İHA’nın haberine göre Yılmaz Güney’in 35 yıl beraber çalıştığı arkadaşı Yapımcı Abdurrahman Keskiner, hayatını anlattığı kitapta Güney’in sürekli kumar oynadığını, senetleri ödemekte zorlandıklarını yazdı.
Adana’nın Yenice köyünde 1 Nisan 1937 yılında tarım işçisi bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen ve o zaman adı Yılmaz Pütün olan ünlü sanatçı Yılmaz Güney, 9 Eylül 1984 yılında Paris’te mide kanserinden hayatını kaybetti. Güney hala, Türkiye’de adından en çok söz edilen sanatçılar arasındaki yerini koruyor. Güney ile birlikte 35 yıl çalışan ve yol arkadaşı olan yapımcı Abdurrahman Keskiner Altın Koza Film Festivali kapsamında kendisinin hayatının anlatıldığı kitapta Güney ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Keskiner için Adana Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları’ndan çıkan “Apo Gardaş” isimli kitapta Güney’e geniş yer ayrıldı. Keskiner kitap için 55 yıllık sanat hayatında yaşadıklarını tek tek anlattı. Keskiner’in sanat hayatında dönüm noktası olarak nitelendirdiği Yılmaz Güney ile tanışması ve onun yanında işe başlaması da kitapta yer aldı.
Çiftçilik yaptığı sırada, Yılmaz Güney’in Erol Taş ile birlikte Adana’ya geldiği sırada tesadüfen tanışıp şoförüne yardım ettikten sonra İstanbul’a gittiğini ve burada Yılmaz Güney’i bulduğunu belirten Keskiner, “Yılmaz Güney bana ‘burada güvenecek insan yok, benim yanımda çalışır işlerime bakar mısın’ dedi. Ben bu vesileyle Yılmaz Güney’in yanında çalışıp hesap işlerine bakmaya başladım. Daha sonra bana Güney vekaletini verdi. Artık bütün işlerine ben bakmaya başladım” dedi.
Kazandığı paraları elinde tutamazdı
Güney’in yanında işe başladıktan sonra onun her şeyiyle ilgilendiğini, beraber çok şey yaşadıklarını belirterek, “1967 yılında Osmaniye’ye giderek küçük bir ameliyat geçirdim. O sıralar İstanbul’a gitmeye de niyetim yoktu. İstanbul’a gitmeye niyetimin olmamasının başında da Yılmaz Güney ile onca film çevirip para kazanamamamdı. Daha doğrusu kazandığımız paraları elde tutamamamızdı. Tüm bunlar benim canımı sıkıyordu. İstanbul’a gidip yine aynı çarkın içine girmek istemiyordum. Film çekiyoruz, para-senet alıyoruz ama elde bir şey yok. Önceleri muhasebe tutmazdık. Ancak 1967 yılından sonra Orhan Kemal’in damadı Selim Sabit Salman’a ne yapmamız gerektiğini sorarak kendimize bir yol çizdik. Faturaları toplayıp senet defteri tutmaya başladık. Bundan sonra işler biraz yoluna girer gibi oldu” diye konuştu.
Çok kumar oynardı
Keskiner, senetlerin bir kısmını kendisinin kontrol ettiğine dikkat çekerek şunları kaydetti:
“Bir gün bizim vermediğimiz bir senetle karşılaştım. Yılmaz’a sordum ‘öde’ dedi ben de ödedim. Bir süre sonra yine benim haberimin olmadığı, harcamasını bilmediğim bir senet geldi. Yılmaz’a sordum yine ‘öde’ dedi, ödeyecektim ama para yoktu. Yılmaz ‘ne yapıp et öde’ dedi. Kaynağını bilmediğim bu senetler giderek artmaya başladı. İçime bir kurt düştü. Bu durumu Yılmaz ile konuşma gereği duydum ve konuştum. Bu borçların Yılmaz Güney’in kumar borcu olduğunu öğrendim. Yılmaz’ın kumar oynadığını biliyordum ama bu kadar çok oynadığını bilmiyordum. Sonuçta Yılmaz’a bu borçları ödeyecek gücümüz olmadığını söyledim. ‘Bari kumar oynuyorsun işletmecilerden aldığın senetleri ver ya da bu kumarı bırak’ dedim. Benim kesin konuşmamdan hoşlanmayan Yılmaz, ‘bak Apo benim her şeyime karışıyorsun ama kumarıma sakın karışma. Ben kumar oynarken dinleniyorum’ dedi. Ne kadar uğraştıysam onu kumar oynamaktan vazgeçiremedim. O kumar oynadı ben yine senetleri ödedim. Hatta ondan ayrıldıktan sonra Şişli’de üvey kardeşi Osman Oymak ile bir kumarhane açtı ve beni de davet etti. Tüm Yeşilçam ünlüleri oradaydı, sonra bu kumarhaneye ne olduğunu bilmiyorum.”
Yılmaz Güney’in kumarı genellikle bitirimhanelerde oynadığını anlatan Keskiner, “Yani dernek, lokal, kulüp gibi kamufle edilmiş yerlerde oynardı. Yılmaz Güney’in çok para kaybettiği günlerde Kürt İdris’in bitirimhanesinde Güney için açılış bile yapıldı. Ve bu açılışta Türkiye’nin en büyük kumarcıları gelip oynadı. Bu açılışta kumar oynayan, kaybeden ya da borçlanan Türkiye’nin sevilen, sayılanlarına bir jübile, yani kıyak yapılırdı. Açılışta kazanılın tüm paralar ona verilirdi. Bunun adı bir nevi arkadaşa koltuk çıkmaktı. Bu herkese yapılmazdı. Kürt İdris çok sevdiği arkadaşı Yılmaz Güney için bunu yapmıştı. Yılmaz Güney bu açılıştan çok para elde etti ama ne yazık ki onu da kumar masalarında harcadı” şeklinde konuştu.
67 yılında çok film çektik, ancak cepte 5 kuruş para yoktu
Keskiner, sadece 1967 yılında 14-15 tane film çektiklerini ancak cepte 5 kuruş para olmadığının altını çizerek şöyle devam etti:
“Ben bu işten bir şey anlamamıştım, bu filmlerin parası nereye gidiyordu? Hadi 2 tanesini Mualla Hanım’a çektik para alamadık. Çünkü Can’ın ve Nebahat Çehre’nin elbiseleri burada dikiliyordu. Senetleri falan kırıyorduk yine para yok. Bu arada senet işini öğrendim. Bütün senetlerimizi, Matild Manukyan’ın Tepebağ’da yazıhanesi olan Ferdinand Manukyan kırıyordu. Biz Güney’in kumar borçlarını ödemek için aceleyle geçtiğimiz filmler bile oldu. Bu nedenle Güney ile aramıza soğukluk girdi. Daha sonra 3-4 arkadaşına benim silah bulmamı istedi. Ben silah buldum ama Güney’in ne yapmak istediğini anlamıyordum. Daha sonra da ‘Umut’ filminin yurt dışına izinsiz çıkarılmasından dolayı mahkemelik olduk. Mahkemede verilen ifadelerden sonra da aramız iyice bozuldu ve birbirimizden ayrıldık.”
13 Eylül 2013