanıt verdi. Belki bir başka yazı konusu olacağı için sevgili Latife Tekin’in epostasında yazdıklarını ve yapıtlarını bir kenarda tutmak istiyorum. Hiç ummadığım ve okuduğumda da şaşkına döndüğüm sevgili Yıldız Ecevit’in zamansız ve benim için olduğu kadar yakınları, dostları ve arkadaşları dışındaki sevenleri için de ani kaybı inanılmaz bir durumdu. Beklemediğim ve de inanmak istemediğim bir ölüm… Bu yüzünden ondan ve yazdıklarından söz edeceğim…
Orhan Pamuk’un hakkında yaptığı değerlendirmeler beni oldukça etkilemişti. Pamuk’un her yazdığını okuyan biri olarak 1987’den beri dergi ve gazetelerde okuduğum yazarlar, öykücüler ve de şairler için yazılar da yazan ben, nedense bir türlü Pamuk için yazamadım. Roman mühendisi olan bu yazar için içimden tek kelime gelmedi. Birçok sevdiğim romanı da olduğu hâlde, kısacık bir tanıtım yazısı da yazamadım; nedenini de bilemiyorum doğrusu. Ama tüm yapıtlarını ve sevgili Yıldız Ecevit’in değerlendirmelerini de okuduğum Oğuz Atay için kapsamlı bir yazı yazabildim. Çünkü onu ilk okuduğum zaman okura seslendiği cümlesini sevmiş ve 1992’de çıkardığım Aykırısanat Dergisi’nin logosu yapmıştım: Buradayım sevgili okur, sen neredesin… Ve sevgili Hasan Ali Toptaş’ın da tüm eserlerini nesnel biçimde değerlendirdiğim uzun mu uzun bir yazı da yazmıştım. Sevgili Yıldız Ecevit’in de hakkında yazdığını ve yapıtlarını sevdiğini biliyordum. İlk yazdığım Gölgesizler’in birinci baskısıyla ilgiliydi. Sevgili Özgen Seçkin’in çıkardığı Damar dergisinde yayımlanmıştı. Sonraki değerlendirmelerim de Sosyologca dergisinde yayımlanmıştı. (editörüne, yayınevine göndermiştim)
İşte ilk romanından dolayı tebrik etmek, hem de haklarında oylumlu yazı yazıp kitaplaştıran Yıldız Ecevit’in; benim Hasan Ali Toptaş ve de Oğuz Atay yapıtları değerlendirmelerimi nasıl bulacağını öğrenmek istedim, bu yüzden ona ulaşmaya çalıştım. Dediğim gibi K24’ün editöründen epostasını edindikten sonra Oğuz Atay ve Hasan Ali Toptaş yapıtları değerlendirmemi eposta ekinde gönderdim ona. Duvar Kitap’ın onunla ilgili 161. Sayısından hemen sonra… Çok geçmedi epostası geldi Yıldız Hanım’ın. Epostasında diyordu ki ‘Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar hakkındaki değerlendirmeni beğenmekle birlikte genel olduğunu söylemek istiyorum, farklı bir değerlendirme olmamış. Ama yapıtları ile özel yaşamın birbirine karıştırılmaması gerektiğini, bu konuda benim de sizin gibi düşündüğüm Hasan Ali Toptaş’ın yapıtları üzerine yaptığınız değerlendirmelere bayıldım. Böyle başka bir çalışma bugüne kadar yapıldı mı en azından ben bilmiyorum. Çünkü son zamanlarda eskisi kadar ilgi gösteremedim doğrusu. Ama onun dil konusundaki az da olsa saptadığınız yanlışlara itirazımı saklı tutarak kapsamlı yazınız/değerlendirmeniz için şunu söylemek isterim: Üzerinde çalışarak küçük bir kitap yapın lütfen.’
Öyle mutlu oldum ki… Anlatamam. Hemen yanıt yazdım: ‘Gölgesizler’in ilk baskısında ve son iki romanında kendimce gördüğüm yanlışları anlatmaya çalıştım. Genelde sözcük seçimine ve anlatımına bir itirazım yok Hasan Ali’nin, olmaz da…’ dedim. Ve iki dosyamı okuması için gönderdim ikinci epostamın ekinde. Adıma bir yerlerden aşina olduğunu ama benden şimdiye dek bir şey okumadığını belirten Yıldız Ecevit’in iki roman çalışmam için ne yazacağını çok merak ediyordum. Kısa yazmıştı ikinci epostasını: ‘Gerçekten okumak isterim ama yayınevi öteki kitaplarımı da yayımlayacakmış, tanıyorlarmış beni… Bu yüzden gönderdiğiniz dosyaları daha sonra okumak isterim tabii ki, şimdi değil; lütfen anlayın beni…’ demişti.
Hayatta, öldüğü güne kadar (88 yaşında) doktora gitmemiş babamın aniden kalbinin iki kere durup ölmesine şaşırdığım gibi, ölüm haberine şaştım kaldım sevgili Yıldız Ecevit’in… Çünkü son epostasında, ‘öteki kitaplarımı da yayımlayacak yayınevi, tanıyorlarmış beni…’ demişti. Tedavi gördüğünden, hastalığından söz etmediği gibi ima da etmemişti hiç… İlk epostama birkaç gün içinde yanıt veren sevgili Yıldız Ecevit, bu yüzden bir türlü yazamamıştı… Ben de kendi kendime ‘demek ki yapıtlarına yoğunlaştı, bundan yazmadı; hakkı var, en iyisi beklemek…’ demiştim… Keşke öyle olsaydı… Hastalığa yenilmeseydi de yapıtlarına gömülseydi…
Yazdıklarıyla sonsuza doğan sevgili Yıldız Ecevit’in yıldızlar yoldaşı, ışık da ülkesi olsun.
edebiyathaber.net (7 Nisan 2023)